Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?
Dağı bile taşır, insan âşık olup inanınca.
Olurda bir gün mesafeleri aşıp bana gelirsen, yüreğinde rengârenk açan aşk ile gel.
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi yada cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın ise hiçbir sıfata ya da tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde…
Bütün kapılar kapansa bile sonunda “o” kimsenin bilmediği patikalar açar.
Ne kadar okursan oku bilgine yakışır şekilde davranmıyorsan cahilsin demektir.
Gökleri bir mendil gibi dürüp avucuna almalı.. Sonsuz zevalsiz çerağı, bir kandil gibi gök kubbesine asmalı.
Yaşamın tek bir anahtar cümlesi var. Kul inşallah der, yaradan İnşa eder!
Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun? Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?
Yaşarken anlayamadıkları değerleri, öldükten sonra anlamanın kimseye faydası yok. Sevdiğinizi dirileştirmenin yolu, hayatın tazeliğinde itiraf ve ifade etmektir.
Günlerinizin altınlarını sıkıcı kişileri dinleyerek, ciğeri beş para etmeyenleri adam etmeye çalışarak boşa harcamayın; hayatınızı cahillere, adilere, kabalara adayarak yazık etmeyin. Yaşayın! İçinizdeki şahane ömrü sürün. Hiçbir şey boşa gitmesin. Her an yeni heyecanlar arayın. Hiçbir şeyden korkmayın.
Ruh, yaşlı doğar ama gittikçe gençleşir. Bu, hayatın komedisidir. Vücut, genç doğar ve gittikçe yaşlanır. Bu da hayatın trajedisidir.
hiçbir şey eskimez mutluluk kadar…
dostlarımı güzelliklerine göre, tanıdıklarımı kişiliklerine göre, düşmanlarımı ise zekâlarına göre seçerim…
Kaç dil bildiğin önemli değil, önemli olan gönül dilini bilmektir.
Yoksulluğun sebebi yokluk değil, paylaşmayı unutan insanlıktır.
Toplumda dinden, ahlaktan söz edenlerin mutlaka maddi çıkarlardan uzak durmaları şarttır. Aksi takdirde hidayet üzerine değillerdir.
Sanattan sanatkara doğru gidiniz ki, Allah’ın eserlerini görerek onu tanımış olursunuz.
İnsan, hep bilmediğinden değil bazen de bildiğinden susar. Edep bilir, susar. Sabır bilir, susar. Saygı bilir, susar. Sevgili bilir, susar. Bazen de anlayanı olmadığı için susar.
Dostluk yan yana durmak değil, kilometrelerce uzakta olup aynı duyguları paylaşmak ve gönüllere girmektir
Bak dostum! Körden değil nankörden, yüzsüzden değil, iki yüzlüden, tipi bozuktan değil, sütü ve kanı bozuktan korkacaksın.
Kur’an, yanık yanık okuyasınız, kuzu kuzu dinleyesiniz diye indirilmedi. Kur’an, okuduğunuz ayetler üzerinde
Ey benim tütsülenmiş yüreğim!
Güller açmıyor mu? Gönül yurdunda?
Yoksa güllerin kokusu mu yok? Dudaklarından dökülen.
Bir aşk şiiri olsaydım, ey sevgili!
Bu bana saadet olarak yeterdi! Ey canımın şiiri!
Gel ben bu aşk’ın kalemi olayım, sen de mürekkebi,
Sana kalp mürekkebinden dil kalemine düşen aşk şiirleri yazayım!
Aşk ile bakan aşk ile görendir ey yâr,
Aşk bana sual etti; aşkın en güzel hali nedir?
Dedim ki; aşkın en güzel hali rasûlallah efendimizin kördüğüm hali,
Bir bağlanırsın bir daha asla çözülmez kördüğüm gibi,
Sende benim gönülgahında hiç kıpırdamadan beklediğimsin,
Ömrümü ömrüne mehir kıldığım, dünya ahiret cancağızım,
İman ile çekeyim kokunu İçime, en derunuma, ey duasına bağlandığım,
Ey ezelden ebede alnıma mühür yazgımın cenneti!
Bir katrede sen lütuf et dudaklarından ebedi aşka,
Ben ki seni sırat-ı müstakimde yâr seçeli masivanın vuslatından yüz çevirmiş dünyada yurtsuzum.
Ey benim suskunluğumun sesi ben yemin verdim, ezelden ebede yüreğim senin,
Varlığın kadar yokluğunda değerli gönül nazarımda,
Saplansa da yüreğime bütün hançerler, yine bütün şiirlerim kelâmlarım senin aşkın üzerinedir.
Yine bir söz kopuyor yüreğimden lâl olan dilime, yazıyor ağlayarak gönül kalemim,
Aşkı gönüle nakş etmediysen diline düşse neye yarar?
Hele yâr’e varmadıysa ne çıkar!
Ben ahiret farz ediyorum yüreğini ravza bakışlı yâr,
Ne olur sende dünyalık sevme,
Ben yine gönül ateşimde demlemişim seni, nasılda tütüyorsun bir bilsen,
Sükûttan başka bir şey gelmiyor artık turâbına düştüğüm yâr,
Besmele çekip niyet ettim sana ey benim şehadetim,
Bozmam sen gelene kadar niyetimi,
Senin yüreğini bahşedene şükrettim,
Teşrif edene dua,
Ben aşkı allah’ta gördüm yansımasını sende,
Çünkü sen benim en güzel ziynetim, en güzel nasibimsin.
Bazen namazda geliyorsun aklıma, gelme nolur, girme rabbimle arama,
Ben gelirim dualarımda bulurum seni, aminlerimle dönerim sana,
Sen kaç şiir uzaklıkta olursan ol, yine satır satır gelirim sana.
Ne zaman yağmur yağsa bu şehre, bir bardak çayın ve senin hasretin düşer İçime.
Bir turâb kokusu yayılır ortalığa, bir onun birde senin kokuna hayır diyemem.
Artık anladım ki hasretinden lâl oluyor dilim, tütüyor gönlüm,
Nasibinle gel bana ey yâr, ayet ayet yaklaş bana, ahiretim ol, alın yazım ol, cennetim ol,
Sen sadece benim ol avuçlarıma ki duam. Ve bir ayetle sesleniyorum sana,
“Ve ellefe beyne gulubihim”
Kalpleri birbirine isındıran Allah’tır.
Ey sevgili vakit geçmiş yine
Siyah örtüsüne bürünmüş gece
Hasretin dolmuş sığmaz içime
Garip yüreğimden hüzün taşıyor ,
Alışamadım yokluğuna, sensizliğe ,
Hasretine yıldızlar küstü göğüme
Gelirsin diye Ay da beklemede .
Ben seni biriktiriyorum özlemle
Aşk ateşinde kavrulan yüreğimde..
Neredesin ey yar!
Bak kaldım Zifirin orta yerinde
Aklım geride kalmış okuduğum cüzlerde
Dininden sana, bana ne ki Doktor Bey… O, Allah ile kendi arasında bir iş… Benim atı da dereye sokup abdest aldırayım, beline köteği vurup secdeye yatırayım, yemini, suyunu kesip mükemmel oruç tutturayım… însan olmadıktan sonra ibadet etmiş neye yarar ki?… Beş altı yıl evvel burada İlyas Efendi diye bir doktor vardı… Toprağı bol olsun, gâvur muydu, çıfıt mıydı ben de bilemem amma, nice müslümanlardan iyi idi. Başı darda kalana medet ederdi… Hâşâ sümme hâşâ, ben Cenab-ı Hakkın yerinde olsam bu İlyas Efendinin kabrine her gece nur indirirdim. (Akşam Güneşi adlı eserden alıntı)
Mesut olmak için de asıl çare budur: Sevdayı dudaklardan öteye bırakmamak, zehir gibi kalbe inmesine meydan vermemek.