Zeyn’el-Abidin’in Nuranî Hitabesi
Şam’da kısa süreli esaretleri hengâmında, Cum’a namazına çağrılan Ali b. Hüseyn (as); Yezid-i Mel’un’un minbere çıkmasından önce, halka hitab etmekte olan bir habisin, Ben-i Ümeyye’yi medh-ü sena ve Ehl-i Beyt‘i ta’n-u takbih etmeye başlaması üzerine: “Ey pis hatib! Utan!.. dediklerinde, Allah’ın halka olan rahmetini, gazabıyla değiştirdin! Sen, cehennemlik konuşmacı!.. Kes sesini!..” dedikten sonra, Yezid’e dönüp: “Müsaade et de, Allah’ı memnun edecek ve dinleyicilerin yararına olacak birkaç kelime söyleyeyim!….” dedi.
Halka etki edeceğinden korkan Yezid: “Hayır, bu mümkün değil! Lütfen otur!…” deyince, Yezid’in yakın çevresi: “Ey emir, ona izin verin de ne söyleyecekse söylesin de, hele bir görelim!….” diye ısrar etmesi üzerine; Yezid, çâr-u nâçâr Hazret-i İmam’ın halka hitab etmesine müsaade etmek zorunda kalmış oldu…Bunun üzerine minbere çıkan Ali b. Hüseyn (Zeyn’el-Abidin) (as), Allah’a hamd-ü sena ve Resulullah’a salat-ü selam getirdikten sonra, şu tarihî-muhteşem hitabede bulunmuşlardır:
“Ey insanlar! Allah-u Teala, altı meziyeti bize (Ehl-i Beyt’e), diğer insanlara verdiğinden daha fazla vermiştir: Allah bize, sabır-asalet-belağat-cesaret ve toplumsal saygınlıkta özel mevkiler bahsetmiştir. Allah, Peygamber Ehl-i Beyt’inden olan bizi; Hamza ve Ca’fer’e ait olan bizleri; Esedullah’a (“Allah’ın aslanı ki, Peygamber (sav) tarafından Ali (as) ‘ye verilmiş olan unvandır) ait olan bizi; Cennetteki gençlerin efendilerine (Peygamber (sav): “Benim torunlarım Hasan ve Hüseyn, cennet bahçelerinin seyyididir!” demiştir.,) ait olan bizleri, bu özelliklerle mükafatlandırmıştır…”
“Ey insanlar! Aranızda olup da, beni tanımayanlara kendimi tanıtıyorum: Ben; Mekke ve Mina’nın oğluyum! Zemzem ve Safa’nın oğluyum!… Ben; fakirlere verdiği zekatı, gizliden-gizliye veren kişinin oğluyum!.. Ben; ihrama bürünüp, Hacc farizasını yerine getiren insanların en iyilerinin oğluyum!… Ben; bir gece Mekke’den alınıp, Mescid-i Aksa’ya götürülen ve oradan Mi’rac’a yükseltilen Zat’ın oğluyum!… Ben; Cebrail’in, Sidret’ül-Münteha’ya kadar eşlik ettiği yüce insanın oğluyum!…”
“Ben; Muhammed Mustafa’nın (as) torunuyum!.. Ben; kâfirlerin, Allah’ın emirlerine boyun eğip ‘La ilahe illallah’ diyene kadar, savaş alanlarında o kâfirlerle savaşan Aliyy’ül-Murteza’nın (as) oğluyum!… Ben; kılıcının kırılıp, Zülfikar’ın kendisine verildiği ana kadar Peygamberin yanında savaşan zat’ın oğluyum!…/… Ben; İslam’da iki kere Hicret etme şerefine sahip olan kişinin oğluyum! Ben; dünyadaki kadınların en iyisinin, Fatıma’nın (as) oğluyum!…”
Hazret-i İmam Ali Bin Hüseyn’in (as) bu veciz ve beliğ hitabesi, dinleyiciler üzerinde, uyarıcı ve şuurlandırıcı müsbet te’sirler husûle getirmiş, bu da; mel’un Yezid’i büyük ölçüde endişeye sevk etmiştir. Bundan dolayı da Yezid, Ali b. Hüseyn’in (as) konuşmasını yarıda kesmek için, halkı, Cum’a namazını kılmaya çağırma emri vermiş, bunun üzerine müezzin: “Allah-u Ekber! Allah-u Ekber! Allah-u Ekber! Allah-u Ekber! Eşhedü En-La İlahe İllallah!..” diyerek, ezan okumaya başlamış; Hazret-i İmam Ali b. Hüseyn (as) de: “Evet, Allah en büyüktür! Ve benim tüm hayatım, O’nun birliğine delildir!” mukabelesinde bulunmuştur…
Müezzin: “Eşhedü Enne Muhammede’r-Resulullah!..” deyince; Ali b. Hüseyn (as), Yezid-i Mel’un’e dönerek: “Ey Yezid! Söyle bakalım; Muhammed (as) senin deden mi, yoksa benim dedem mi? Eğer, senin deden olduğunu söylersen, elbetteki bu, büyük bir yalandır. Eğer o, benim dedem ise; söyle bakalım, o halde niçin O’nun torununu katlettin ve ailesini de tutsak kıldın? Niçin babamı öldürdün ve O’nun kadın ve çocuklarını bu şehre tutsak olarak getirdin?…” dedi…
Yezid-i Mel’un, Hüseyn’in (as) aile efradının ve çocuklarının Şam’da daha fazla bırakılmasının, kendi habis saltanatı için gayet kötü ve tehlikeli sonuçlar doğuracağını anlayarak, onları derhal Medine’ye göndermeye karar verdi. Hepsini bir araya toplayarak, gönüllerini almaya ve kendine yönelik kinlerini gidermeye, tüm suçu İbn-i Ziyad’a yıkmaya ve kendini temize(?) çıkarmaya çalıştı. Ve, nihayet, Yüce Peygamberin (sav) pâk-temiz Ehl-i Beyt‘i (as), güvenilir kılavuzların öncülüğünde, Medine-i Nebî’ye (Yesrib’e) müteveccihen, meş’um Şam’dan ayrılmış oldu..
KAYNAK:
AŞURA KÜLTÜRÜ VE MAHİYETİ/H. Hakverdi
Bir yanıt yazın