Su, hayatın kaynağı olarak yüzyıllardır insanlık için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, suyun önemini vurgulayan pek çok atasözü ve deyim, farklı kültürlerde ortak bir dil oluşturmuştur. “Su testisi su yolunda kırılır” gibi özlü sözler, suyun hayatımızdaki vazgeçilmezliğini ve risklerini, “Su gibi akmak” gibi deyimler ise suyun akıcılığı ve sürekliliğiyle ilgili çağrışımları dile getirir. Bu atasözleri ve deyimler, sadece suyun fiziksel özelliklerini değil, aynı zamanda insan ilişkileri, yaşamın akışı ve değişim gibi daha derin anlamları da içinde barındırır. Dilin bu zenginliği sayesinde, suyla ilgili deneyimlerimiz ve düşüncelerimiz nesilden nesile aktarılır ve kültürel hafızamızda yerini alır. İşte su ile ilgili atasözleri ve deyimleri kısa açıklamalarıyla birlikte sizlere aşağıda sunuyoruz.
Su ile ilgili atasözleri
- Acı acıyı keser, su sancıyı. (bir güçlüğü yenmek için başka bir güç yola başvurulmalıdır.)
- Acıkan doymam sanır, susayan kanmam sanır. (bir şeyi uzun süre elde edemeyen kimse, daha sonra o şeyden ne kadar çok edinirse edinsin yine kendisine yetmeyeceği kanısında bulunur.)
- Acıkanın yanağından, susayanın dudağından belli olur. (bir insanın ne durumda olduğu yüzünden anlaşılır.)
- Aç ölmez gözü kararır, susuz ölmez benzi sararır. (yoksulluk insanı öldürmez ama türlü türlü üzüntü ve sıkıntı içinde yıpratır.)
- Açın uykusu gelmez. (-1) aç olan kimse, kendisine ne kadar rahatlık sağlanırsa sağlansın, dinlendirilemez. 2) bir şeye ihtiyaç duyan kimse, ancak onun giderilmesiyle rahata kavuşturulabilir.
- Adamın yere bakanından, suyun yavaş akanından kork. (duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.)
- Ağası güçlü olanın, kulu suçlu olur. (kuvvetli kimselerin suçları yanındakilere yüklenir.)
- Akan su yosun tutmaz. (Tembel tembel oturan kimse hantallaşır, iş yapma yeteneğini yitirir, çalışan kimse gittikçe açılır, daha yararlı işler yapar.)
- Akarsu çukurunu kendi kazır. (bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur.)
- Akarsu pislik tutmaz. (bir insan ne kadar çok çalışırsa o kadar kötü düşünceden ve kötülük yapmaktan uzak olur.)
- Akarsuya inanma, eloğluna dayanma. (akışı ne kadar yavaş olursa olsun akarsuya girmek tehlikelidir, eloğluna güvenmek de doğru değildir, insanı zarara sokabilir.)
- Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer. (atak kişi tehlikeyi göze alarak işe girişir ve çabuk sonuç alır.)
- Arığa su gelene kadar kurbağanın gözü patlar. (yapılması geciken iyilikler, bekleyenleri sıkıntı içinde bırakır.)
- At görür aksar, su görür susar. (meraklı kimse öğrenmek istediği bilgiye ulaşabilmek için her yola başvurur, her kılığa girer.)
- Beylik çeşmeden su içme. (resmî işlerde dikkatli olmak gerekir.)
- Bıçağı kestiren kendi suyu, insanı sevdiren kendi huyu. (bir şeyin, bir kimsenin değeri, kendisinde aranılan özel niteliklerle artar.)
- Çömlekçi suyu saksıdan içer. (kişi, geçimini sanatı ile sağlar.)
- Dağ başına harman yapma, savurursun yel için; sel önüne değirmen yapma, öğütürsün sel için. (yapacağın iyi bir işi, sonunu hesaplamadan yapma.)
- Değirmenin suyu nereden geliyor? (bu işin masrafını karşılayacak para nasıl kazanılıyor.)
- Dibi görünmeyen sudan geçme. (bir işe girişirken her yönünü iyice araştır.)
- Dibi görünmeyen tastan su içme. (bir işe girişirken her yönünü iyice araştır.)
- Dökme su ile değirmen dönmez. (işi yapacak olanda yeteri kadar güç bulunmadıkça başkalarının küçük katkılarıyla sürekli ve büyük bir iş yürütülemez.)
- Ekmek istemez su istemez. (hiçbir masrafı yoktur.)
- Eşeği düğüne çağırmışlar, ‘ya odun eksik ya su demiş’ (bir işi yapmamak için bahane bulmayı anlatan bir söz.)
- Eşeği düğüne çağırmışlar, ‘ya su lazımdır ya odun’ demiş. (bir işi yapmamak için bahane bulmayı anlatan bir söz.)
- Eşek hoşaftan ne anlar. (suyunu içer, tanesini bırakır.) (bilgisiz, görgüsüz kimse ince, güzel şeylerin zevkine varamaz, değerini ölçemez.)
- Göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar. (yapılması geciken iyilikler, bekleyenleri sıkıntı içinde bırakır.)
- Hak deyince akan sular durur. (bir anlaşmazlıkta adalet, tarafsızlık, hakkaniyet devreye girdiğinde kimsenin söyleyecek sözü kalmaz.)
- Islanmışın yağmurdan korkusu olmaz. (daha önce bir zarara uğramış kimse, kendisine aynı zararı verecek şeyden korkmaz.)
- Kanı kanla yumazlar, kanı suyla yurlar. (kötülük, kötülük yapılarak düzeltilmez ancak iyilik yapılarak ortadan kaldırılır.)
- Kar susuzluk kandırmaz. (gerçek gereksinimler, avutucu, oyalayıcı şeylerle karşılanmaz.)
- Keçinin uyuzu, çeşmenin gözünden su içer. (değersiz kişiler kendilerini değerli ve en güzel şeye layık görürler.)
- Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan. (kişi arkadaşlık ettiği kimseden etkilenir.)
- Kimi köprü bulamaz geçmeye, kimi su bulamaz içmeye. (insanların nasipleri arasındaki tutarsızlıkları belirten bir söz.)
- Komşu kızı almak, kalaylı kaptan (tastan) su içmek gibidir (komşu kızını almaya karar veren, ailenin ve kızın durumunu, gidişini iyi bildiğinden içi rahat olarak bu ilişkiyi kurar.)
- Köpek suya düşmeyince yüzmeyi öğrenmez. (kişi, bir tehlike karşısında her yerden umudu kesilip kendine güvenmekten başka çare kalmadığını anlamadıkça kurtuluş yolunu bulamaz.)
- Köprünün (köprülerin) altından çok su (sular) aktı (geçti). (zamanla şartlar çok değişti, eski durum kalmadı.)
- Malın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın. (çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.)
- Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer. (cömert olmayan, iyilik yapmaktan hoşlanmayan biri, içinde yaşadığı toplum için bir değer taşımaz.)
- Od ile su, dilsiz yağıdır. (yangın ve sel felaketi tıpkı düşman gibidir, sessizce, haber vermeden gelir.)
- Selden gelen suya gider. (kolay ve emeksiz kazanılan şeyler elden kolay çıkar.)
- Su akarken testiyi doldurmalı (doldur). (kişi, fırsattan yararlanmalı; geliri bol olduğu zaman ilerisi için para biriktirmeye, mal mülk edinmeye bakmalıdır.)
- Su aktığı yere (yine) akar. (daha önce bize yararı dokunmuş olan güzel bir durum, bugün bulunmasa bile yarın yine ortaya çıkar.)
- su başından (bendinden) kesilir (bağlanır). (bir işi, kimsenin karışamayacağı ve bozamayacağı biçimde bitirmek için yetkili kişilerin en büyüğü ile görüşüp anlaşmak gerektir.)
- Su bulanmayınca durulmaz. (bir konu, türlü çekişmelerden sonra aydınlığa kavuşur, yoluna girer.)
- Su içene yılan bile dokunmaz. (düşman olsa bile su içen kimseye dokunulmamalıdır.)
- Su küçüğün, söz (sofra, yemek) büyüğün. (-1) temel bir ihtiyaç olan su önce küçüğe verilir, konuşmaya ise ilk önce büyükler başlar; 2) her şeyin bir sırası vardır; kişiler bu sıralamada yaşlarına, kültürlerine vb. özelliklerine göre yer alırlar.)
- Su testisi su yolunda kırılır. (bir kişi amaç edindiği işte kazaya uğrar.)
- Su uyur, düşman uyumaz. (düşmana karşı her zaman uyanık davranmak gerekir.)
- Su yatağını bulur. (bir şeyi yapma isteği ve gücü bulunan kimse, uygun bir çalışma yönü ve alanı bulur.)
- Suyu getiren de bir, testiyi kıran da (görevini iyi yapanla kötüye kullanan arasında bir fark gözetilmemektedir.)
- Suyu görünce teyemmüm bozulur. (bir zorunluluk dolayısıyla yapılmakta olan bir işin, bu zorunluluk ortadan kalktığında gereği gibi yapılmak için yeni baştan ele alınması gerekir.)
- Suyun duru akanından, insanın yere bakanından korkmalı. (duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.)
- Suyun sessizinden, insanın sözsüzünden korkmalı. (duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.)
- Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kork (sakın). (duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.)
- Taşıma su ile değirmen dönmez. (işi yapacak olanda yeteri kadar güç bulunmadıkça başkalarının küçük katkılarıyla sürekli ve büyük bir iş yürütülemez.
- Tatsız aşa su neylesin, akılsız başa söz neylesin. (işe yaramayan nesneyi küçük çabalarla bir şeye benzetmek boş olduğu gibi aptal kişiyi de sözle akıllandırmak imkânsızdır.)
- Testiyi kıran da bir, suyu getiren de (görevini iyi yapanla kötüye kullanan arasında bir fark gözetilmemektedir.)
- Verirsen veresiye, batarsın kara suya. (veresiye verdiğinde alanların borçlarını ödememeleri durumunda sen zor durumda kalabilirsin.)
- Yedi adım yolun, bir yudum suyun hakkı vardır. (iki insanın tanışıp kaynaşması ve aralarında bir dostluk bağı oluşması için özel bir kurala, yola, yönteme gerek yoktur, kısa bir yolculuk, küçük bir ikram bile bu yakınlığı sağlayabilir.)
- Yel üfürdü, sel (su) götürdü. (mal birdenbire ve sebepsiz ortadan yok oluverdi.)
- Yem istemez, su istemez. (elde tutulması hiçbir külfet getirmez.)
- Yemeyenin malını yerler (demine hu çekerler) (üstüne bir bardak su içerler). (pintinin yemeye kıyamayarak biriktirdiği malı, sağlığında gücünün yetmediği kişiler, öldükten sonra da mirasçıları bol bol yerler.)
Su ile ilgili Deyimler
- Aç susuz kalmak (-1) yoksulluktan yaşayamayacak bir duruma gelmek; 2) yoksul bir duruma düşmek.)
- Adet yerini bulsun diye. (‘gerekli görüldüğü için değil, yalnız alışılmış olduğu için’ anlamında kullanılan bir söz.)
- Afiyet (afiyet şeker) olsun. (‘yarasın, ağız tadıyla yensin” anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü.)
- Ağzı sulanmak. (1) imrenmek; 2) yeme, içme isteği artmak.)
- Ağzının suyu akmak. (çok beğenip istemek, imrenmek)
- Akan sular durmak. (itiraz edememek, söyleyecek sözü kalmamak.)
- Akarsu gibi. (aralıksız, kesintisiz)
- Allah’ından bulsun. (‘ben kendisine bir şey yapmayacağım, yaptığı kötülüğün cezasını Tanrı versin’ anlamında kullanılan bir söz.)
- Aralarından su sızmamak. (aralarında çok yakın, sıkı fıkı arkadaşlık bulunmak)
- At pazarında eşek osurtmuyoruz! (kaba söyleneni dinlemeyene uyarı amacıyla söylenen bir söz.)
- Ayağı (ayakları) suya ermek. (bir gerçeği anlayarak aklı başına gelmek.)
- Ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? (seyrek gelen bir konuğa yarı sitem, yarı sevinçle söylenen söz.)
- Ayaklarına (ayağına) kara su (sular) inmek. (çok yorulmak, güçsüz, dermansız kalmak)
- Ayranım budur, yarısı sudur. (bir iş yarım yamalak yapıldığında özür dilemek için söylenen bir söz.)
- Başından aşağı kaynar sular dökülmek. (üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak.)
- Beyni sulanmak. (düzgün düşünemez olmak, bunamak)
- Bıçak suyu kesiyor. (‘çok körleşmiş’ anlamında kullanılan bir söz.)
- Bin dereden su getirmek. (birini kandırmak için birçok sebep ileri sürmek, dil dökmek)
- Bir bardak suda fırtına koparmak. (önemsiz, küçük bir sorunu büyütmek.)
- Bir içim su (gibi). (çok güzel (kadın)
- (bir şey) su gibi gitmek. (bol bol harcanmak.)
- (bir şey) su sabun görmemek. (çok kirli olmak)
- (bir şey) suyu nereden geliyor? (‘bir işi görmek için harcanan para hangi kaynaktan sağlanıyor?’ anlamında kullanılan bir söz.)
- (bir şey veya bir şeyi) suya düşmek. (gerçekleşme olasılığı kalmamak)
- (bir şeyin) üstüne bir bardak (soğuk) su içmek. (alay o işten umudunu kesmek, o işin olacağına inanmamak, o işten vazgeçmek.)
- (bir yerde) içecek suyu olmak. (o yere gitmesi kısmet olmak.)
- (bir yerin) suyu mu çıktı? (‘beğenilmeyecek nesini gördün?’ anlamında kullanılan bir söz.)
- (birinden) gözü su içmemek. (güvenmemek)
- (birinin) canına susamak. (birini öldürmeyi istemek.)
- (birinin) düğününde kalburla (elekle) su taşımak. (bir yardımına karşılık olarak bekâr bir kimseye çok büyük bir yardımda bulunma sözü vermek.)
- (birinin) dümen suyunda gitmek. (birine bağımlı olmak, her şeyde ona uyarak davranmak.)
- (birinin) eline su dökemez. (‘değerce ondan çok geride’ anlamında kullanılan bir söz.)
- (birinin) huyuna suyuna gitmek. (birini kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak.)
- (birinin) kanına susamak. (belasını aramak)
- (birinin) pirinci (çok) su kaldırmamak (götürmemek). (alıngan, çabuk darılır olmak, şakadan anlamamak.)
- (birinin veya bir şeyin) yüzü suyu hürmetine. (‘birinin veya bir şeyin hatırına veya varlığına değer verildiği için’ anlamında kullanılan bir söz.
- Bulaşık suyu gibi. (kötü hazırlanmış, tadı tuzu olmayan (sulu yiyecek ve içecek).
- Canına susamak. (ölmek istemek)
- Çakı suyu kesiyor. (bıçak suyu kesiyor.)
- Çapanoğlunun abdest suyu gibi. (çok sulu, tatsız ve kötü görünüşlü olan (içilecek şeyler).
- Çeliğe su vermek. (çeliği özel bir biçimde hızla soğutarak daha çok sertleşmesini sağlamak)
- Eceline susamak. (ölmek istermiş gibi tehlikeli işlere girişmek.)
- Ekmek elden su gölden. (‘kendisi çalışmayıp başkasının kazancıyla geçinme durumu’ anlamında kullanılan bir söz
- Eşek sudan gelinceye kadar dövmek. (adamakıllı dövmek)
- Ez de suyunu iç. (değersiz, yararsız şeyler için kullanılan bir söz.)
- Gözleri sulanmak. (gözlerine yaş gelmek.)
- Gözüm çıksın (kör olsun) (bir şeyin doğruluğuna inandırmak için edilen ant.)
- Gözüne dizine dursun.(nankörlük eden birine ‘Allah nankörlüğünün cezasını seni kör ve kötürüm ederek versin’ anlamında söylenen bir ilenme sözü)
- Gözüne karasu inmek (-1) karasu hastalığı yüzünden gözü görmez olmak; 2) gelmesini çok istediği kimsenin uzun süre yolunu gözlemek.
- Havanda su dövmek. (boşuna uğraşmak)
- Huyu huyuna suyu suyuna (uygun) (iki kişinin her yönden birbirine uygunluğunu anlatmak için kullanılan bir söz.)
- Huyunu suyunu değiştirmek. (eskisine göre değişik davranmasına sebep olmak.)
- Hürmette kusur etmemek. (karşısındaki kişiyi iyi ağırlamak, isteklerini yerine getirmek, saygısızlık etmemek)
- içine su serpilmek. (ferahlamak.)
- İçtikleri su ayrı gitmemek. (sıkı fıkı dost, arkadaş olmak)
- İmamın abdest suyu gibi. (soğuk veya sıcak olması gerekirken ılık olan içecekler için kullanılan bir söz.)
- Kalburla su taşımak. (verimsiz, sonuçsuz bir işle uğraşmak.)
- Kana susamak. (öldürme hırsı duymak.)
- Kanı sulanmak. (kansızlığa uğramak.)
- Kapı komşusu yapmak (etmek) (bir yere sık gidip gelmek.)
- Keçesini sudan çıkarmak. (güç olan bir işi, durumu yoluna koyarak rahatlamak.)
- Keçeyi suya atmak. (ar ve namusu hiçe saymak.)
- Kestane suyu gibi. (sulu (kahve).
- Kırk dereden su getirmek.(bin dereden su getirmek.)
- Köküne kibrit suyu. (yerin dibine batsın, ölsün, kahrolsun.)
- Köküne kibrit suyu dökmek (kökünü kurutmak) (bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok etmek.)
- Kulağına kar suyu kaçırmak. (dolaylı olarak duyurmak.)
- Kulağına kar suyu kaçmak. (bir duyum almak.)
- Lafı sulandırmak. (bir konu üzerinde ciddiyetle durup konuşurken araya ilgisiz, anlamsız veya tutarsız boş laf katmak.)
- Ölümüne susamak. (ölümle sonuçlanabilecek davranışlarda bulunmak)
- Pişmiş aşa (soğuk) su katmak. (yoluna girmiş olan bir işi bozmak) ‘
- Saman altından su yürütmek. (belli etmeden iş çevirmek, ortalığı karıştırmak)
- Sayım suyum yok. (-1) çocuk oyunlarında ‘kısa bir süre için oyun dışıyım’ anlamında kullanılan bir söz; 2) çocuklar arasında bir işte şakaya yer verilmeyeceğini anlatan bir söz:)
- Sıkıp suyunu çıkarmak. (sömürmek.)
- Su almak. (-1) suyu içine çekmek: Ayakkabılarım su alıyor. 2) den. su yapmak; 3) den. gemiye içme suyu doldurmak; 4) tıp herhangi bir organdan tedavi maksadıyla su boşaltmak; 5) mec. bozukluk, yozlaşma başlamak.
- Su basmak. (bir şey veya yer sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak.)
- Su çarpmak. (yüzünü su ile yıkamak.)
- Su çekmek. (-1) içine su almak; 2) alçak bir yerden tulumba vb. ile su çıkarmak.
- Su dökmek. (hlk. küçük abdest bozmak.)
- Su dökünmek. (yıkanmak)
- Su etmek. (den. bir geminin içine herhangi bir yerinden su girmek veya su sızmak.)
- Su gelmek. (tıp doğumdan önce amniyon sıvısı döl yolundan akmak.)
- Su gibi. (çok ıslak)
- Su gibi akmak.(-1) zaman hızla geçmek; 2) para, yiyecek vb. bol bol gelmek)
- Su gibi aziz ol! (su getirenlere iyi dilek olarak söylenen bir söz.)
- Su gibi bilmek (okumak) (yanlışsız bilmek veya okumak.)
- Su gibi ezberlemek. (yanlışsız okuyabilecek kadar ezberlemek.)
- Su gibi olmak. (çok ıslanmak.)
- Su gibi terlemek. (çok terlemek.)
- Su görmemiş. (çok kirli (yüz, el).
- Su götürür yeri olmamak. (başka türlü yorumlanacak bir yönü bulunmamak: Yapılanların su götürür yeri kalmadı.)
- Su içinde. (en kötü şartlarda bile:)
- Su içinde kalmak. (çok terlemek, su gibi ıslanmak.)
- Su iktiza etmek. (gusül gerekmek.)
- Su kaçırmak. (-1) su sızdırmak; 2) argo baş ağrıtmak, can sıkmak.
- Su kapmak. (yaralar azmak.)
- Su katılmamış. (kendine özgü olan durumu koruyan, başka bir etkiyle değişmemiş, bozulmamış olan:)
- Su kesmek. (sulanmak)
- Su koyuvermek. (-1) sebze ve et pişerken suyunu salıvermek; 2) argo: sözünde durmamak, cıvıtmak3) vazgeçmek; 4) beklenen görevi yapmamak.
- Su vermek. (-1) bitkileri sulamak; 2) hayvanlara su içirmek; 3) insanlara içmek için su getirmek.
- Su yapmak. (den. gemi veya sandalın içine dibinden su girmek)
- Su yürümek. (ilkbahara doğru ağaçlar tomurcuklanmaya başlamak.)
- Su yüzü görmemiş. (su görmemiş.)
- Su yüzüne çıkmak. (bir süre örtülü kalmış bir iş veya sorun aydınlanmak, belli olmak:)
- Su yüzüne (üstüne) çıkmak. (görünür olmak)
- Sudan çıkmış balığa dönmek. (herhangi bir sebeple ne yapacağını bilememek, çok şaşırmak)
- Sudan geçirmek (-1) herhangi bir şeyi üstünkörü yıkamak; 2) sabunlu çamaşırı durulamak.
- Sular kararmak. (akşam olmaya başlamak)
- Sular seller gibi. (bir metni yanlışsız söyleyecek kadar.)
- Suya göstermek. (hafifçe yıkamak.)
- Suya götürüp susuz getirmek. (herhangi bir işte akıl, zekâ, deneyim ve kurnazlıkla bir diğerini alt etmek.)
- Suya sabuna dokunmamak. (-1) sakıncalı konularla ilgilenmemek: ‘İyisi mi bir yazar, hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı.’ -O. V. Kanık. 2) davranışlarını kimseyi incitmeyecek biçimde ayarlamak.
- Suya salmak. (boşuna harcamak.)
- Suyu baştan (başından) kesmek. (işin aslı üzerinde kesin bir şey söyleyip ayrıntılarını konuşmaya gerek duymamak.)
- Suyu çıkmak. (çok söz edildiği veya üzerinde yerli yersiz durulduğu için değerini yitirmek, önemsizleşmek.)
- Suyu görmeden paçaları sıvamak. (henüz hiçbir belirti yokken veya gereğinden çok önceden hazırlanmaya kalkışmak.)
- Suyu ısınmak (kaynamak). (tkz. işbaşından uzaklaştırılması yaklaşmak veya gelmek.)
- Suyu kesilmiş değirmene dönmek. (işlemez, yararsız duruma gelmek.)
- Suyu seli kalmamak. (sulu yemek kaynaya kaynaya suyu azalmak.)
- Suyun akıntısına gitmek. (olayların veya durumun gelişmesine göre davranmak, uymak)
- Suyun başı. (-1) suyun çıktığı yer, kaynak 2) bir işin asıl yetkililerinin bulunduğu yer; 3) mec. en çok yarar sağlanacak yer.
- Suyuna gitmek. (suyunca gitmek.)
- Suyuna tirit. (baştan savma, değersiz, özensiz.)
- Suyunca gitmek. (bir kimseyi sinirlendirmeyecek biçimde davranmak.)
- Suyunu almak. (kaynatılan yiyeceğin suyunu ayırmak.)
- Suyunu çekmek. (-1) yemek kaynayıp suyu kalmamak; 2) tkz. tükenmeK)
- Suyunun suyu. (tavşanın suyunun suyu.)
- Tarlanın iyisi suya yakın, daha iyisi eve yakın. (çiftçinin toprağı suya ne kadar yakınsa değeri o kadar çok olur; bakımı, ürünün güvenliği ve eve kolay taşınabilmesi bakımından toprağın eve yakın olması daha da önemlidir.)
- Taşı sıksa suyunu çıkarır. (birinin vücutça çok güçlü olduğunu belirtmek üzere söylenen söz)
- Tavşanın suyunun suyu. (iki şey arasındaki ilginin çok uzak olduğunu anlatan bir söz.)
- Taze bardağın suyu soğuk olur. (hayatına giren yeni şeyler, yeni dostlar kişiye hoş görünür.)
- Tepesinden kaynar sular dökülmek. (başından aşağı kaynar sular dökülmek:)
- Tilki uykusuna vermek. (uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak)
- Tilki uykusuna yatmak. (uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak.)
- Ya huyundan ya suyundan. (bazı özellikleri olduğu gibi bir yerden, bir kimseden almış kimseler için kullanılan bir söz.)
- Yelkenleri suya indirmek. (direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini benimsemek, kabul etmek)
- Yerinde su çıkmak. (haklı bir sebep olmadan yerini bırakanlara veya bırakmak isteyenlere kınama ve engelleme amacıyla söylenen bir söz.)
- Yüzsuyu dökmek. (onurunu sarsacak kadar çok yalvarmak)
Kerim Yarınıneli/ KerimUsta.com
- Dünya Cüzzam Günü’nde Cüzzamı Tanıyalım - 24 Ocak 2025
- Türk Edebiyatı Zirvesinde Hasan Baran’ın Üç Eseri - 23 Ocak 2025
- Küresel İklim Mücadelesi: Paris Anlaşması - 22 Ocak 2025