
Görünmeyen İyilikler: Gizli Yüreklerin Sessiz Dokunuşları
Cemal Bey’in Sessiz Dünyası
Cemal Bey, mahallenin sakin sokaklarından birindeki mütevazı evinde yaşayan, yaşı hayli ilerlemiş ama dik duruşundan hiçbir şey kaybetmemiş bir adamdı. Her sabah aynı saatte evinden çıkar, sırtı dimdik mahalleyi turlar, bakkaldan alışverişini yapar ve kimseyle lüzumsuz konuşmadan evine dönerdi. İnsanlar ona “ağırbaşlı” der, saygı duyar ama mesafesini korurdu.
Mahallede Fısıltılar
Her şey, gazeteci Murat’ın mahalleye gelmesiyle değişti. Murat, “Sessiz İyilikler” dosyası için bu sakin mahalleyi seçmişti. İlk durağı, mahallenin küçük kahvesi oldu. Bir köşeye oturup çayını yudumlarken, yan masadaki konuşmalara kulak misafiri oldu.
“Bakkalın defterinde yine borç silinmiş,” diyordu yaşlıca bir adam. “Hüseyin’in borcu kalmamış. Kim acaba?”
“Bizim apartmandaki öğrencinin de kirası ödenmiş bu ay,” diye ekledi diğeri. “Kapıcı, Cemal Bey yapıyor dedi ama… O kadar ağırbaşlı ki, insan sormaya çekiniyor.”
Borçlar ve Sırlar
Murat hemen bakkala gitti. Mehmet Amca, gazeteciyi görünce önce çekindi ama sonra eski defteri çıkardı. “Bak evladım,” dedi, parmağıyla bazı satırları göstererek, “Bu borçlar öyle kendiliğinden silinmez. Cemal Bey ara sıra gelir, kimse duymadan borçları öder, ‘kimseye söyleme Mehmet’ derdi. Ben de söz verdim, kimseye anlatmadım. Ama madem iyiliği yazacaksın, bil istedim. O hep sessizce yapar, görünmez kalmayı ister.”
Ardından apartman yöneticisiyle konuştu: “Üniversiteli kızın kirası her ay bir şekilde ödeniyor. Cemal Bey’i gördüm, zarfla geliyordu. ‘Aramızda kalsın’ dedi.”
Geçmişin İzleri
Bu ipuçları Murat’ı Cemal Bey’in geçmişini araştırmaya yöneltti. Öğrendikleri herkesi şaşırttı: Cemal Bey, başka bir şehirde başarılı bir mobilya atölyesinin sahibiymiş. Yirmi yıl önce, eşi ve iki çocuğunu bir trafik kazasında kaybedince her şeyi bırakıp bu sakin mahalleye yerleşmiş.
Ev ve Portreler
Murat ve birkaç komşu, ertesi gün Cemal Bey’in kapısını çaldı. Kapıyı açan Cemal Bey, her zamanki gibi vakurdu ama bu kez daha sıcak bir ifadeyle içeri davet etti. Ev sadeydi ama duvarlardaki yüzlerce karakalem portre herkesi hayrete düşürdü. Mahalledeki herkes, çocuklar, esnaf ve yaşlılar en doğal halleriyle resmedilmişti.
Cemal Bey, yıllar sonra ilk kez içini döktü:
“Kaybettiklerimden sonra buraya geldim. Servetin, şöhretin anlamsız olduğunu anladım. Ama insanlara sessizce dokunmak… İşte bu anlamlı.”
Sessiz İyilikler
Bahçeyi gösterdi: “Arada sırada yaralı bir kuş bulurum,” dedi. “Kırık bir kanat, ıslanmış tüyler, korkmuş bir kalp… Onları alır, bir kutuya koyar, elimden geldiğince iyileştiririm. Sonra uçtuklarında uzun uzun bakarım arkalarından. O an, içimde bir şey hafifler.”
Bir an sustu, gözlerini pencerenin önündeki küçük saksılara çevirdi.
“İnsanlar da bazen o kuşlar gibidir,” diye devam etti. “Kırılır, yorulur, bazen kendi sesini bile duyamaz hale gelir. Benim elimden gelen, sadece sessizce destek olmak. Bakkaldaki borcu ödemek, kirasını yetiştiremeyene zarf bırakmak… Belki küçük şeyler bunlar ama birinin yüzündeki endişeyi silmek, bir çocuğun okuluna devam etmesini sağlamak bana yaşadığımı hissettiriyor.”
Derin bir nefes aldı. “Eskiden paramın bana ait olduğunu sanırdım,” dedi. “Oysa şimdi anlıyorum, insan kazandığıyla değil, paylaştığıyla zenginleşiyor. Bu yaptıklarım, hayata tutunma biçimim. Bir nevi, içimdeki kırıkları onarma yolu.”
Mahalleyle Bağ
O günden sonra Cemal Bey’in hayatı yavaş yavaş değişti. Artık mahalle onu gerçekten tanıyordu. Sabah yürüyüşlerinde insanlarla selamlaşıyor, bazen kahvede çayını yudumluyor, her zamanki dik duruşuyla ama artık daha sıcak bir gülümsemeyle etrafına bakıyordu.
Derken bir kış günü Cemal Bey hastalandı. Üç gündür evinden çıkmadığını fark eden bakkal Mehmet Amca, kapısını çalmaya karar verdi. İçeri girdiğinde onu yatakta ateşler içinde buldu.
Haber hızla yayıldı. O artık mahallenin Cemal Bey’iydi. Bakkal, borcunu sildiği aileleri aradı. Apartman yöneticisi, kirasını ödediği öğrenciyi haber verdi. Ertesi gün, Cemal Bey’in kapısının önünde mahalleden insanlar sıraya girdi. Biri sıcak çorba getirdi, diğeri ilaçlarını almaya gönüllü oldu. Üniversiteli kız, ders aralarında ona kitap okumaya başladı. Hüseyin, market alışverişlerini üstlendi.
Cemal Bey iyileştiğinde, kapısının önünde toplanan mahalleliye bakarken gözleri doldu. “Ben,” dedi sesi titreyerek, “hep yalnız vermeyi düşünmüştüm. Meğer almak da varmış.”
Hayat Dersleri
Gerçek bilgelik, yaşadığın acının içinden bir anlam çıkarabilmek, hem vermeyi hem de almayı öğrenebilmektir. Hiç kimse ilk bakışta göründüğü kadar basit değildir; her insanın taşıdığı görünmeyen bir hikâye, sakladığı sessiz bir hazine vardır. Bir gün birini yargılamadan önce dur ve kendine sor: “Bu insan hangi fırtınalardan geçti, hangi iyilikleri saklıyor?” Çünkü gerçek, çoğu zaman gördüklerimizin ötesindedir. Bazı iyilikler görünmez, ama sessizce dokundukları kalplerde yankısını bırakır.
Kerim Yarınıneli / KerimUsta.com