Astronom Hükümdar Uluğ Bey Hakkında Bilgi

Astronom Hükümdar Uluğ Bey Hakkında Bilgi
1394 yılında dünyaya gelen ve asıl adı Muhammed Taragay olan Uluğ Bey, 1409 yılı itibariyle Maveraünnehir’in hâkimi, 1447 yılı itibariyle ise imparatorluğun resmen hükümdarı olarak siyasî tarih sahnesinde yerini almıştır. Siyasî kimliğinin yanında kendisinden sonraki dönemde astronomi çalışmalarına ilham olmuş mühim bir Orta çağ İslam âlimi olmasıyla da dikkat çekmiştir.

Asıl adı Muhammed Taragay olan Uluğ Bey, H. 19 Cemaziyülevvel 796 / M. 22 Mart 1394 tarihinde Sultaniye’de dünyaya geldi. Dedesi dönemin en büyük hükümdarlarından biri olan Emir Timur, babası imparatorluğun ikinci hükümdarı Şahruh, annesi ise Çağatay asilzadelerinden Gıyaseddin Tarhan’ın kızı Gevherşad’dır. Uluğ Bey’in doğduğu aynı yıl kardeşi İbrahim de dünyaya gelmiştir. Her iki kardeşin doğum yılından anlaşıldığı üzere Şahruh’un Gevherşad haricinde başka bir hanımı ve İbrahim’in annesinin farklı olduğu görülmektedir. Aile geleneklerine göre, doğan çocuklar bir atabeg veya büyük bir hanım tarafından yetiştirilir. Uluğ Bey de Timur’un büyük eşi Saray Mülük Hanım tarafından yetiştirilmiştir. Kendisine Muhammed Taragay adı verilmesine rağmen Timur’un torununa bağlılığından dolayı saray erbabı tarafından ona “Uluğ Bey” denilmiştir. Sürekli bu isimlezikredildiği için asıl isminin unutulduğu söylenir.

Devamını Oku…

Hoş Geldin Ya Rasulallah

Hoş Geldin Ya Rasulallah
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in dünyaya teşriflerinin 1444. yıldönümünü, birlik ve beraberlik duyguları içinde idrak etmenin mutluluğuna erişmiş bulunmaktayız. Ey Solmayan Yeryüzünün Gülü Bizleride Şefahatlerine Nail Eyle. Ya Rasulallah Biz Seni

Devamını Oku…

Müslüman Boksör Muhammed Ali Hayatı

Müslüman Boksör Muhammed Ali Hayatı

Müslüman Boksör Muhammed Ali Hayatı

Ben Peygamber’in (sav) ismini taşıyorum, bu sebeple insanların bu ismin üstünde gezmesine müsade edemem” diyerek teklifleri reddeder. Bunun üzerine üzerinde Muhammed Ali’nin ismi olan yıldız duvara asılır. Duvara asılı tek ‪isim‬ Muhammed Ali’nin ismidir. Mekanın ‪cennet‬ olsun ‪şampiyon‬…

Muhammed Ali (Önceki adı: Cassius Marcellus Clay Jr., 17 Ocak 1942; Louisville, Kentucky – 3 Haziran 2016; Phoenix, Arizona), Amerikalı profesyonel boksör.

Tüm zamanların en iyi boksörü olarak kabul edilen Muhammed Ali, kariyeri boyunca yaptığı maçların yalnızca 5 tanesini kaybetmiştir.

Devamını Oku…

Muhammed Sadık’tan Babası İmamı Rabbaniye Mektuplar

Muhammed Sadık'tan Babası İmamı Rabbaniye Mektuplar

İMÂM-I RABBÂNÎ’ye büyük oğlu Muhammed Sâdık “aleyhirrahme” tarafından yazılan birinci mektûb:

Kölelerinizin en aşağısı Muhammed Sâdık, şerefli kapınıza bildirir ki, buradakilerin hâlleri, durumları, yüksek teveccühlerinizin yardımı ile, çok iyidir.

Bedenlerimiz bir arada olduğu gibi, kalblerimiz de toparlanmış olarak yaşamaktayız. Çok zamandan beri, hizmetcilerinizi düşünüyor ve ayrılık sebebi ile üzülüyorduk. Bu satırların yazıldığı gün, meyân Bedreddîn gelerek âfiyette olduğunuzu bildirdi. Bizleri sonsuz sevindirdi. Rahatlığa kavuştuk.
Bunun için, Allahü teâlâya çok hamd olsun!

Devamını Oku…

Hazreti Muhammed’in Sevip Sevmedikleri

Hazreti Muhammed'in Sevip Sevmedikleri

Hazreti Muhammed’in (sav) Sevip Sevmedikleri

Peygamber Efendimizin Güzel Huylarından Bazıları

Hüccet-ul İslam olarak bilinen İmam Gazali; Tirmizi, Taberani, Buhari, Müslim, İmam Ahmed, Ebu Davud, İbni Mace gibi büyük İslam alimlerinden derleyerek, Peygamber Efendimizin güzel huylarından bazılarını şöyle özetlemiştir:

Resulullah insanların en yumuşak huylusu, en yiğidi, en adili ve en namuslusu idi. O, insanların en cömerti idi. Allah’ın kendisine verdiklerinden hurma, arpa ne olursa olsun yalnız senelik yiyeceğini ayırırdı, geri kalanını Allah yolunda harcardı. Kendisinde bulunan bir şey istendiğinde verirdi.

O haya olarak da insanların en mükemmeliydi. Rabbi için kızar, şahsı için öfkelenmezdi.

Kendisi veya sahabeleri zarar görse bile hakkı uygulardı.

Allah Rasulü insanların en alçak gönüllüsü, lafı uzatmadan en beliğ konuşanı, en güler yüzlüsüydü. Dünya işlerinden hiçbir şey kendisini endişeye düşürmezdi.

Medine’nin öbür ucundaki hastaları ziyarete gider, güzel kokudan hoşlanır, pis kokulardan tiksinirdi. Fakirlerle oturur, yoksullarla yerdi. Kimseye kaba davranmazdı, kendisine özür beyan edenin özrünü kabul ederdi. Latife yapar idi ama hakkı söylerdi.

Mübah oyunları gördüğünde men etmezdi, hanımlarıyla yarış yapardı. Zavallıları yoksulluklarından dolayı horlamaz, zengine de varlığından dolayı saygı göstermezdi, onu da bunu da Allah’a eşit olarak çağırırdı. Allah Teala üstün huyu ve mükemmel siyaseti onda birleştirmişti…

Allah Teala ahlakın bütün güzelliklerini, iyi yolları, öncekilerin ve sonrakilerin başlarından geçmiş ve geçecek hadiselerin haberlerini, ahirette kurtuluşa ve saadete erdirecek hususları, dünyada gıpta edilip peşinden gidilecek ve gidilmeyecek herşeyi ona öğretmişti.

Allah Teala, onun buyruklarına itaat ve hareketlerinde kendisinin izinden gitmeye bizleri muvaffak kılsın.”155

Peygamber efendimiz (sav)nin sevmediği davranışlar

  • Kur’ân, kendinden öncekileri iptal etmiştir

Hz. Ömer, elinde bir kısım Tevrat parçaları ile Peygamber Efendimiz (sav)’a gelip şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Zurayk oğullarından bir arkadaşımdan alıp getirdiğim bir kısım Tevrat

Hemen Allah Resulü (sav)’ın yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine ezan rüyasında kendisine gösterilen Abdullah bin Zeyd, Hz. Ömer’e: “Allah senin aklını başından mı aldı? Allah Resulü (sav)’in rengine bak, nasıl kızardı?” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: “Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed’i, önder olarak Kur’an’ı kabul edip hoşnut olduk

Hz. Ömer’in bu sözü üzerine Allah Resulü (sav) çok memnun oldu. Üzüntüsü gitti ve şöyle buyurdu: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, eğer Musa aranızda olup da beni terk edip ona uysaydınız, apaçık bir sapıklığa düşerdiniz Ümmetler içinde siz benim nasibimsiniz, peygamberler içinde ben de sizin nasibinizim

  • İbadette aşırı gitmeyin

Enes bin Malik (ra) anlatıyor:

“Sahabeden üç kişilik bir grup Allah’ın Resulü (sav) Efendimizin nafile ibadetlerini sormak üzere Peygamber hanımlarının evlerine geldiler. Kendilerine Efendimizin ibadetleri bildirilince, onlar bunu azımsar gibi oldular ve: “Allah’ın Resulü nerede biz neredeyiz? Onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır.” Dediler. İçlerinden biri: “Ben daima bütün geceleri namaz kılarak geçireceğim” dedi. Bir diğeri: “Ben de hayatım boyunca gündüzleri oruç tutacağım ve oruçsuz gün geçirmeyeceğim” dedi. Üçüncü sahabe de: “Ben de daima kadınlardan uzak kalacağım ve asla evlenmeyeceğim” diye söz verdi.

Bir müddet sonra Peygamberimiz geldi ve onlara şöyle buyurdu: “Şöyle şöyle diyen sizler misiniz? Sizi uyarıyorum! Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve O’nu en iyi bileninizim.

Fakat ben bazen oruç tutuyor, bazen tutmuyorum. Gece hem namaz kılıyor, hem de uyuyorum. Kadınlarla da evleniyorum. Benim sünnetimden yüz çeviren kimse benden değildir

  • Mescidi kirletmek

Enes (ra)’den rivayet edildiğine göre, Peygamber (sav) Mescidin kıble duvarında bir tükürük gördü. Öylesine öfkelendi ki yüzü kıpkırmızı oldu. Bunun üzerine Ensar’dan bir kadın kalkıp o tükürüğü kazıdı ve yerini güzel kokuyla kokulandırdı.
Allah Resulü (sav): “Bu ne kadar güzel oldu!” buyurdu.

  • Cezada adalet

Benî Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyşlileri çok üzmüştü Onlar, “Bu konuyu Resulullah (sav) ile kim konuşabilir” diye kendi aralarında müzakere ettiler. Bazıları, “Buna Peygamberimizin çok sevdiği Üsâme bin Zeyd’den başka kimse cesaret edemez” dediler. Üsâme, onların istekleri doğrultusunda Resulullah ile konuştu Bunun üzerine Efendimiz ona: “Allah’ın koyduğu cezalardan birinin tatbik edilmemesi için aracılık mı yapıyorsun?” diye sordu. Sonra ayağa kalktı ve halka şöyle hitap etti:
Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler; Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı.

Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim

  • Erkeğin kadın giysisi giymesi

Hz. Ali (ra) şöyle anlatır: Resulullah (sav)’a, saf ipekten dokunmuş çizgili bir elbise hediye edilmişti. Onu bana gönderdi. Ben de elbiseyi giyip yanına vardım. İpek elbiseyi üzerimde görünce yüzünden öfkelendiğini anladım. Sonra: “Ben onu sana giyesin diye göndermedim” buyurdu ve o elbiseyi hanımıma vermemi emretti. Ben de onu akrabam olan hanımlara paylaştırdım.

  • Boyanmak

Enes bin Malik (ra) şöyle anlatır: Bir adam üzerinde (za’ferân) sarılığı olduğu hâlde Resulullah (sav)’ın yanına girdi. Peygamber (sav), yüzünde hoşlanmadığı bir şey bulunan kişiye nadiren bakardı (yani yüzüne vurmazdı). Adam çıkınca, efendimiz şöyle buyurdu: “Şuna söyleseniz de yüzündeki o boyayı yıkasa

Ebû Saîd el-Hudrî (ra) şöyle der:
Resulullah (sav) örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bunu yüzüne bakınca anlardık.

  • Resimli örtü

Hz Âişe (ra) şöyle der: Evimin sofasını üzerinde resimler bulunan bir perde ile ayırdığım gün Resulullah (sav) bir seferden dönmüştü Resimli örtüyü görünce yüzü renkten renge girdi ve onu çekip kopardı. Sonra da bana şunları söyledi: “Âişe! Kıyamette insanların en şiddetli azap görenleri, yaptıklarını Allah’ın yarattığına benzetenlerdir.” [Buhari]

Efendimizin, üzerinde koç resmi bulunan bir kalkanı vardı. Tasvirden hoşlanmadığı için bu resmi kazıttı.

  • Kapıyı çaldığınızda

Cabir (ra) diyor ki; “Resulullah (sav)’a geldim ve kapısını çaldım. Resûl-i Ekrem: “Kim o?” dedi. “Benim” diye cevap verdim. Allah Resulü: “Benim, benim!” diye tekrar etti. Galiba bu cevaptan hoşlanmamıştı”

  • Ölen için feryad etmek

Ebu Bürde şöyle der: (Babam) Ebû Mûsâ el-Eş’arî hastalandı ve başı hanımlarından birinin kucağında iken bayıldı. Bunun üzerine hanım, bir çığlık atıp yüksek sesle ağlamaya başladı. Fakat Ebû Mûsâ, kadını bundan men edecek durumda değildi. Ayılınca: “Resulullah (sav)’ın hoşlanmayıp uzak kaldığı şeyden ben de hoşlanmam ve uzak olurum. Dedi.
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
Ölenin arkasından yüzünü gözünü tırmalayan, yakasını paçasını yırtan, Câhiliye insanı gibi bağıra – çağıra ağıt yakıp kendisine beddua eden, bizden, bizim yolumuzu izleyenlerden değildir

  • Sabah namazına kalkmamak

Peygamber Efendimizin yanında bir adamın sabaha kadar uyuduğu ve namaz kılmadığı söylendiğinde, bundan hoşlanmadı ve: “Bu adamın kulağına şeytan bevletmiştir” buyurdu.

  • Allah Teâlâ imtiyazı sevmez

Allah Resulü (sav) bir kimsenin, kendisini arkadaşlarından farklı görmesini sevmezdi. Bir sefer esnasında ashabına koyun kesip pişirmelerini emretmişti. Ashabından biri; “Ya Resulullah, onu ben keseyim” dedi. Başka biri; “Ya Resulullah, yüzmesi de benim vazifem olsun” dedi. Bir başkası da; “Ya Resulullah, pişirmesi de bana ait olsun” dedi. Resul-i Ekrem Efendimiz de: “O hâlde odunu toplamak da bana ait olsun” buyurdu. Sahabeler; “Ya Resulullah! Biz onu da yaparız, senin çalışmana gerek yok” dedilerse de Peygamberimiz: “Sizin benim işimi de yapabileceğinizi biliyorum. Fakat ben, size göre imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Çünkü Allah Teâlâ kulunun, arkadaşları arasında imtiyazlı durumda olmasını sevmez” buyurdu.

  • Cemaatteki dağınıklık

Câbir bin Semüre (ra) şöyle demiştir: Resulullah (sav) bir gün mescide girdi. Cemaat ayrı ayrı halkalar hâlinde oturuyordu. Bunun üzerine Allah Resulü (sav): “Sizi niçin böyle dağınık halde görüyorum” buyurdu.
Hz. Peygamber bu sözü söylerken birliği seviyor ayrılıktan nefret ediyor intibaını vermek istiyor gibiydi. [Ebu Davud]

Hayvanları dağlamak

Peygamber efendimiz (sav), yüzüne damga vurulmuş bir merkebin yanından geçti. Bunun üzerine: “Bu hayvanın yüzünü dağlayana Allah lânet etsin!” buyurdu.

  • Ehli kitaba haksızlık

İrbâz bin Sâriye (ra) anlatıyor: Resulullah (sav) ile Hayber Kalesi’ne indik Beraberinde ashabından başka kimseler de vardı. Hayber’in lideri Cebbâr, mütekebbir birisi idi. Allah Resulü’ne gelerek: “Ey Muhammed! Sizin eşeklerimizi kesmeye, meyvelerimizi yemeye, kadınlarımızı dövmeye hakkınız var mı?” dedi. Resulullah Efendimiz öfkelenerek: “Ey İbn-i Avf, atına bin ve şöyle nida et: “Haberiniz olsun, cennet sadece müminlere helâldir, namaz kılmak üzere toplanın!

Cemaat toplandı. Resulullah (sav) onlara namaz kıldırdı. Sonra da kalkıp şunları söyledi: “Sizden biri, (rahat) koltuğuna kurulup Allah’ın, Kuran’dakilerin haricinde haramlarının bulunmadığını mı zannediyor? Haberiniz olsun, vallahi ben nasihatte bulundum, (Kuran’da olmayan bazı şeyler) emrettim, birçok şeyleri de yasakladım.

Bunlar, Kuran’ın bir misli kadar, belki de daha fazladır. Allah Teâlâ hazretleri, Ehli-i Kitabın evlerine izinsiz girmenizi helal kılmamıştır. Kadınlarını dövmenizi, borçları (olan cizyeyi) verdikten sonra meyvelerini yemenizi de helal kılmamıştır” [Ebu Davud]

  • Kur’ân-ı tartışmak

Abdullah bin Amr bin Âs (ra) şöyle anlatır: Bir kavim Allah Resulü (sav)’ın kapısının önünde Kur’ân hakkında tartışıyorlardı. Resulullah (sav), yüzünün rengi değişmiş bir halde çıkıp şöyle buyurdu: “Ey kavmim! İşte bu yüzden milletler helak olmuşlardır. Kur’ân (ayetleri) birbirini tasdik eder, siz onun bazı (ayetlerini) bazı ayetleri ile yalanlamayın!” buyurdu.

  • İnfakta cömertlik

Resul-i Ekrem Efendimizden bir şey istendiğinde, şayet yanında yoksa borçlanır ve ihtiyaç sahibini memnun ederek gönderirdi. Bir gün böyle biri Peygamberimize gelerek bir şeyler istedi. Allah Resulü: “Yanımda sana vereceğim bir şey yok, git benim namıma satın al, mal geldiğinde öderim” dedi. Efendimizin sıkıntıya girmesine gönlü razı olmayan Hz Ömer: “Ya Resulullah! Yanında varsa verirsin, yoksa Allah seni gücünün yetmeyeceği şeyle mükellef kılmamıştır” dedi.

Devamını Oku…

Harzemşahlar Harezmşahlar Hakkında Bilgiler

Harzemşahlar (Harezmşahlar)

Harzemşahlar (Harezmşahlar)

XI. yüzyıl sonlarında Harezm bölgesinde kurulan Türk devletidir.
Harezmşahların atası Anuştegin, bir Türk kölesiydi. Büyük Selçuklu emirlerinden Bilge Tegin, onu satın alarak, saraya getirmiş ve özel olarak yetiştirmiştir. Selçuklu sarayında taştdârlık vazifesinde bulunan Anuştegin, gösterdiği başarılar neticesinde, Harezm valiliğine getirildi. Ölümünden sonra oğlu Kutbeddin Muhammed, Harezmşah unvanı ile Sultan Sencer tarafından aynı vazifeye tayin edildi. Büyük Selçuklu Devleti’nin
valisi sıfatıyla otuz yıl Harezm’i idare eden Kutbeddin, aynı zamanda Harezmşahlar Devletinin kurucusudur.

1127 yılında Kutbeddin Muhammed’in ölümü üzerine, yerine büyük oğlu Alâeddin Atsız tayin olundu. Atsız, ilk devirlerde Sultan Sencer’in seferlerine bizzat ordusuyla katıldı ve onun başarılarında büyük yardımı oldu. Atsız, aynı zamanda kendi siyasî nüfuzunu genişletmeye de çalışıyordu. Bu sebeple Cend ve Mangışlak gibi askerî bakımdan mühim merkezleri zaptetti.

Devamını Oku…

Hz. Ebu Bekir’in İlk Müslüman Oluş Hikayesi

HZ. EBÛ BEKİRİN İLK MÜSLÜMAN OLUŞ HİKAYESİ

Hz. Ebû Bekir, eskiden berr Resûli Ekrem Efendimizin en yakın dostlarından biri idi. Samimî görüşür ve konuşurlardı.

Onda da göze çarpan en mühim vasıf, Câhilliyye devrinin çirkin âdetleri, kötü ahlâk ve yaşayışları ile fıtratını bozmamış olması, ruh, kalb ve aklını şirk inancıyla kirletmemiş bulunmasıydı. Tanınmış bir tüccardı. Kavminin ileri gelenleri her zaman fikrinden istifade ederlerdi. Kureyş’in kan dâvalarını halleden de oydu. Bir diğer mühim

Devamını Oku…

Hz. Mevlana Diyor ki!

Hz. Mevlana Diyor ki!

Hz. Mevlana Diyor ki!

Men bende-i kur’anem eger can darem, (Ben yaşadıkça Kuran’ın bendesiyim)

Men hâk-i reh-i muhammed muhtarem, (Ben, Hz. Muhammed Mustafa’nın yolunun tozuyum)

Eger nakl kuned cüz İn kes ez güftarem, (Biri benden bundan başkasını naklederse)

Bizarem ez u vez an suhen bizarem. (Ondan da , o sözden de şikayetçiyim)

 

Hz. mevlâna muhammed celâl-ed-dīn rûmî (k.s.)

 

Muhammed Hadimi, Mevlana Ebu Said Hazretleri

Muhammed Hadimi, Mevlana Ebu Said Hazretleri

Muhammed Hadimi, Mevlana Ebu Said Hazretleri

Büyük velî, fıkıh ve tasavvuf alimi. 1701 Hâdim’de doğdu. 1762 de vefât etti. Kabri Hâdim’dedir. Buharalıdır. Dedelerinden Hüsamettin Efendi Buhara’nın tanınmış asil ailelerinden olup, âlim ve velî bir zattı. Anadolu’ya gelerek Hadim kasabasına yerleşti. Muhammed Hadimi’nin babası Kara Hacı Mustafa Efendide devrinin büyük âlimlerindendi.

Hâdimî hazretleri beş yaşında yüksek ilimler sâhibi olan babasından ilim tahsiline başladı. On yaşında Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Arabî ve Fârisiyi öğrendi. On sekiz yaşına girince babası onu Konya’daki Karatay Medresesine gönderdi. Bu medresede devrin meşhur müderrislerinden olan İbrâhim Efendiden beş sene aralıksız ders aldı. Bu hocası ona icâzet (diploma) verdikten sonra İstanbul’da bulunan devrin en meşhur âlimlerinden Kazâbâdî Ahmed Efendinin medresesine gönderdi.

Devamını Oku…

Yavuz Sultan Selim ve Özbek Münasebetleri

Yavuz Sultan Selim ve Özbek Münasebetleri

Prof. Dr. Remzi KILIÇ

Yavuz Sultan Selim Devri-1512-1520-Osmanli Özbek MÜnasebetleri

Osmanlı Devleti Padişahı Yavuz Sultan Selim’in (1512-1520) XVI. yüzyılın başında Türkistan’da hüküm süren Özbek Hanları ile olan münasebetleri nasıl olmuştur?

Özellikle Şii-Safevi Devleti hükümdarı Şah İsmail’e (1501-1524) karşı ortak siyasi karar ve davranışları bu araştırmada ortaya konmuştur. Özbek hanları ile Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in olumlu diyalogunu bu çalışmada görmek mümkündür.

THE OTTOMAN-UZBEK RELATIONS DURING THE REIGN OF YAVUZ SULTAN SELIM(1512-1520)
ABSTRACT
The Ottoman-Uzbek relations during the reign of Yavuz Sultan Selim (1512-1520) this study is to find out the establishment of the relations between the Ottoman Empire and the Uzbek Khans during the reign of Yavuz Sultan Selim. A special attention was given to the policy of the Sultan Selim against Shah Ismail (1501-1524). This topic was in detail analysed. Furthermore this study shows that good relations as far as the dowments were concerned, was established between the Uzbek’s and the ottomans.
Key Words:Yavuz Sultan Selim, Muhammed Seybani Khan, Shah İsmail, The Ottoman Empire, Safevids, Uzbek Khan, Central Asia.

GİRİŞ

Osmanlı Devleti tahtına dokuzuncu padişah olarak, 24 Nisan 1512’de cülus eden Sultan Selim (1512-1520), II. Bayezid Han’ın oğludur. II. Bayezid Han (1481-1512) tahta geçtiği sırada şehzade Selim’i Trabzon sancağına vali olarak tayin etmişti. Selim, Kefe’ye sancakbeyi olarak gidişine kadar, yaklaşık yirmi dokuz yıl (1481-1510) Trabzon’da valilik yapmıştır. Selim’in Trabzon’da; yönetim anlayışı, kumandanlık tecrübesi, kitleleri sulh ve idare kabiliyeti ve asker kişiliği iyice gelişmişti.

Devamını Oku…