Türk Kültüründe, Hadislerle Kına ve Tarihi

Türk Kültüründe, Hadislerle Kına ve Tarihi

Kınanın Kökeni ve İlk Kullanımları

Kına, adını “Lawsonia inermis” adlı bitkiden alan ve tarih boyunca farklı kültürlerde iz bırakan bir süsleme ve şifa aracı olmuştur. İlk olarak çöl halkları tarafından serinlemek amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. Çölün kavurucu sıcaklarından korunmak isteyen insanlar, kına yaprağını ezip çamurla karıştırarak ellerine ve ayaklarına sürmüşlerdir. Bu yöntem, cilt üzerinde koruyucu bir tabaka oluşturarak sıcaklıklara karşı dayanıklılık sağlamıştır. Ancak zamanla kına, sadece bir koruyucu değil, aynı zamanda estetik bir süsleme aracı olarak da önem kazanmıştır.

Avuç içine kırmızı bir nokta şeklinde yapılan basit bir uygulama, zamanla kadınların küçük desenler ekleyerek estetik bir görünüm yaratmalarıyla sanata dönüşmüştür. Hindistan’da ince metal aletlerle, Fas’ta sürme çubuklarıyla yapılan detaylı desenler, bu geleneksel uygulamayı zenginleştirmiştir.

Kınanın Estetik ve Ekonomik Değeri
Kına, dövme gibi kalıcı süslemelere göre daha geçici ve zararsız bir alternatif sunmaktadır. Ekonomik olması, kolay uygulanabilmesi ve sağlık açısından faydalı özellikleri nedeniyle popülaritesini korumuştur. Ancak kaliteli bir sonuç almak için kullanılan malzemelerin doğal ve katkısız olması önemlidir. Örneğin, taş kınası veya siyah kına gibi katkı maddeleri içeren ürünler, kınanın doğal faydalarından uzak, zararlı etkiler doğurabilir.

Türk-İslam Kültüründe Kına
Kına, Türk-İslam kültüründe sadece süsleme amacıyla değil, aynı zamanda dini ve sosyal ritüellerin bir parçası olarak kullanılmıştır. İslam inancında kınanın şifa ve güzellik açısından önemli bir yere sahip olduğu hadislerle belirtilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

  • “Kına yakın. Zira güzelliğinizi, gençliğinizi ve nikah sevginizi artırır.” (Ebu Nuaym, Bezzar)
  • “Bedeninde yara olursa, üzerine kına koyarlardı.” (İbni Mace)

Türk geleneklerinde kına, genellikle üç ana bağlamda kullanılır:

  1. Kına Gecesi: Evlenen kızların ellerine yakılır; bu, gelinin yeni evine mutluluk ve bereket getireceği inancını simgeler.
  2. Kurban: Kurbanlık hayvanların sırtına kına yakılarak Allah’a adandıkları belirtilir.
  3. Askere Giden Mehmetçik: Askerlerin ellerine kına yakılması, onların vatan için fedakarlığını simgeler.

Osmanlı’da Kına Gecesi Gelenekleri
Osmanlı döneminde kına geceleri, düğün hazırlıklarının önemli bir parçasıydı. Gelin, özel işlemeli bir bindallı giyer, yüzüne pullu al duvak örtülürdü. Kına, gümüş tepsilerde iki mumla taşınır ve dualarla yakılırdı. Gelinin avucuna koyulan altın, bereket ve uğur getireceğine inanılırdı. Kına yakılırken söylenen türküler ve maniler, geceyi hem duygusal hem de eğlenceli hale getirirdi.

Hadislerle Kınanın Önemi
Hadislerde, kınanın güzellik, sağlık ve gençlik kaynağı olarak önerildiği görülmektedir. İhtiyarlık belirtilerini hafifletmek, yaraları iyileştirmek ve bedenin güzelliğini artırmak için kına kullanımı teşvik edilmiştir.

  • Saçlarınızı kınalayın ve yahudilere benzemeyin!” İbni Adiy
  • Kına yakın. Zira güzelliğinizi, gençliğinizi ve nikah sevginizi artırır. (Ebu Nuaym, Bezzar)
  • İlk kına yakan İbrahim Peygamberdir. Siyahla ilk boyanan da Firavun’dur. (Deylemi)
  • Kocası ölen kadın (iddeti bitene kadar) süslü elbise giymez. Ziynet de takmaz, kına sürmez ve sürme çekmez. (Müslim)
  • Boyanmanın en iyisi kına ile olandır. (Deylemi)
  • İhtiyarlığınızı kına ile giderin. Zira bu, yüzleriniz için güzellik, ağızlarınız için hoşluk, kadın için kuvvettir. Kına, Cennet ehlinin kokusunun seyyididir ve kına küfürle imanı ayırır. (İ. Asakir)
  • Şunlar Lut kavminin kötü ahlakındandır: Erkeklerin sakız çiğnemesi, yol üstünde misvak kullanmak, ıslık çalmak, güvercinle oynamak, erkeklerin parmaklarına kına yakması, bağrı açık gezmek. (Deylemi)
  • Kına ile boyanın. Çünkü o güzel kokuludur ve korkuyu yatıştırır. (Hakim)
  • Sakallarınızı kınalayın. Çünkü melekler müminin kına sürünmesine sevinir. (İ. Adiy)
  • Peygamber efendimiz, başından rahatsız olana “Git hacamat ol” ayağından rahatsız olana “Git ayağına kına koy” derlerdi. (Taberani)
  • Resulullaha vahiy gelince, başına ağrı gelir ve başına kına koyarlardı. (İbni Sünni)
  • Bedeninde bir yara olursa, üzerine kına korlardı. (İbni Mace)
  • Kadının elinde kına eseri olmasını hoş görürlerdi. (Beyheki)

Sonuç
Kına, hem fiziksel hem de manevi anlamlar taşıyan kadim bir gelenektir. Türk-İslam kültüründe kınanın yeri, dini ritüellerden günlük hayata kadar geniş bir yelpazede kendini göstermektedir. Bu gelenek, nesiller boyunca korunarak bir kültürel miras haline gelmiştir.

Kerim Yarınıneli/KerimUsta.com

Kerim Usta

Bu yazıda %d yorum var

  1. Hidayet

    Kınanın Türk-İslam geleneklerimizde yeri ve önemi çok büyüktür fakat ben bir türlü sevemedim. Allahım affetsin.

Yorum yapmaya ne dersiniz?