
Mecelle: Osmanlı’nın Adaleti ve Sınırları Aşan Mirası
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye (kısaca Mecelle), Osmanlı Devleti’nin 19. yüzyıldaki modernleşme çabalarının en özgün ürünlerinden biridir. 1869–1876 yılları arasında hazırlanmış bu hukuk külliyatı, hem İslâm hukukunun sistematik bir derlemesi hem de modern anlamda ilk medeni kanun denemesi olarak tarihe geçti. Mecelle, yalnızca bir hukuk kitabı değil; Osmanlı’nın adalet anlayışını, fıkıh geleneğini ve toplumsal yapısını bir araya getiren eşsiz bir eserdir.
Tanzimat döneminde Avrupa kanunları Osmanlı topraklarında hızla yayılmaya başlamıştı. Ancak bu kanunların tamamı Batı hukuk geleneğine dayanıyor ve Osmanlı toplumunun kültürel, dinî ve ahlâkî yapısına tam olarak uyum sağlamıyordu. Bu nedenle, hukukta kökten bir reform ihtiyacı doğdu. İşte bu dönemde, Şeyhülislamlık ve Meclis-i Ahkâm-ı Adliye bünyesinde kurulan bir komisyon, İslâm hukukunun özünü koruyarak modern bir sistem oluşturma hedefiyle yola çıktı. Komisyonun başına getirilen Ahmed Cevdet Paşa, hem derin ilmî birikimi hem de devlet tecrübesiyle bu girişimi başarıyla yönetti.
Mecelle’nin Hazırlanışı ve Yürürlüğe Girişi
Mecelle, Hanefî fıkhının esaslarına dayanarak 16 kitap hâlinde kaleme alındı. İlk kitabı olan “Bey‘” (alışveriş) bölümü 1869’da yürürlüğe girdi; diğer bölümler de kademeli olarak yayımlandı ve 1877 itibarıyla tamamı resmen uygulamaya kondu. Böylece, Osmanlı tarihinde ilk kez İslam hukukunun kodlaştırılmış bir medeni kanun hâline geldiği dönem yaşandı.
Bu süreç kolay olmadı. Cevdet Paşa, Fransız Medeni Kanunu’nun Osmanlı topraklarında uygulanmasını isteyen Batılı bürokratlara karşı direnerek yerli bir çözümün gerekliliğini savundu. Bu tutum, hem millî hukuk geleneğini korudu hem de Osmanlı modernleşmesinin bağımsız yönünü şekillendirdi. Mecelle’nin ortaya çıkışı, Batı’nın hukuk anlayışını körü körüne benimsemek yerine, İslâm fıkhının ilkelerini çağın şartlarına göre yorumlamanın mümkün olduğunu gösterdi.
Mecelle’nin Anlamı ve Etkisi
Mecelle, Osmanlı’nın “kanunlaştırma” serüveninde bir dönüm noktasıdır, ancak tek başına değildir. 19. yüzyıl, M. Akif Aydın‘ın ifadesiyle, “hukukî ikilikler yüzyılı“dır; şer’î temelde hazırlanan Mecelle, bu ikili sistemin en güçlü tarafını temsil etmiştir. Cihan Osmanağaoğlu Karahasanoğlu‘nun “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin Yürürlüğe Girişi ve Türk Hukuk Tarihi Bakımından Önemi” başlıklı çalışmasında vurguladığı üzere, Mecelle yalnızca bir medeni kanun değil, aynı zamanda Osmanlı hukuk sisteminin modernleşme arayışlarının bir ürünüdür. Kanunun yürürlüğe girişi, hem İslam hukukunun iç dinamikleriyle uyumlu bir kodifikasyon çabası olarak hem de Batı hukuk sistemleriyle mukayeseli bir girişim olarak Türk hukuk tarihinde özel bir yer tutar.
Mecelle’nin kaldırılması kararı ise, teknik gerekçelerin ötesinde, Cumhuriyet’in laikleşme yönündeki kararlılığının bir göstergesi olmuştur. Bu bağlamda Karahasanoğlu’nun eseri, söz konusu dönüşümün hem tarihî hem de ideolojik arka planını derinlemesine anlamak için önemli bir kaynaktır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti, İsviçre Medeni Kanunu’nu kabul ederek hukukta köklü bir değişim gerçekleştirmiştir; fakat Mecelle’nin getirdiği düzenleme ve düşünce mirası, bu dönüşümün zeminini hazırlamıştır.
Küllî Kaideler: Hukukun Özünden Evrensel İlkelere
Mecelle’nin “Mukaddime”sinde yer alan 99 küllî kaide, yalnızca İslam hukukunun değil, genel hukuk felsefesinin de temel ilkelerindendir. Örneğin “Zarar izale olunur” (madde 20) ya da “Âdet muhakkemdir” (madde 36) gibi kaideler, bugün dahi hukuk fakültelerinde örnek olarak öğretilir. Bu ilkeler, hukuk sisteminin yalnızca maddî değil, aynı zamanda ahlâkî temellerini de oluşturur. Cevdet Paşa’nın “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir” sözü, niyetin ve adaletin biçimden üstün tutulduğu bir hukuk anlayışını özetler. Bu yönüyle Mecelle, yalnızca bir hukuk kitabı değil, aynı zamanda adalet düşüncesinin özlü bir ifadesidir.
Bir Felsefe Kitabı Gibi
Mecelle’yi dikkatle okuyanlar, her hükmün arkasında bir ahlâkî ve toplumsal denge arayışı bulunduğunu fark ederler. Cevdet Paşa, yalnızca kanun maddeleri yazmamış; adaletin “toplumsal rızayla” nasıl uyumlu olacağını da düşünmüştür. Bu nedenle Mecelle, bir hukuk metni kadar, bir medeniyet manifestosu olarak da okunabilir. Kanun dili sadeleştirilmiş, örnekler günlük hayattan alınmıştır. Bu özellik, Mecelle’yi sadece hukukçulara değil, halkın anlayabileceği bir rehbere dönüştürmüştür.
Sınırları Aşan Etki
Mecelle, yürürlüğe girdiği günden itibaren Osmanlı coğrafyasının pek çok bölgesinde uygulanmıştır. Osmanlı’dan kopan topraklarda —Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin, hatta İsrail mahkemelerinde— uzun yıllar etkisini sürdürmüştür. Bugün dahi bazı Arap ülkelerinde belirli alanlarda Mecelle ilkelerine dayalı hükümler bulunmaktadır. Bu durum, onun yalnızca bir dönemin ürünü değil, evrensel hukuk ilkelerini barındıran bir miras olduğunu kanıtlar.
Mecelle, yalnızca Osmanlı hukuk tarihinin değil, İslam dünyasının da en kapsamlı kanunlaştırma girişimlerinden biridir. Batı’nın hukukî modernleşmesi ile İslam’ın klasik fıkıh anlayışı arasında bir köprü kurmuş, bu köprü üzerinden modern Türkiye’ye kadar uzanan bir adalet anlayışı bırakmıştır. Bugün Mecelle, hâlâ hukuk fakültelerinde, medeniyet tarihi ve hukuk düşüncesi derslerinde örnek bir metin olarak ele alınmaktadır. Onun mirası, adaletin yalnızca kurallar değil, ahlak, niyet ve insan merkezli bir denge olduğunu hatırlatır.
Kerim Yarınıneli / KerimUsta.com
Kaynaklar
- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “Mecelle” maddesi.
- Karahasanoğlu, Cihan Osmanağaoğlu. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’nin Yürürlüğe Girişi ve Türk Hukuk Tarihi Bakımından Önemi. (2021).
- Aydın, M. Akif. Türk Hukuk Tarihi. İstanbul: Beta Yayınları.
Yazar Hakkında
Herkesin Bir Yaşama Sebebi Var... Benimkiyse Bir 'Sevda'
Bu yazıyı kaleme alan Kerim Usta, teknoloji, eğitim ve güncel konularda kaynaklarıyla beraber doğru içerikler üretmeye çalışıyor. İyi olan her şey paylaşımda...