Mevlâna Celâleddin-i Rûmî hazretlerinin mektuplarının belli bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Bu mektupların bir kısmı yöneticilere, bir kısmı âlimlere, bir kısmı da müridlerine ve oğullarına yazılmıştır. Büyük velinin oğullarına yazdığı mektuplarda hem bir babanın merhamet ve şefkatini, yanlışa düşen oğluna karşı yürek burukluğunu hem de bir Allah dostunun rehberliğini görürüz.
“Gozlerin ışığı, oğulların övüncü aziz oğul! Allah onu korusun, katından bir ruhla kuvvetlendirsin. Babandan selam ve duadan sonra şunu bil ki, evinden dışarıda gecelemen, o sana muhtaç ev halkının gönüllerini almaman
Evliyanın biri talebeleriyle beraber bir sohbetten dönerken, bir kabristanın yanından geçiyorlarmış. O veli zat bir kabri işaret ederek talebelere sormuş.
– “Şimdi su kabirde yatan sahış kalksa , sizce neler yapar?”
Talebeler en başta saşırmış ancak herkes kendine ait fikri beyan etmiş. Kimisi;
– “Devamlı namaz kılar” demiş , kimisi;
– “Devamlı oruç tutar ” demiş, kimisi;
– ”Bütün malvarlığını Allah yolunda sarfedip, sadaka verir” demiş, kimisi de;
Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında Anadolu’da yetişen âlim ve velîlerin büyüklerinden. “Somuncu Baba” lakabıyla tanınıp meşhûr oldu. 1349 (H.750) senesinde Kayseri’de doğdu. İsmi Hâmid, babasının ismi Şemseddîn Mûsâ’dır. İlk tahsîlini babasından aldı. Babasının vefâtından sonra Şam’a giderek, Hankâh-ı Bâyezîdiyye’de ilim öğrendi. Tasavvuf yoluna girdi. Orada pekçok velînin sohbetlerine katıldı. Burada Üveysî olarak, mânevî yol ile Bâyezîd-i Bistâmî’den feyz aldı. Şam’da bir müddet ilim tahsîlinde bulunduktan sonra, Tebrîz yakınlarında Hoy kasabasında
Sultan İbrahim-al-Sani, Hacı Bektaş’ı tahsil ettirmek istedi, bilgin bir adam aradı. Bu şehirde dediler, bilgin, üstün, keramet sahibi bir adam var. Türkistan’ın doksandokuzbin pirinin piri Hace Ahmed Yesevi’nin halifelerindendir. Adına Şeyh Lokman-ı Perende derler; Bektaş’a, ancak o, hocalık edebilir, onu hoca tayin ederseniz en doğru iştir bu… Sultan İbrahim, Bektaş-ı Horasani’ye Şeyh Lokman-ı Perende’yi hoca tayin etti. Şeyh Lokman, Hacı Bektaş’a, bilginin evveline ait söz söylerken Hacı Bektaş, sonundan haber vermedeydi.
Bir gün, Lokman-ı Perende, mektebe gelince gördü ki iki er gelmiş, biri, Bektaş’ın sağında oturmada, öbürü solunda; ona Kur’an öğretiyorlar, mektep, yüzlerinin nuruyla nurlanmış. Lokman, içeriye girer girmez bunlar, kayboluverdiler. Lokman, bu hale şaşırıp kaldı; kendi kendine acaba bunlar kimdir diyordu. Hacı Bektaş, mübarek ağzını açıp hoca dedi, biliyor musun, o iki nurlu zat kimler? Lokman, ama dedi, bildir, kimlerdir? Bektaş, sağımda oturan iki cihan güneşi Ceddim Muhammed Mustafa idi, solumda oturan, Tanrı aslanı, inananların Emiri Murtaza Ali. Biri, gelip zahir bilgisinden, öbürü batın bilgisinden bahsederler. Kur’an’ı belletirler bana. Lokman-ı Perende, Bektaş’ın bu sözlerini duyunca pek sevindi, gidip babası Sultan İbrahim’e anlattı. Sultan İbrahim, işitince neşelendi, Tanrıya şükürler etti.
Tasavvuf ve tarikat konusunda göz önünde bulundurulması gereken önemli bazı hususlar şu şekilde özetlenebilir:
1. Tasavvuf Kur’an ve hadislerde bahsedilen incelikler ve İslam’ın manevi özü, tarikat ise bu öz istikametinden sûfiler tarafından geliştirilen düzenlenen şekildir. İbadet, ahlâk ve dinî heyecandan, insanın iç dünyasını zenginleştirip ruhî ve mânevî yönden kendini geliştirmesinden ibaret olan birinci kısmı kabul etmek ve uygulamak her müslümanın üzerine farzdır. İkinci kısım ise ihtiyarîdir. Zira özel bir hayat tarzıdır ve bir gönül meselesidir. Bu yola girmeyenlerin girenlere, girenlerin de girmeyenlere saygı göstermesi, hoşgörülü davranması gerekir.
Mini mini birler
Çalışkan ikiler
Tembel üçler
Dayak yiyen dörtler
Misafirdir beşler
Altılar altınımı çaldılar
Yediler yemeğimi yediler
Sekizler seksek olup gittiler
Dokuzlar doktor olup çıktılar
Onlar kırmızı donlar
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) minik öğrencilerin okula alışmalarını kolaylaştırmak amacıyla daha önce uygulamaya koyduğu ”uyum programı”, 2012-2013 eğitim öğretim yılı başlamadan 10-14 Eylül tarihleri arasında