Takrir-i Sükun Kanunu ve Cumhuriyet’in Sessizlik Yılları

Takrir-i Sükun Kanunu ve Cumhuriyet’in Sessizlik Yılları - KerimUsta

Takrir-i Sükun Kanunu Nedir?

Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun hemen ardından birçok iç ve dış krizle karşı karşıya kaldı. Bu krizlerin en kritik olanı, 1925 yılında yaşanan Şeyh Sait İsyanı ve ardından alınan olağanüstü tedbirlerdi. Bu tedbirlerin en önemlisi ise Takrir-i Sükun Kanunu oldu. Adı “sükuneti sağlama” anlamına gelen bu yasa, 4 Mart 1925 tarihinde kabul edilerek iki yıl yürürlükte kaldı ve Cumhuriyet tarihinin en çok tartışılan uygulamalarından biri hâline geldi.

Kanunun Tarihsel Arka Planı ve Meclisteki Görüşmeler

Takrir-i Sükun Kanunu’nun kabulünü zorunlu kılan iki temel gelişme vardı. İlki, 13 Şubat 1925’te patlak veren Şeyh Sait İsyanı idi. İsyan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kısa sürede yayılarak yeni rejim için ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturdu. İkinci gelişme ise muhalefetteki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF) ve bazı gazetelerin rejim eleştirileriydi. Hükümet, isyanla muhalefet ve basın arasında bağlantı olduğunu düşünüyordu.

Başbakan İsmet İnönü, kanun teklifini TBMM’ye sunarken yaptığı konuşmada, olağanüstü yetkilerin gerekçesini şöyle açıkladı:
“Memleketin dahilinde irtica ve isyan zuhur etmiştir. Bu isyan, memleketin şekl-i idaresini, Cumhuriyet’i hedef ittihaz etmiştir. Hükümet, bu isyan karşısında asayişi muhafaza edecek her türlü tedbiri almağa mecburdur.”
Bu sözler, hükümetin meseleyi yalnızca bir güvenlik sorunu değil, doğrudan rejime yönelik bir tehdit olarak gördüğünü ortaya koyuyordu.

Muhalif milletvekilleri, Takrir-i Sükun Kanunu’nun anayasal özgürlükleri askıya aldığını savundu. Ancak Cumhuriyet Halk Fırkası’nın meclis çoğunluğu sayesinde yasa 4 Mart 1925’te kabul edildi.

Kanunun İçeriği ve Getirdiği Yetkiler

TBMM kayıtlarına göre Takrir-i Sükun Kanunu, hükümete son derece geniş yetkiler tanıyordu. En dikkat çekici maddeler şunlardı:

  • İstiklal Mahkemelerinin Kurulması: Ankara, Diyarbakır ve Isparta gibi şehirlerde yeniden İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler doğrudan hükümete bağlıydı ve kararları temyize kapalıydı.
  • Basın ve Yayın Denetimi: Hükümet, “irtica ve isyana veya huzuru ihlale yol açan” her türlü yayını yasaklama yetkisi kazandı. Bu, Cumhuriyet döneminde basın üzerinde en geniş müdahale yetkisinin kullanıldığı dönem oldu.
  • Kararların Uygulanması: Bakanlar Kurulu’nun aldığı kararlar derhal yürürlüğe konulacaktı ve hiçbir denetim mekanizması bulunmuyordu.

Uygulama ve Sonuçları: Basın, Muhalefet ve Mahkemeler

Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte basın, siyaset ve toplumsal hayat üzerinde ciddi kısıtlamalar başladı.

  • Basına Müdahale: Rejim karşıtı olduğu düşünülen birçok gazete ve dergi kapatıldı. Tevhid-i Efkâr, Tanin, İstiklal ve Son Telgraf gibi yayınlar yasaklandı. Gazeteciler yargılandı, bazıları uzun süreli cezalara çarptırıldı. Bu dönemde basın özgürlüğü büyük ölçüde ortadan kalktı.
  • Muhalefetin Sona Ermesi: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 3 Haziran 1925’te kendi kendini feshetti. Böylece ilk çok partili siyasal deneme sona erdi ve Cumhuriyet tek parti dönemine girdi.
  • İstiklal Mahkemeleri’nin Faaliyetleri: Binlerce kişi yargılandı; Şeyh Sait başta olmak üzere isyana katılanlar idam edildi. Bazı mahkemeler yalnızca birkaç gün içinde onlarca karar veriyordu. Hızlı yargılamalar ve temyizsiz infazlar, adaletin sorgulanmasına yol açtı.

Tarihsel Değerlendirme ve Eleştiriler

Takrir-i Sükun Kanunu, tarihçiler tarafından hem “devletin kendini koruma refleksi” hem de “otoriterleşmenin başlangıcı” olarak görülür. Şeyh Sait İsyanı gibi büyük bir tehdidi bastırmış ve kısa vadede düzeni sağlamış olsa da, uzun vadede demokrasiye zarar verdiği yönünde geniş bir görüş birliği vardır.

Bu dönemde çıkarılan yasalar, devletin merkezileşmesi sürecini hızlandırdı. Ankara hükümeti taşradaki tüm idarî ve askerî kararları tek merkezden yönetmeye başladı. Takrir-i Sükun Kanunu, Cumhuriyet’in otoriterleşme sürecinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir.

Ayrıca hukuk tarihçileri, bu dönemi Türkiye’de modern hukuk düzeninin “istisna hâli” olarak niteler. İstiklal Mahkemeleri’nin denetimsiz yapısı, hukukun üstünlüğü ilkesinin askıya alınmasına yol açmıştır. Basın ve ifade özgürlüğünün uzun süreli tahribatı, sonraki yıllarda da siyasal kültürü etkilemiştir.

Sonuç olarak Takrir-i Sükun Kanunu, genç Cumhuriyet’in karşı karşıya kaldığı krizlere karşı alınan olağanüstü bir tedbirdir. Kısa vadede devletin otoritesini güçlendirmiş, ancak uzun vadede demokratik kurumların gelişimini geciktirmiştir. Bu yönüyle, Cumhuriyet tarihinin ilk olağanüstü hal rejimi olarak kabul edilir. Hem “kurtarıcı” hem “baskıcı” bir miras bırakan bu dönem, Türk siyasetinin hafızasında hâlâ canlılığını korumaktadır.

Bu yasa, Cumhuriyet’in erken döneminde uygulanan diğer reformlarla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin modernleşme sürecinde güvenlik ve özgürlük dengesinin ne kadar hassas olduğunu da gösterir. Takrir-i Sükun Kanunu, hem tarihçiler hem hukukçular için Cumhuriyet’in ilk büyük sınavı olarak kabul edilmektedir.

Kerim Yarınıneli / KerimUsta.com

Kaynakça

  1. TBMM Tutanakları: Takrir-i Sükun Kanunu teklifinin görüşüldüğü oturum ve İsmet İnönü’nün konuşması.
  2. Takrir-i Sükûn Kanununa Dair Bazı Düşünceler (DergiPark): Kanunun siyasi sonuçları, basın üzerindeki etkileri ve kapatılan gazeteler.
  3. Hukukbook: Kanunun maddeleri, kabul tarihi ve hukuki çerçevesi.
👁️ Bu yazı 24 kez görüntülendi. Beğendiysen paylaşabilirsin:
By KerimUsta
Kerim Usta

Yazar Hakkında

       

Herkesin Bir Yaşama Sebebi Var... Benimkiyse Bir 'Sevda'

Bu yazıyı kaleme alan Kerim Usta, teknoloji, eğitim ve güncel konularda kaynaklarıyla beraber doğru içerikler üretmeye çalışıyor. İyi olan her şey paylaşımda...

Yorum yapmaya ne dersiniz?

Sitemiz, deneyimini geliştirmek için çerezleri kullanır. Gizlilik Politikamız hakkında daha fazla bilgi edinebilirsin.