Çobanın Duasındaki Sır

Çobanın Duasındaki Sır
Çobanın Duasındaki Sır

Günahkar bir adamdı. Ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan. Ölse de bir kurtulsak, diyorlardı. Bir karısı vardı adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise adamın haline üzülse de ses çıkarmazdı. Otuz yıldır evliydiler, döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi. Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, iki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen elleriyle sigarasını zor sarıyordu. İyice zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin diye yalvarıyordu Allah’a…

Devamını Oku…

Şair Haliloğlu Yahya Burgazi Hakkında Bilgi

Şair Haliloğlu Yahya Burgazi Hakkında Bilgi

Haliloğlu Yahya Burgazi

Asıl adı Yahyâ b. Halîl b. Çoban el-Burgazî’dir. 12. yüzyıl sonu ve 13.yüzyıl başlarında yaşadığı tahmin edilen Haliloğlu Yahya Burgazi hakkında tam bir bilgi yoktur.

Fütüvvetnâme adıyla bilinen ünlü eserinin bir bölümünde yirmili yaşlarda ders aldığı Antalyalı Hoca’dan ve burada okuma ve yazmayı hızlıca sökmesinden bahsetmektedir. Eserine kaynak olan kitapları ise o tarihlerde Frenklerin İskenderiye’yi kuşatması sebebiyle, Frenklerden satın aldığından bahsetmektedir.

Devamını Oku…

Dolanı Dolanı şiiri- Kısıklı

Dolanı Dolanı şiiri- Kısıklı

Sürüsünü salmış çoban
Dağı dolanı dolanı
Avcı düşmüş iddasına
Avı dolanı dolanı

Emek vermiş çekmiş çile
Şahta düşmüş gonca Güle
Bağban yanar solmuş Güle
Bagı dolanı dolanı

Devamını Oku…

Çoban ve Misafiri Hikayesi

Çoban ve Misafiri

Çoban ve Misafiri 

Günahkâr bir adamdı, ayık gezmezdi. Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan, ‘ ölse de, kurtulsak ‘ diyorlardı.

Bir karısı vardı bu adamın, bir de kendisi. Hiç çocukları olmamıştı. Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu. Kadın ise, adamın haline üzülse de ses çıkarmazdı, çıkaramazdı.

Otuz yıldır evliydiler, döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi. Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi.

Adam iyice yaşlanmıştı artık. Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, iki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyordu, titreyen elleriyle sigarasını zor sarıyordu.

İyice zayıflamıştı, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı. Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor,
‘ ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin ‘ diye yalvarıyordu Allah’ a…

Adam bir sabah evden çıktı, fakat

Devamını Oku…

Yaşlı Çobanın Ağaçla Olan Hikayesi

Yaşlı Çobanın Hikayesi

Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak:

Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık“.

Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur’an’ını okumaya koyulurdu.

Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı.

Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :

Devamını Oku…