Hüzündür Yağmurun Sesi
Her yağmur yağdığında, kimsesiz düşlerimin kol kanat geren yalnızlığında bilinmez bir yolculuğa çıkar yüreğim… (ve sen)
Geleceksen yağmurlu bir günün akşamında ansızın çık karşıma…
Sevincim ve şaşkınlığım düşen damlaların sesinde yüreğime karışsın…
Tut elimi sıkıca…
Gelişinle çocuklar gibi şenlense de ruhum, gözlerime sıralanan bulutları fark edemeyeceksin…
Dilimin ucunda sıra sıra dizilmiş kelimeler dudaklarımda cümlelere dönüşemeyecek…
Gökyüzünde yağmur olup yeryüzüne düşmeyi bekleyen sağanak misali hüzne sarılmış tüm umutlarım…
Bilirsin hüzündür yağmurun sesi…
Bilirim sende benim kadar tanır ve yaşarsın bu hissi…
Kederden yana ne varsa içimin derin kuytularında sakladığım…
Kimsesizliğimde en içli şarkıların boğazımda düğümlenip yastığıma başımı koyduğumda hıçkırarak ağladığım yalnız gecelerimin öksüzlüğünü…
İhanetle örülmüş sol yanımın, yaşanmamış çocukluğumun ödenmemiş faturasını atıp kaldırımlara, başımı omzuna koyup yağmurla birlikte yağacağım şehrimin sokaklarına…
Sonra ıslak bir öpücük konduracağım yanağına usulca…
İyi ki geldin diyeceğim, iyi ki geldin…
Varlığını ve yağmuru sarıp ruhuma, içimdeki çocuğa maviler giydireceğim…
Hüzünden eser taşımayan şarkıların melodisi yayılırken karışıp gecenin karanlığına, gelişinle arınan yüreğimi hayalinle süsleyeceğim…
Ve şimdi sen!
İster loş sokak lambasının ışığında, iste evine vardığında çekilip odana, pencerene vuran damlaların yalnızlığında kalemi kâğıdı alıp yanına bir şiir yaz bana ve yağmura…
Benim ise bir yağmur ve mutluluk borcum olsun sana!
Kim kaçabilmiş ki yalnızlığından…
Kalbindeki hüzünlerden…
Kopkoyu boğucu gecelerden…
Herkes gülümseyerek bakarken hayata, ben ağlaya ağlaya yazıyorum bu satırları.
Yağmurlarla yarışırcasına doyasıya ağlıyorum…
Doruklardayım…
Erişilemeyecek yerlerde…
Utanmadan ağlıyorum…
Bağıra bağıra, çığlık çığlığa…
Evet seviyorum konuşan gözyaşlarımı en az seni sevdiğim kadar hem de…
Uzun zaman oldu bakmıyorum yıldızlara…
Doğan güneşe merhaba diyemiyorum…
Sensiz tadı yok hiçbir şeyin…
Anlamsız…
Manasını yitirmiş…
Ellerimi uzatmışım görmüyor musun?
Tut onları hiç bırakmazcasına sımsıkı…
Götür beni de nereye gideceksen…
Biliyorum artık sevmeyi…
Sormayacağım da sana…
Gelen sen miydin diye…
Sen ol gelen…
Gitmeler olmasın artık…
Haydi gel, eğer sen beklediğimsen!
İnce bir sızıydın yüreğimde…
Azar azar ama derinden işleyen…
Kalbimin doğadan kaptığı bir hastalıktın…
İçime sinsice yerleşip kemiren…
Mutluydum senle ilk günlerde.
Aldığım her nefes sanki dopdoluydu…
Cesaretimi yitirmiştim sende…
Düşünceler ise sığınmıştı bir köşeye…
İyi huylu bir hastalıktın bende.
Şimdi ise ölümcül bir çaresizlik…
Bir hayat ki sensiz geçiyor ömrüm…
Her günüm seni düşünmekle geçiyor…
Yattığım odada sanki duvarlar çöküyor üstüme…
Ve hasretine dayanmak zor geliyor bedenime…
Sessiz adımlarla yürürken kavuşmayı özlüyorum…
Sana kavuşmak bitirir özlemimi…
Yalnızlığım yok olur, bahara çevirir hayatımı…
Payıma düşen her şeyi erteledim…
Ama erteleyemediğim bir şey vardı, sana benziyordu…
Ne dün, ne bugün, ne de yarın.
Hangi gün kavuşur elim sana?
Hangi gün gözlerin gözlerime değer?
Hangi gün ellerin yüzüme dokunur?
Hangi gün kokunu içime çekerim?
Hangi gün yanı başımda nefesini hissederim?
Bugün ‘mü?
Hayır!
Yarın ‘mı?
Hayır!
Bir gün, bir “yarın!”…
Adına aşk diyorlar…
Bana yetmiyor!
Her şiirimde sana bir adım daha yaklaşmak istiyorum…
Yüreğimin en güzel yerini alanla…
Gün geçtikçe canımın parçası olup gidenle…
Her şeye rağmen yüzümdeki tebessümümün nedeni ile…
Hayallerimin…
Umutlarımın…
Yarınlarımın tek sahibi ile…
Hasretimle…
Sebebimle…
Beklediğimle bir gün kavuşacağıma inanıyorum…
Ve ben: çığlık çığlığa bağırarak tek başına kalsam da yine seviyorum seni…
Ve sen: uzaksın, yakınsın, özlenensin…
Ama bugün değil yarın gibi bir “şey“sin sen.
Ergün küçüktopçu
Bir yanıt yazın