Türk Kültüründe Yol Üzerine Atasözü ve Deyimler

Türk Kültüründe Yol Üzerine Atasözü ve Deyimler

Yol, hem maddi hem de manevi anlamlarıyla hayatın her alanında yer bulan güçlü bir semboldür. İnsanlar, yollarla sadece fiziksel olarak bir noktadan diğerine ulaşmakla kalmaz, aynı zamanda yaşamın sunduğu türlü deneyimlere de yolculuk ederler. Bu nedenle, “yol” kavramı Türk kültüründe derin bir anlama sahip olup birçok atasözü ve deyimle ifade edilmiştir. “Yol göstermek,” “yolu yordamı bilmek,” “yoldan çıkmak” gibi deyimler, sadece fiziki bir güzergahı değil, aynı zamanda doğruyu bulma, rehberlik alma ya da ahlaki yönelimleri belirtir. Yol ile ilgili atasözleri ve deyimler, halkın bilgelik birikimini, yaşam tecrübelerini ve öğütlerini aktarırken günlük yaşamda yol gösterici nitelikler taşır.

Yol İle İlgili Atasözleri

  • Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır (yolda olur) “çıkarına düşkün kimselerin arkadaşlığı işi bitinceye kadardır.”
  • Acele ile yürüyen yolda kalır. “iş yaparken acele eden şaşırır, işini bitiremez.”
  • Aç at yol almaz, aç it av almaz. “iş gördürdüğünüz kimselerin haklarını tam olarak vermezseniz kendilerinden yararlanamazsınız.”
  • Ağır git ki yol alasın. “bir işte başarılı olmak isteyen kimse, ağır ağır ama güvenilir adımlarla yürümelidir.”
  • Akıl için yol (tarik) birdir. “doğruyu bulmak için aklın izleyeceği bir tek yol vardır, bu yoldan gidenlerin hepsi aynı sonuca varır.”
  • Akılsız köpeği (ahmak iti) yol kocatır. “iyice düşünülmeden, tasarlanmadan yapılmaya çalışılan iş sırasında birçok sorun ortaya çıkar ve kolay bir iş bile zorlaşır.”
  • Aklın yolu birdir. “iyi düşünüldüğünde ayrı ayrı kimselerce varılacak sonuç hep aynıdır.”
  • Araba devrilince (kırıldıktan sonra, kırılınca) yol gösteren çok olur. “iş işten geçtikten sonra verilen öğüdün değeri yoktur.”
  • At yiğidin yoldaşıdır. “bir insanın atı daima onun yanındadır ve zor anlarında ona yardım eder.”
  • Atın varken yol tanı, ağan varken el tanı. “elde imkân varken gezip dolaşmak, dost edinmek gerekir.”
  • Avcı ne kadar hile (al) bilse ayı o kadar yol bilir. “bir kişi başkasını alt etmek için çeşit çeşit ustalık kullanır ama karşısındaki de yenilmemek için türlü önlemler alır.”
  • Azıksız yola çıkanın gözü el torbasında kalır. ” ileride gereksinim duyacağı şeyleri zamanında hazırlamayan kişi, hazırlık yapan diğer insanlardan yardım bekler.”
  • Borç ödemekle (vermekle), yol yürümekle tükenir. “birden ödenemeyen bir borç azar azar verilerek ödenebilir.
  • Can canın yoldaşıdır. “insan tek başına yaşayamaz, konuşup görüşmek için arkadaş arar.”
  • Çiftçiye yağmur, yolcuya kurak; cümlenin muradını verecek Hak. “kullar Tanrı’dan kendilerine gerekli olan şeyleri dilerler, bu dilekleri kabul edecek olan Tanrı’dır.”
  • Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar. “yenilmesi imkânsız gibi görünen zorlukların da üstesinden gelinir.”
  • Danışan dağı aşmış, danışmayan düz yolda şaşmış. “bilmediği şeyi bir bilene soran, en zor işlerin bile üstesinden gelir; sormayan ise güçlükler içinde yuvarlanır gider.”
  • Deli ile çıkma yola, başına getirir bela. “deli, kendisiyle arkadaşlık edenin başına çeşit çeşit dert açar.”
  • Elmanın dibi göl, armudun dibi yol. “dıştan birbirine benzeyen her şeye aynı işlem uygulanamaz, her biri özelliğine göre ayrı bir davranış ister.”
  • Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer. “kendini bir erkeğe beğendirmek isteyen kadın, ona güzel yemekler hazırlamalıdır.”
  • Erken kalkan (çıkan) yol alır, er evlenen döl alır. “yapacakları işe erken başlayanlar kazançlı olurlar.”
  • Eşeği yoldan çıkaran sıpanın oynaması. “çocuklarının düzensiz davranışı, anne babayı rahatsız eder.”
  • Eşek (eşkin) eve gelmiş, yorga yolda kalmış. “düzenli ve sürekli çalışan güçsüz kimse, düzensiz ve süreksiz çalışan güçlü kimseden daha başarılı olur.”
  • Gönülden gönle yol vardır. “sevgi karşılıklıdır.”
  • Hâl hâlin yoldaşıdır. “aynı durumdaki kimseler, birbirlerinin hâlini daha iyi anlarlar.”
  • Hancı sarhoş yolcu sarhoş. “kimin ne yaptığı ne ettiği belli değil.”
  • Herkesin ettiği yoluna gelir. “bir kimse başkasına ne yaparsa kendisi de aynı şeyle karşılaşır.”
  • Kalbin yolu mideden geçer. “bir kimsenin sevgisi kazanılmak istendiğinde ona güzel yiyecekler ikram edilmelidir.”
  • Kalpten kalbe yol vardır. “sevgi karşılıklıdır.”
  • Paran varsa cümle âlem kulun, paran yoksa tımarhane yolun. “zengin olana herkes hizmet eder, fakir olana ise kimse yüz vermez.”
  • Pulsuz iş, yolsuz iş. “karanlık işler çeviren, yasal olmayan yollara sapar.”
  • Sıçan geçer yol olur. “bir iş için kötü bir yol açılırsa artık herkes o yolu tutar.”
  • Su testisi su yolunda kırılır. “bir kişi amaç edindiği işte kazaya uğrar.”
  • Tekerlek kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur. “sonucu kötü çıktıktan sonra bir davranış üzerine akıl öğreten çok bulunur.”
  • Varsa (var mı) pulun herkes kulun; yoksa (yok mu) pulun dardır yolun. “zengin olana herkes hizmet eder, fakir olana ise kimse yüz vermez.”
  • Yedi adım yolun, bir yudum suyun hakkı vardır. “iki insanın tanışıp kaynaşması ve aralarında bir dostluk bağı oluşması için özel bir kurala, yola, yönteme gerek yoktur, kısa bir yolculuk, küçük bir ikram bile bu yakınlığı sağlayabilir.”
  • Yol bilen kervana katılmaz. “bir işi kendi başına yapabilecek olan başkalarının yardımına gerek duymaz.”
  • Yol bilenle yürüyen, yorulmaz. “bir işi yoluyla, yöntemiyle yapan kolay yapar.”
  • Yol ile giden yorulmaz. “bir işi yoluyla, yöntemiyle yapan kolay yapar.”
  • Yol sormakla bulunur. “bir işte izlenecek doğru yol, bilenlerden sorularak öğrenilmelidir.”
  • Yol şaşmak. “esk. yol çatallaşıp karışmak.”
  • Yol tepmek. “çok uzun bir süre yürümek”
  • Yol tutmak. “bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak.”
  • Yol vermek. “1) geçmesine izin vermek. 2) hızını artırmak; 3) işten çıkarmak, işine son verme.”
  • Yol vurmak. “esk. yol kesmek.”
  • Yol yakınken. “sezilen veya beliren kötü duruma düşmeden.”
  • Yol yapmak. “1) yol oluşturmak. 2) kandırmaya çalışmak, avutmak.”
  • Yol yürümek. “yolda gitmek.”
  • Yol yürümekle, borç ödemekle (vermekle) (tükenir) (biter). ” birden ödenemeyen bir borç azar azar verilerek ödenebilir.”
  • Yolcu yolunda gerek. “vakit geçirmeden yola devam edilmeli;”
  • Yoldan giden yorulmaz. “bir işi yoluyla, yöntemiyle yapan kolay yapar.”
  • Yoldan kal, yoldaştan kalma. “yolculukta arkadaş çok önemli olduğundan insan, iyi bir arkadaşla yolculuk yapmak için gerekirse yolculuğunu ileri bir tarihe bırakmalıdır.”
  • Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır. (Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt ovada yolunu şaşırır “zengin, para gücüyle güçlükleri yenerken yoksul, parasızlık yüzünden en kolay işi bile başaramaz.”

Yol İle İlgili Deyimler

  • Aynı yolun yolcusu (olmak) “1) kötü sonları birbirine benzer olan 2) kaderleri, düşünceleri, davranışları birbirine benzer olan
  • Ben hancı, sen yolcu oldukça. ” ‘düzen bu biçimde devam ettiği sürece’ anlamında kullanılan bir söz.”
  • Bir arpa boyu (gitmek, yol almak). “çok az (gitmek veya yol almak)”
  • (bir işin) Yolunu yapmak. “bir işin istediği gibi olması için uygun zemin hazırlamak”.
  • (bir şey) Yolunda görünmek. “sorunsuz olduğu anlaşılmak”
  • (bir şeyin) Yolunu tutmak. “benimsemek, gereğini yerine getirmek”
  • (bir yere) Yolu düşmek. “o yerden geçmesi gerekmek.”
  • (bir yeri) Yol etmek. “o yere sık sık gitmek”
  • Bir yol tutturmak. “bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek”
  • (bir yola) Baş koymak. “bir şey uğruna ölümü göze almak”
  • Bir yolunu bulmak. “çare bulmak, çözüm üretmek”
  • (birini) Yarı yolda bırakmak. “yapılan yardımı sonuna kadar sürdürmemek.”
  • (birinin) Geçtiği yoldan geçmek. “daha önce aynı olayları yaşamış olmak, deneyimli olmak”
  • (birinin) Yoluna bakmak. “beklemek.”
  • (biriyle) Selam yollamak (salmak). “birine esenleme haberi göndermek”
  • Bok yoluna gitmek. “kaba yararsız, gereksiz bir şey uğruna yok olmak.”
  • Canını cehenneme göndermek (yollamak) “argo öldürmek”
  • Cehenneme kadar yolu var. ” ‘defolsun, istediği yere kadar gitsin’ anlamında kullanılan bir söz.”
  • Doğru bildiği yoldan ayrılmamak (şaşmamak). “her ne olursa olsun inandığı ilkelere bağlı kalmak”
  • Dönüşü olmayan yola girmek. “asla bırakılmayacak, vazgeçilmeyecek bir durumda olmak”
  • Gözü yolda (yollarda) kalmak (olmak). “birinin gelmesini merak, istek veya özlemle beklemek.”
  • Haber salmak (yollamak). “haber göndermek”
  • Hâle yola koymak. “iyi bir düzen vermek, tertiplemek”
  • Hırsıza yol göstermek. “birine bilmeyerek kötü bir işte yardımcı olmak.”
  • İltibasa yol açmak. “karışıklığa sebep olmak.”
  • İşi yolunda (tıkırında) gitmek (olmak). “iş düzenli ve istenilen biçimde yürümek.”
  • İşini yoluna koymak. “işi veya görevi olumlu olarak yürütmek, sıkıntı çekmeden gerçekleştirmek”
  • Kötü yola düşmek. “kötü kadın olmak.”
  • Kötü yola sapmak. “doğruluktan ayrılıp istenilmeyen ve yanlış işler yapmak.”
  • Yol iz bilmek. “1) gideceği yolu ve yeri bilmek; 2) görgülü davranmak.”
  • Yol kesmek. “1) geçmesine engel olmak, durdurmak. 2) ıssız yerlerde soygunculuk yapmak; 3) motor vb. hızını azaltmak, devrini düşürmek.”
  • Kötü yola saptırmak (Kötü yola sürüklemek). “yasa dışı, uygunsuz veya hoşa gitmeyen bir yaşayış içine sokmak”
  • O yolun yolcusu. “1) toplumun ahlak anlayışına göre kötü bir hayat sürdüren kimse; 2) sonunda ölecek olan kimse.
  • Öpücük göndermek (yollamak) “parmaklarının iç ucunu öpüp birine atar gibi yaparak onu selamlamak”
  • Son yolculuğa çıkmak. “ölmek.”
  • Son yolculuğa uğurlamak. “birinin cenaze törenine katılmak.”
  • Tıkırı yolunda olmak (gitmek). “varlıklı olmak, hâli vakti yerinde olmak.”
  • Tıkırını yoluna koymak. “geçim düzenini iyi olarak sağlamak.”
  • Yol açmak. “1) yol yapmak; 2) kapanmış olan yolu geçilir duruma getirmek; 3) kalabalık bir yerde genellikle saygıdeğer bir kişinin geçmesi için insanları kenara çekip yol vermek; 4) mec. bir olayın sebebi olmak. 5) mec. davranışlarıyla başkalarına örnek olmak.”
  • Yol almak. “yolda ilerlemek”
  • Yol aramak. “çare bulmaya çalışmak.”
  • Yol ayrımına gelmek. “1) yolların birbirinden ayrıldığı yerde bulunmak; 2) mec. farklı düşünce, görüş ve ülkü yüzünden birbirinden ayrılmak.”
  • Yol bulmak. “çare bulmak.”
  • Yol çizmek. “bir konuda plan yapmak”
  • Yol gitmek. “yolda ilerlemek.”
  • Yol görünmek. “gitmek gerekmek.”
  • Yol göstermek. “1) kılavuzluk etmek, yolu bilmeyene anlatmak, tarif etmek. 2) mec. ne yapılacağını, nasıl davranılacağını öğretmek.”
  • Yol gözlemek. “1) bir şeyin olmasını ummak; 2) bir kimsenin gelmesini beklemek.”
  • Yola çıkmak. “1) araca binmek üzere yolüstünde durmak; 2) bir yere varmak için bulunduğu yerden ayrılarak yolculuğa başlamak, harekete geçmek. 3) herhangi bir şeyi esas almak, oradan başlama.”
  • Yola dizilmek.“yol kenarında sıralanmak”Yola düzülmek. “gidilecek yere doğru yola çıkmak.”
  • Yola gelmek. “istenilen biçimde davranışı kabullenmek, düzelmek, uslanmak.”
  • Yola getirmek. “birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek”.
  • Yola gitmek. “yolculuğa çıkmak.”
  • Yola revan olmak. “esk. yola çıkmak.”
  • Yola vurmak. “hlk. 1) yolcu etmek, uğurlamak; 2) yola koyulmak.”
  • Yola yatmak. “yola gelmek”.
  • Yola (yollara) düşmek. “yola çıkmak, yol almaya başlamak”.
  • Yola (yoluna) koyulmak. “yola düzülmek.”
  • Yolcu etmek. “yola çıkanı uğurlamak”
  • Yolda kalmak. “kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak.”
  • Yoldan çevirmek. “gideni durdurmak, gitmesine engel olmak.
  • Yoldan çıkmak. “1) belli bir yol izleyen taşıtlar herhangi bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak; 2) mec. doğru yoldan ayrılmak.”
  • Yoldan (yolundan) kalmak. “gidilmek istenen yere gidememek.”
  • Yollara dökülmek. “kalabalık hâlde yolda olmak.”
  • Yolları ayrılmak. “iki kişi veya topluluk arasında görüş, düşünce ayrılığı ortaya çıkmak, ayrı görüş ve düşünceleri benimsemek”
  • Yolları tutmak. “geçecek kimselere engel olmak, bırakmamak.”
  • Yolsuz kalmak. “parasız kalmak.”
  • Yolu açık olmak. “bir iş, önünde engel olmamak.”
  • Yolu açmak. “yolda geçişi önleyen engelleri kaldırmak.”
  • Yolu almak. “yolun sonuna varmak.”
  • Yolu (yolunu) şaşırmak. “yanlış yola sapmak”.
  • Yolun açık olsun. “yolculara söylenen bir iyi dilek sözü.”
  • Yoluna baş koymak. “bir amaca, bir gayeye yönelmek, bütün varlığıyla kendini vermek.”
  • Yoluna can (canını) vermek. “birinin uğruna ölmek.”
  • Yoluna çıkmak. “1) karşılamaya gitmek; 2) yolda karşısına çıkmak.”
  • Yoluna girmek. “istenilen, gerekli olan biçimde gelişmeye başlamak.”
  • Yoluna koymak. “istenilen biçime getirmek, düzene koymak.”
  • Yoluna sapmak. “başvurmak”
  • Yolunda gitmek (yürümek). “olumlu gelişme göstermek.
  • Yolunu beklemek (gözlemek). “gelmesini beklemek.”
  • Yolunu bilmek. “yöntemini biliyor olmak.”
  • Yolunu bulmak.“1) gereken çareyi bulmak. 2) argo yasal olmayan yollardan kazanç sağlamak.
  • Yolunu değiştirmek. “gittiği yoldan ayrılarak başka yola geçmek.”
  • Yolunu kesmek. “engel olmak, engellemek.”
  • Yolunu sapıtmak. “doğru yoldan ayrılmak, kötü yola sapmak.”
  • Yolunu tutmak. “bir yere doğru gitmeye başlama.”

Kerim Yarınıneli/KerimUsta.com

Kaynak:

Türk Dil Kurumu

 

Kerim Usta

Yorum yapmaya ne dersiniz?