Arapçada “aşere” on, “âşir” onuncu demektir. Halkımız onuncu gün mânasına gelen “âşir”i, aşure şeklinde telâffuz ederek Muharrem’in onuncu gününe aşure günü ismi vermiş, böylece tarihe de aşure günü olarak geçmiştir.
Aşure gününün içinde bulunduğu ayın adı Muharrem’dir. Bu ay hicri takvimin başı olmakla önem kazanmıştır. Bunun yanında, bazı tarihî olaylara mazhar olmakla da ayrı bir özellik kazanmıştır. Dört haram/muhtereme
Emevî Devleti’nin ikinci halîfesi. Eshâb-ı kiramdan hazret-i Muâviye’nin oğludur. 646 (H. 26) senesinde Şam’da doğdu. 683 (H. 64)’de Şam’da, otuz iki yaşında iken vefat etti. Üç sene sekiz ay on dört gün halifelik yaptı.
Babası Suriye valisi iken doğan Yezîd, valilik konağında büyüdü. Babasının halifeliği sırasında iki defa hac emirliği ve Bizans’a karşı yapılan gazalarda kumandanlık yaptı. Hazret-i Muâviye 670 (H. 50) senesinde onu emrine verdiği ve içinde Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin de bulunduğu bir ordu ile İstanbul’u fethetmeye gönderdi. Başta Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî olmak üzere bir çok sahâbî (radıyallahü anhüm) bu kuşatmada şehîd oldular. Neticede, Bizans’dan her sene vergi almak şartıyla sulh” yapıldı.
Gerçek cimri, selam vermekte cimrilik yapan kimsedir.
İnsanların en cömerti istemeden veren, en asili de intikama gücü yeterken bağışlayandır. Bilin ki, insanların size olan ihtiyaçları, Allah’ın size verdiği nimetlerdendir. Öyleyse o nimetlerden bıkmayın, yoksa belaya dönüşür.
Cömertlik eden yücelir, cimrilik yapan ise alçalır.
Eğer dünya hayatı bazılarının nazarında değerli sayılıyorsa, Allah’ın mükâfat evi (cenneti) daha yüce ve daha değerlidir. Farz olan cihatlardan biri, insanın kendisini günahtan koruması için nefsi ile cihat etmesidir. İşte bu
İbnü’l-Esir’in beyanına göre, Hz. Hüseyin, Ebü Murre b. Urve Sakafi’nin kızı Leyla ile evlenmişti. Bu hanımından Ali Ekber adında bir oğlu dünyaya gelmişti. Ancak Ali Ekber, Hz. Hüseyin ile birlikte Kerbela’da şehit olmuşlar.
Hz. Hüseyin, kelbli İmrü’l-Kays’ın kızı Rebab ile evlenmişti. Bu hanımından Abdullah adında oğlu dünyaya gelmişti. Ancak Abdullah, Hz. Hüseyin ile birlikte Kerbela’da şehit olmuşlar.
Hz. Hüseyin Peygamberin torunu ve Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın ikinci çocuğu idi. O zamana kadar Araplar arasında pek rastlanmayan bu adı ona Hz. Muhammed vermiş idi. Bazı kaynaklarda Hüseyin doğduğu zaman Hz. Muhammed’in kulağına “ O cennet çocuklarının efendisi (Seyyid)dir.” diye seslendiği yazılıdır.
Peygamber Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i çok severdi.
“Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır; Allah’ım ben onları seviyorum, sen de onları sevenleri sev.” dediği birçok kaynakta yazılıdır. İmam Hüseyin’in çocukluğu Peygamberin derin sevgi ve şefkati içinde geçti. Ancak bu durum kısa sürdü. Daha 5 yaşındayken dedesini yani Hz. Muhammed’i ve kısa bir süre sonra da annesi Hz. Fatıma’yı kaybetti. Bu durumun onu oldukça etkilediği muhakkaktır. Daha çocukken bir gün İkinci halife Ömer minberde hutbe okurken Hz. Hüseyin’in Ömer’in yanına giderek
“Babamın minberinden in ve babanın minberine git.” diye çıkıştığı da kaynaklarda yazılıdır.