Kur’an-ı Kerim’e Göre Sıratı Mustakim Nedir?
Sözlük anlamı itibariyle; Sırat: Yol Mustakîm; istikamet üzere olan demektir. Allahû Tealâ Hicr Suresinin 41.âyet-i kerimesinde Sıratı Mustakîm’in Allah’a istikametlenmiş yol olduğunu açıkça ifade etmektedir.
- 15/HİCR-41: Kâle hâzâ sırâtun aleyye mustekîm(mustekîmun).
Allahû Tealâ şöyle buyurdu: “İşte bu, Bana yönlendirilmiş (Bana ulaştıran) yoldur.”
Allahû Tealâ insanı yaratmış ve ona Kendinden bir ruh üfürmüştür. İşte bu ruh sebebiyledir ki, insan kâinatın enşerefli mahlûkudur.Bu durum yine Kur’ân-ı Kerim âyetleri ışığında açıklık kazanmaktadır. Çünkü Allahû Tealâ Hz.Âdem’e Kendi ruhundan üfürerek, insanoğlunu en şerefli mahlûku yaptığı anda tüm huzurdakilere Hz. Âdem’e secde emrini vermiştir. Bu emre itaat etmeyen İblis, kibirinden dolayı huzurdan kovulmuştur. Kovulması sonrasında da kıyâmete kadar insanları azdırmak için süre istemiş ve Allahû Tealâ’dan bu izni aldığında da insanları “Sıratı Mustakîm”den uzak tutmak için elinden geleni yapacağını vaadetmiştir.
- 7/A’RÂF-16: Kâle fe bimâ agveytenî le ak’udenne lehum sırâtekel mustekîm(mustekîme).
(İblis): “Bundan sonra, beni azdırman sebebiyle, mutlaka Senin Sıratı Mustakîmin’e onlara karşı (mani olmak için) oturacağım.” dedi. - 7/A’RÂF-17: Summe le âtiyennehum min beyni eydîhim ve min halfihim ve an eymânihim ve an şemâilihim, ve lâ tecidu ekserehum şâkirîn(şâkirîne).
Sonra, elbette onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından geleceğim ve onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.
Konuyu bu çerçevede incelediğimizde görüyoruz ki; Allah’ın insanoğluna emanet olarak verdiği ve dünya hayatını yaşarken bizden geri istediği bir ruhumuz vardır. Bir insan yaşarken ruhunu Allah’a ulaştırmayı dilediği takdirde, Allah o kişinin ruhunu 7-8 aylık bir ömrü var ise muhakkak Kendisine ulaştıracaktır. Ruhun Allah’a ulaşması “hidayet”, ruhun Allah’a ulaşmak için katettiği yolun adı ise “Sıratı Mustakîm” dir.
Sadece bu iki kavramın değiştirilmesi sebebiyle (Hidayet ve Sıratı Mustakîm), İslâm âlemi, Allahû Tealâ’nın standartlarından uzaklaşmış, son derece mutsuz ve huzursuz bir hayatın içine itilmiştir. Bu iki ana kavram, Kur’ân’daki muhtevasıyla yaşanmadıkça hiç kimsenin kurtuluşa ulaşması mümkün değildir. Bugünkü İslâmî tatbikatta insanlar, kıyâmet günü üzerinden geçecekleri sırat köprüsü diye kıldan ince kılıçtan keskin bir köprünün varlığına inandırılmışlardır. Her kim dünya hayatında bir koç kesmişse, o koçun sırtında bu köprüden geçecek ve cennete ulaşacaktır. Bu, tamamen Kur’ân-ı Kerim’e aykırı bir inanıştır ve Allah’ın katında hiçbir geçerliliği yoktur.
Nitekim Allahu Teala Nisâ Suresinin 175. âyet-i kerimesinde Allah’a yönlendirilmiş olan Sıratı Mustakîm’in “İnsan ruhunu Allah’a ulaştırdığını” açıkça ifade etmektedir.
- 4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah’a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenleri) ve O’na (Allah’a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Ruh için vuslat, vasıl olma vetiresi, Sıratı Mustakîm üzerinden Allah’a ulaşmaktır. Ruhun Sıratı Mustakim üzerinden gerçekleştirdiği seyr-i süluk isimli yolculuk tamamlandığında, ruh Allah’a ulaşır ve Allah’ın Zat’ında yok olur. İşte bu, hidayettir. Hidayet, yaşarken bir insanın ruhunun Allah’a ulaşmasıdır.
Kişi ne olmuştur? (Allah’a) ermiş (hidayete ermiş) evliya olmuştur. Nesi ermiştir? Ruhu ermiştir.
- 3/ÂLİ İMRÂN-73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah’a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah’a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz’in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah’ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi’dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm’dir (en iyi bilendir). - 2/BAKARA-120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve le initteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah’a ulaşmak (Allah’ın Kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.”. Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah’tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.
Peki bu insan ruhu Allah’a ulaştığında mı kurtuluşa ermiştir? Hayır, bu kişi daha kalbî bir taleple Allah’a ulaşmayı dilediği anda üzerine düşen vazifeyi yerine getirmiş ve kurtuluşa ermiştir. Çünkü Allahu Teala Şûrâ Suresinin 13.âyetinde; “Kim Bana ulaşmayı dilerse, Ben onu mutlaka Kendime ulaştırırım.” sözünü ve garantisini vermiştir. - 42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrakû fîhi, kebure alâl muşrikîne mâ ted’ûhum ileyhi, allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Cennet ve cehennemi birbirinden ayıran şey, işte bu küçücük dilektir. “Ey yüce Allah’ım! Nasıl onca ermiş evliyan var ise benim de ruhumu sana ulaştır, ne olur beni de ermiş kullarından eyle! Amin”
Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’inde hepimizin Sıratı Mustakîm üzere olmamızı emretmektedir.
- 6/EN’ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti. - 6/EN’ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
En’âm Suresinin 87. ve 88. âyet-i kerimelerinde de ancak Sıratı Mustakîm üzere olanların Allah’a ulaşabilecekleri net olarak ifade edilmektedir. - 6/EN’ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık). Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık).
- 6/EN’ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ibâdihî, ve lev eşrakû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).
SIRATI MUSTAKÎM ALLAH’A ULAŞTIRAN TEK YOLDUR
- 4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah’a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenleri) ve O’na (Allah’a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır). - 6/EN’ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık). - 6/EN’ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ibâdihî, ve lev eşrakû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne). İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).
- 89/FECR-27: Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu. Ey mutmain olan nefs!
- 89/FECR-28: İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten. Rabbine dön (Allah’tan) razı olarak ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak!
- 89/FECR-29: Fedhulî fî ibâdî. (Ey fizik vücut!) O zaman, (nefsini tezkiye ettiğin ve ruhunu Allah’a ulaştırdığın zaman Bana kul olursun) kullarımın arasına gir.
- 89/FECR-30: Vedhulî cennetî. Ve cennetime gir.
KUR’ÂN-I KERİM’DE 7 SIRATI MUSTAKÎM VARDIR
28 basamaklık bir İslâm merdiveninde;
- 3. basamakla 7. basamak arasındaki Sıratı Mustakîm, 1. Sıratı Mustakîm,
- 7’den 14’e kadar 2. Sıratı Mustakîm,
- 14’ten 21’e kadar 3. Sıratı Mustakîm,
- 21’den 25’e kadar 4. Sıratı Mustakîm,
- 25’ten 26’ya kadar 5. Sıratı Mustakîm,
- 26’dan 27’ye kadar 6. Sıratı Mustakîm,
- 27’den 28’e kadar 7. Sıratı Mustakîm’dir.
Sıratı Mustakîm insanların ruhlarını Allah’a ulaştıran yolun adıdır. Bu ana Sıratı Mustakîm’dir. Bu Sıratı Mustakîm 4 tane sebîlden oluşur. Bir insanın mürşidine ulaştığı noktaya kadar başlangıçta 2 tane Sıratı Mustakîm veya sebîl aşması lâzımdır.
1. Sıratı Mustakîm, 1. sebîl, kişinin el öptüğü dergâhtan, devrin imamının dergâhına kadar olan kesimi kapsar. Ama bu olay bir insanın mürşidine ulaşıp tâbiiyetinden sonra gerçekleştirdiği bir müessesedir. Bu noktadan sonra 1. Sıratı Mustakîm’in, 1. ayağı, 1. sebîli; tâbî olunan dergâhtan ana dergâha yatay bir sebîldir.
2. Sıratı Mustakîm ayağı, ana dergâhtan, devrin imamının dergâhından yukarıya doğru çıkan Tarîki Mustakîm adlı bir yoldur ki, 7 tane gök katını aşar, 7. gök katına ulaşır. Zemin kattan 1. kata, 1. tarîk vardır. Böylece 7 tane tarîk söz konusudur. Bu 7 tane parçanın bütünü Tarîki Mustakîm adını alır.
Sırat da tarîk de “yol” demektir. Ama Tarîki Mustakîm zemin kattan başlayan, Allah’ın katına kadar ulaşan 7 katı aşan bu yolların, bütün gök katlarını aşan bölümüdür. Ya da diğer bir deyişle, Sıratı Mustakîm’in omurgasıdır. 7 gök katı, Tarîki Mustakîm’le aşılır. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:
- 23/MU’MİNÛN-17: Ve lekad halaknâ fevkakum seb’a tarâika ve mâ kunnâ anil halkı gâfilîn(gâfilîne). Ve andolsun ki Biz, sizin üzerinizde 7 yol yarattık ve Biz, yaratmaktan gâfil değiliz. “And olsun ki üzerinize 7 tane tarîk halk ettik, yarattık.“
Zemin katı 1. kata bağlayan 1. tarîk,
1.katı 2. kata bağlayan 2. tarîk,
3. kata bağlayan; 3. tarîk, 4., 5., 6., 7. katlara bağlayan diğer tarîkler.
7. katta soldan sağa uzanan bir sebîl, sırasıyla:
- Kader hücrelerini,
- Ümmülkitabı,
- Kudret denizini,
- Makam-ı Mahmud’u,
- Divan-ı Salihîn’i,
- Zikir hücrelerini,
- İndi İlâhi’yi aşar.
İndi İlâhi’nin en yüksek noktasına kadar devam eder. İndi İlâhi’nin en yüksek noktası Sidretül Münteha’dır. Sidretül Münteha, en yüksek noktadaki ağaçtır. Buradan dikey bir sebîl Allah’ın Zat’ına ulaştırır.
İki yatay, iki dikey olmak üzere 4 sebîlden oluşan ve dikey sebîllerden birinin Tarîki Mustakîm adını aldığı bu 4 tane sebîlin toplamı, Allah’a ulaştıran Tarîki Mustakîm’dir.
Daha evvel Sıratı Mustakîm var mıdır? Evet, tam 7 tane Sıratı Mustakîm vardır. Dikkat edin ki bu 4 tane sebîlden oluşan Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, bir tek Sıratı Mustakîm’dir. Onun dışında Kur’ân-ı Kerim’de daha 6 tane Sıratı Mustakîm vardır. Allah’a ulaşmayı dilediğiniz anda Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
- 6/EN’ÂM-152: Ve lâ takrabû mâlel yetîmi illâ billetî hiye ahsenu hattâ yebluga eşuddehu, ve evfûl keyle vel mîzâne bil kıst(kıstı), lâ nukellifu nefsen illâ vus’ahâ ve izâ kultum fa’dilû ve lev kâne zâ kurbâ, ve bi ahdillâhi evfû, zâlikum vassâkum bihî leallekum tezekkerûn(tezekkerûne).
Yetimin malına, o en kuvvetli çağına gelinceye kadar, en güzel şekliyle olmadıkça yaklaşmayın. Ölçü ve tartıyı adaletle yerine getirin. Kimseyi gücünün dışında (bir şey ile) sorumlu tutmayız. Söylediğiniz zaman, yakınınız olsa bile, artık adaletle söyleyin. Allah’ın ahdini yerine getirin (ifa edin). Böylece tezekkür edersiniz diye, (Allah) işte böyle, size onunla vasiyet (emir) etti. - 6/EN’ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
Öyleyse kim Allah’a ulaşmayı dilerse o, Sıratı Mustakîm üzerindedir. Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilediğiniz an 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindesiniz. Burada bir sebîl söz konusudur.
Bir yerlere ulaştıran, gerçek anlamda yol hüviyetinde bir sebîl. Bir de bir işlevi yaptığınız zaman onun üzerinde sayıldığınız Sıratı Mustakîm vardır.
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o kişi 1. Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, demin tarif ettiğimiz iki yatay, iki dikey sebîlden oluşan Sıratı Mustakîm’dir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
- 4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah’a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenleri) ve O’na (Allah’a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Bu Sıratı Mustakîm demin söylediğimiz Sıratı Mustakîm’dir. Allahû Tealâ buradaki Sıratı Mustakîm’e açıkça Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm adını vermektedir. Bu Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’dir ve bu, mürşide tâbî olunduktan sonraki olaydır.
Allahû Tealâ şöyle buyurmaktadır:
- 1/FÂTİHA-5: İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah’ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz. - 1/FÂTİHA-6: İhdinâs sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane’n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM’e hidayet et (ulaştır).
- 1/FÂTİHA-7: Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).
O yol (SIRATI MUSTAKÎM) ki; üzerlerine nimet verdiklerinin yoludur. Üzerlerine gadap duyulmuşların ve dalâlette kalmışların (Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin) yolu değil.
Burada da 3. Sıratı Mustakîm tarif edilmektedir. Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah mutlaka ona furkanlar verir ve o kişiyi 12 tane ihsanla mürşidine ulaştırır. Bu mürşide ulaşıp da tâbî olan kişi Allah’a doğru yola çıkar. Bu noktadan itibaren kişi, Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm üzerindedir.
3. basamaktan 7. basamağa kadar, 1. Sıratı Mustakîm vardır.
7. basamaktan 14. basamağa kadar 2. Sıratı Mustakîm vardır.
Ruhumuzu Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm, 3. Sıratı Mustakîm’dir.
Fizik vücudumuzu Allah’a teslim etmemizi sağlayan Sıratı Mustakîm, 4. Sıratı Mustakîm’dir.
Nefsimizi teslime yarayan Sıratı Mustakîm 5. Sıratı Mustakîm’dir.
Bizi irşada ulaştıran, irşad olmaya ulaştıran Sıratı Mustakîm, 6. Sıratı Mustakîm’dir.
İrademizi Allah’a teslim ettiğimiz Sıratı Mustakîm ise 7. Sıratı Mustakîm’dir.
Bunlardan sadece 3. Sıratı Mustakîm, 14. basamaktan 21. basamağa kadar devam eden 7 basamaklık bir çıkışı ihata eden Sıratı Mustakîm, aslında Tarîki Mustakîm’i de içerisine alan 4 tane sebîlden oluşan yoldur. Herkes Allah’a ulaşmayı dilediği anda Sıratı Mustakîm’in üzerindedir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:
- 6/EN’ÂM-87: Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).
Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. Ve onları Sıratı Mustakîm’e (Allah’a ruhu ulaştıran yola) hidayet ettik (ulaştırdık). - 6/EN’ÂM-88: Zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu min ibâdihî, ve lev eşrakû le habita anhum mâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi).
Allahû Tealâ En’âm-87’de peygamberlerden bahsetmekte ve onların soyundan seçtiklerini Sıratı Mustakîm’e ulaştırdığını ifade etmektedir. Onlar resûllerdir. Ama burada seçim söz konusu olduğu için, başlangıçta Sıratı Mustakîm üzerinde olmayan bu kişiler Allah’a ulaşmayı diliyorlar ve 1. Sıratı Mustakîm’in üzerinde oluyorlar.
Allahû Tealâ En’âm-87’de: “Onlardan, onların zürriyetinden seçeriz. Seçeriz ve onları Sıratı Mustakîm’e ulaştırırız.” diyor. Bu 1. Sıratı Mustakîm’dir. Burada Allahû Tealâ’nın seçmesi ve Sıratı Mustakîm’e ulaştırması söz konusudur. Onlar peygamberler veya peygamber olmayan resûllerdir. Ama seçilerek Allahû Tealâ tarafından Sıratı Mustakîm’e ulaştırılıyorlar.
Allahû Tealâ En’âm-88’de diyor ki: “İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Eğer şirk koşsalardı, o zaman amelleri boşa giderdi. Yapmış oldukları şeyler heba olurdu.”
Buradaki şirk, açık şirk değildir. Açık şirkte insanların puta tapmaları söz konusudur ama bu gizli şirktir. Yani Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişinin şirkidir.
kim Allahû Tealâ’ya ulaşmayı dilemezse Rûm Suresinin 32. âyet-i kerimesine göre o şirktedir. Sadece Allah’a ulaşmayı dileyenler şirkten kurtulur.
- 30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve O’na karşı takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın. - 30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyean, kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
“Allah’a yönel, Allah’a ulaşmayı dile ve böylece Allah’a karşı takva sahibi ol.”
Bir başka ifadeyle Allahû Tealâ: “Allah’a ulaşmayı dilemezsen takva sahibi olamazsın. Allah’a ulaşmayı dile ve takva sahibi ol.” diyor. Ondan evvel kişi dalâlettedir, küfürdedir. Allah’a ulaşmayı dilediği takdirde takva sahibi olur.
Allahû Tealâ: “Namaz kıl ve müşriklerden olma.” diyor. Allah’a ulaşmayı dilemeyen kişi müşriktir. Ne tür bir şirktir? Rûm Suresinin 32. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ anlatıyor: “O müşriklerden olma ki, onlar dînlerinde fırkalara ayrılmışlardır. Her biri ayrı ayrı hizipler oluşturmuşlardır ve bütün hizipler kendi ellerindekiyle ferahlanırlar.”
Burada gruplara ayrılanlar vardır. Bunlardan sadece bir tanesi Allah’a ulaşmayı dileyenler, şirkte olmayanlardır. Geri kalan bütün fırkalar Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerdir.
72 fırka söz konusudur. Her bir fırkanın içinde de Allah’a ulaşmayı dileyen küçük gruplar 73. fırkayı oluşturur. Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin 72 fırkası şirkte olanlardır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in söylediği söz burada tahakkuk etmektedir, buyuruyor ki: “Benim ümmetim için açık şirk mevzu bahis olamaz. Benim ümmetimin açık şirke düşmesi mümkün değildir ama gizli şirkten korkarım.” Gizli şirk, Allah’a ulaşmayı dilemeyenlerin içine düştüğü şirktir. Bu konu Sebe Suresinde daha açık bir şekilde anlatılmaktadır:
- 34/SEBE-20: Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel mu’minîn(mu’minîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine getirdi. Böylece mü’minleri oluşturan bir fırka (Allah’a ulaşmayı dileyenler) hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
Şeytana kul olanlar Sebe-20’de “kâfirler” olarak, Rûm-31, 32’de de “şirkte olanlar” olarak geçmektedir. Ama bir tek fırka mü’minler fırkasını oluşturmaktadır ki onlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
Allahû Tealâ buradaki Sıratı Mustakîm’in de ilk Sıratı Mustakîm olduğunu kesinleştirmektedir. Çünkü öyle olmasaydı yani Sıratı Mustakîm üzerinde olmasalardı, onlar şirkte olanlar olacaklardı. Demek ki bu 1. Sıratı Mustakîm’dir.
En’âm-153’deki Sıratı Mustakîm ise, Sıratı Mustakîm’lerin bütünüdür, hepsidir. Ama en baştaki Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Sıratı Mustakîm’i, 1. Sıratı Mustakîm’dir. Aslında 1. Sıratı Mustakîm’i en güzel anlatan âyetlerden birisi En’âm-153’tür.
- 6/EN’ÂM-153: Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûhu, ve lâ tettebiûs subule fe teferraka bikum an sebîlihi, zâlikum vassâkum bihî leallekum tettekûn(tettekûne).
Ve muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka) yollara tâbî olmayın ki; o taktirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
Allahû Tealâ En’âm-152’de diyordu ki: “Allah’ın ahdini ifa edin, yerine getirin. Yani ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi de Allah’a teslim edin. İşte bu Sıratı Mustakîm’dir. Ona tâbî olun. Onun dışındaki fırkalardan hiçbirine tâbî olmayın ki o fırkaların hepsi sizi Allah’ın yegâne yolundan, Sıratı Mustakîm’den ayırır.”
Burada da tıpkı Rûm-32’deki olay ifade edilmektedir. Fırkalara ayrılanların yani o 72 fırkanın içinde, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu o tek fırka, 73. fırka söz konusudur.
“Fırkalara ayrılırsanız o zaman, Allah’ın yegâne yolu olan Sıratı Mustakîm üzerinde olmazsınız.” ifadesi, bu Sıratı Mustakîm’in başlangıçtaki Sıratı Mustakîm’den başladığını kesinleştirmektedir. Çünkü Rûm-31 ve 32’yi bununla birleştirdiğimiz zaman ortaya çıkan gerçek 73 fırkadır. 72 fırka ve onların içindeki 73. fırka. Rûm-31 ve 32’deki şirkte olmayanlar 73. fırkayı oluşturmaktadır. Burada da şirkte olmayanlar, Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır.
Sebe Suresinin 20. âyet-i kerimesi indirildiği zaman sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e sorar:
– Ey Allah’ın Resûl’ü kaç fırka olacak?
– 73
– Peki, hangi fırka kurtulacak, bir tek fırka mı?
– Evet, bir tek fırka.
– Bu fırkanın ismi nedir Ey Allah’ın Resûl’ü?
– İsmi Fırka-ı Naciye yani kurtulanların fırkasıdır.
– Ey Allah’ın Resûl’ü, bunların özellikleri nedir?
– Onların özellikleri sizler gibi ve benim gibi Sıratı Mustakîm’in üzerinde olmalarıdır.
Necat, kurtuluş demektir. Naciye de kurtulanlar anlamındadır. Fırka-ı Naciye kurtulanların fırkası, kurtuluş fırkasıdır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından, kurtulanların bu bir tek fırkayı oluşturdukları, geri kalan 72 fırkanın cehenneme gideceği ifade edilmiştir. İşte bu Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlar o tek fırkayı oluşturur. Onlar mü’minler, ötekiler şirkte olanlar yani kâfirlerdir.
Sadece Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlar tek fırkayı oluşturanlar şirkten, küfürden, dalâletten, hüsrandan ve cehennemden kurtulanlardır. Bütün negatif faktörlerden kurtulanlar 1. Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır. Yani diğer 72 fırkanın yanlışlıklarına düşmeyip Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
Ya Allah’a ulaşmayı dilemek ve mutlaka necata ulaşmak, Fırka-ı Naciye’ye girmek, mü’min olmak, mutlaka cennete girmek söz konusudur ya da böyle olmamak ve asla kurtulamamak söz konusudur. Seçim insanlara bırakılmıştır.
Allahû Tealâ En’âm-153’te de Fırka-ı Naciye’den, o bir tek fırkadan “Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlar” diye bahsetmektedir. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ifadesi nasıldı: “Onlar da sizler ve benim gibi Sıratı Mustakîm’in üzerinde olanlardır.” Allahû Tealâ Yunus-25’te şöyle buyurmaktadır:
- 10/YÛNUS-25: Vallâhu yed’û ilâ dâris selâm(selâmi), ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin mustekîm(mustekîmin).
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat’ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm’e ulaştırır.
“Allah, selâm yurduna davet eder.” İfade budur. Ama aslında bu ifade, “Allah, teslim yurduna davet eder.” şeklindedir. Neden? Çünkü buradaki selâm yurdu Allah’ın Zat’ıdır.
‘Selâm’ kelimesi ve ‘teslim’ kelimesi aynı mânâya gelir. Selâm, teslim, müsellem, müslim, müslüman, İslâm, eslemu; hepsi aynı kökten gelmektedir. Silm kökü, sin-lam ve mim. Buradaki selâm yurdunun Allah’ın Zat’ı olduğu kesindir.
Burada böyle bir açıklama yok ama Nisâ-175’te Allahû Tealâ diyor ki:
- 4/NİSÂ-175: Fe emmâllezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).
Böylece Allah’a âmenû olanları (ölmeden önce ruhunu Allah’a ulaştırmayı dileyenleri) ve O’na (Allah’a) sarılanları ise, (Allah) Kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran “Sıratı Mustakîm”e hidayet edecektir (ulaştıracaktır).
Allah’ın rahmetinin ve fazlının içine koyması ne demektir? O kişi mürşidine ulaşacaktır, ulaştıktan sonra zikir yapacaktır. Zikir yapmaya başladığı andan itibaren de 2. Sıratı Mustakîm’de olacaktır. Zikir onun nefsinin kalbinde nur birikimini temin edecektir. Mürşidine ulaşmadan evvel kişinin nefsinin kalbine evvelâ %2 rahmet nuru girecektir. İrşad makamına tâbî olduğu andan itibaren gerçek anlamda nefs tezkiyesi başlayacaktır.
Çünkü başlangıçta kalbine giren bu %2 rahmet nuru, sadece rahmet nuru gönderen Rahîm esmasının faaliyete geçtiğinin müjdesidir. Öncü kuvvetler olarak Rahîm esmasının habercileri olan rahmet nurları, kalbe girip sadece %2’lik bir yer işgal ederler. Bu bir müjdedir. Öncülerin girdiğini ifade eder.
Neden fazl değil de rahmet nuru? Tecelli eden esma Rahîm esması olduğu için Rahîm esmasının gönderici kuvveti rahmet nurlarıdır. Allahû Tealâ Zumer Suresinin 23. âyet-i kerimesinde: “Allah nurlarını ikişer ikişer indirir.” buyurmaktadır.
- 39/ZUMER-23: Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl), Kitab’a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab’lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah’ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah’ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
Zumer-22’de, Allah’ın Allah’a teslim etmek üzere göğsünü yarıp da göğsünden kalbine nur yolu açtığı kişilerle, kalplerine nur girmeyen, karanlıkta olan insanlar mukayese edilmektedir. - 39/ZUMER-22: E fe men şerahallâhu sadrahu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah’a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah’ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.
Allah’ın bahsettiği Sıratı Mustakîm, Allah’a ulaştıran bir Sıratı Mustakîm’dir. Kim Allah’a ulaşmayı ve Allah’ın Zat’ında yok olmayı dilerse, Allah onları Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’e ulaştırır. Aslında burada 3 Sıratı Mustakîm birden söz konusudur.
1. Sıratı Mustakîm, 3. basamaktan 7. basamağa kadar gelir, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin Sıratı Mustakîm’idir.
2. Sıratı Mustakîm, 7. basamaktan 14. basamağa kadar gelir, kişiyi irşad makamına ulaştırır.
3. Sıratı Mustakîm, 14. basamaktan 21. basamağa kadar gelir, ruhu Allah’ın Zat’ına ulaştırır.
1. Sıratı Mustakîm’de Allah’a ulaşmayı dileyen kişiye Allah, Rahîm esmasıyla tecelli eder. Bu tecelli o kişinin irşad makamını göremeyen gözlerini ve görme hassasını irşad makamını görecek hale getirir. İrşad makamının sözlerini işitemeyen, mânâsına varamayan kulaklarıyla, işitme (sem’î) hassasını çalışır hale getirir. Allahû Tealâ o kişinin kalbinin içindeki ekinneti çıkartarak yerine ihbat koyar. Bunu kalbin mührünü açarak yapar ve kişi irşad makamının söylediklerini idrak etmeye başlar.
1. Sıratı Mustakîm’de sadece bu olay vardır. Kör, sağır ve dilsiz olan bu insanlar Sıratı Mustakîm üzerindedirler. Bu 1. Sıratı Mustakîm sadece, o insanları gören, işiten ve idrak eden hüviyete sokar. Bununla beraber çok önemli bir başka olay daha cereyan eder. Allahû Tealâ Enfal Suresinin 29. âyet-i kerimesi gereğince o kişinin bütün günahlarını örter.
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhâllezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.
Allahû Tealâ burada, takva sahibi olan bir kişinin bulunduğu hüviyeti, takva sahibi olunduğu takdirde hedefin nereye gideceğini ifade etmektedir. Burada takva sahibi olmadan evvelki âmenû olan bir kişi söz konusudur. Kişi Allah’a inanıyor ama Allah’a ulaşmayı dilemediği için takva sahibi değildir.
Allahû Tealâ: “Takva sahibi ol, Allah’a ulaşmayı dile.” diyor. Kişi diliyor. O zaman Allahû Tealâ ne yapacak? Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Takva sahibi ol ki, Allah senin günahlarını örtsün. Sonra da sevaba çevirsin. Sana furkanlar versin. Bu furkanları verirken günahlarını örtsün ve sevaba çevirsin.”
Furkanlar, kişinin gözlerinin ve görme hassasının görür hale gelmesi, kulaklarının işitme hassasının işitir hale gelmesi, kalbinin mührünün alınması, kalpteki ekinnetin dışarı alınarak yerine ihbat konulmasını ve açılmasını sağlar. Allahû Tealâ, Allah’a ait olan kurumları gören, işiten ve idrak eden, irşad makamını irşad makamı olarak gören, onun sözlerini irşad makamının sözleri olarak değerlendiren ve kalbine indirerek söylediklerini idrak eden bir insan oluşturur ve o kişinin bütün günahlarını örter. Bunun mânâsı, o kişinin sevaplarının günahlarından fazla olmasıdır. Burada kişi Sıratı Mustakîm üzerindedir. İşte o Sıratı Mustakîm Allah’ın davetine icabet eden insanların Sıratı Mustakîm’idir.
Kişi Allah’a ulaşmayı dilemiştir. Yûnus Suresinin 25. âyet-i kerimesinde geçen Allahû Tealâ’nın “dârus selâm: selâm yurdu” ifadesi aslında Allah’ın Zat’ına teslim olmayı ifade eder. Selâm yurdu, teslim yurdudur. Çünkü Allah’a ulaşmayı dileyen kişileri Allah, Kendisine davet eder, selâm yurduna davet eder. Allah dilediği kişiyi -bu kişi mutlaka Allah’a ulaşmayı dileyen kişidir ki- onu Sıratı Mustakîm’e ulaştırır. Sıratı Mustakîm’e ulaştırılanların, Allah’a ulaşmayı diledikleri, Nisa-175’te ifade edilmektedir. Selâm yurduna davet edilenlerin ulaştığı yer de, Nisa-175’teki Allah’a ulaşmayı dileyenlerin, Allah’a sarılmayı dileyenlerin ulaştığı yer de Sıratı Mustakîm’dir. Nisa-175’te, Sıratı Mustakîm’in Allah’ın Zat’ına ulaştırdığı kesinlik kazanmaktadır.
Yûnus-25’de Allah’ın Zat’ını ifade etmektedir. Sıratı Mustakîm üzerinden Allah’ın Zat’ına doğru bir yolculuk söz konusudur. Bir sonraki âyette Allahû Tealâ şöyle buyurmaktadır:
10/YÛNUS-26: Lillezîne ahsenûl husnâ ve zîyâdetun, ve lâ yerheku vucûhehum katerun ve lâ zilletun, ulâike ashâbul cenneti, hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).
Onlar için Ahsenül hüsna (Allah’ın Zat’ına ulaşmak) ve ziyadesi (daha fazlası, Allah’ın cemalini görmek) vardır. Onların yüzlerini bir keder kaplamaz ve bir zillet (küçük düşme, hakirlik) yoktur. İşte onlar, cennet halkıdır. Onlar, orada devamlı kalanlardır.
Ahsenül Hüsna; güzellerin en güzeli demektir. Ruhun Allah’a ulaşması söz konusudur.
Ziyadesi, onun da ötesi demektir.Neticede irşad makamına ulaşıp Allah’ın Zat’ını görmek vardır. Yûnus-25’te Allah’a ulaştıran 3. Sıratı Mustakîm ifade edilmektedir.
Allahû Tealâ’nın Sıratı Mustakîm’e ulaştırması 1. Sıratı Mustakîm’dir. En’âm-153’te Sıratı Mustakîm’in üzerinde olmak ya da olmamak söz konusuysa, o mutlaka 1. Sıratı Mustakîm’dir. Kişi Allah’a ulaşmayı diler, Allah’a ulaşmayı diledikten sonra mürşidine ulaşmadan evvelki kademede 1. Sıratı Mustakîm biter. Burası 7. basamaktır.
Kişi furkanları alır, günahları sevaplarını aşar, cennete ehil olur ama sadece 1. kat cennetin sahibidir. Bu noktadan itibaren Allahû Tealâ kişiye ulaşacaktır. Allahû Tealâ bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah’a âmenû olursa Allah onun kalbine ulaşır.”
64/TEGÂBUN-11: Mâ esâbe min musîbetin illâ bi iznillâh(bi iznillâhi), ve men yu’min billâhi yehdi kalbeh(kalbehu), vallâhu bikulli şey’in alîm(alîmun).
Allah’ın izni olmadıkça bir musîbet isabet etmez. Ve kim Allah’a îmân ederse (âmenû olursa), (Allah) onun kalbine ulaşır. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.
Bu ulaşma keyfiyeti Allah’ın o kişinin gözünü, kulağını ve kalbini açtıktan sonraki kademedir. Allah kalbe ulaşır. Ne yapar? Kalbin nur kapısını, kalbi Allah’a çevirir. Sonra o kişinin göğsünü yarar. Göğsünden kalbine nur yolu açar.
6/EN’ÂM-125: Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrahu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrahu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah’a) teslime (İslâm’a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü’min olmayanların üzerine azap verir.
Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse, o kişiyi teslime ulaştırmak için, kişinin kalbini, ruhunu, vechini, nefsini ve iradesini Allah’a teslim etmesi için, onun göğsünü yarar, göğsünden kalbine bir nur yolu açar.
Burada Allahû Tealâ’nın açtığı bir yol vardır. Allah kişinin göğsünden kalbine bir yol açar. Kişi zikir yaptığında Allah’ın katından gelen rahmet ve salâvât nurları kişinin kalbine ulaşsın diye bunu yapar.
Bu noktadan sonra kişi zikir yapmaya başlar. Bu noktada kişinin kalbine sadece %2 rahmet nuru girer ve kişi huşû sahibi olur. Allahû Tealâ huşû sahibi olduğu zaman, ona mutlaka mürşid sevgisi verir. Kişi Allahû Tealâ’dan mürşidini talep eder. Allah ona mutlaka mürşidini gösterir. Bu noktada tâbiiyet söz konusudur. Tâbiiyet 14. basamakta gerçekleşir.
7. basamaktan itibaren, 14. basamağa kadar 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14. basamaklar, 2. 7’li basamak; 2. Sıratı Mustakîm’i ifade eder. Bu Sıratı Mustakîm’de ruh henüz yola çıkmamıştır. Mürşide ulaştıktan sonra yola çıkacaktır. Bu kademede kişi, mürşidine ulaşana kadar 2. Sıratı Mustakîm’in üzerindedir.
İlk Sıratı Mustakîm Allah’a ulaşmayı dileme davetine icabet edenin Sıratı Mustakîm’idir. 2. Sıratı Mustakîm Allah’a ulaşma davetine icabet edenin Sıratı Mustakîm’idir. Allah’a ulaşmayı dileme daveti başka, Allah’a ulaşma daveti başkadır. Kişi evvelâ Allah’a ulaşmayı dileme davetine icabet eder. Burada 1. Sıratı Mustakîm üzerindedir. Sonra 7. basamaktan 14. basamağa kadar Allah’a ulaşma davetine icabet eder. Burada da 2. Sıratı Mustakîm üzerindedir. 14. basamakta mürşide tâbî olur. Bu noktadan itibaren Allah’a ulaştıran Sıratı Mustakîm’in üzerindedir.
Ruhumuzun Allah’a ulaştığı noktada 3. Sıratı Mustakîm de tamamlanır.
4. Sıratı Mustakîm, o kişinin fizik vücudunu Allah’a teslim ettiği Sıratı Mustakîm’dir. Fizik vücut Allahû Tealâ’ya teslim edilir. 21. basamaktan 25. basamağa kadar geçen 22, 23, 24 ve 25. basamaklar fizik vücudun Allah’a teslimini içerir. Bu da fizik vücudun Sıratı Mustakîm’idir. Fizik vücut bizden ayrılıp da Allahû Tealâ’ya ulaşmaz. Ama bu fizik vücut, kalbindeki nurlar %81’e ulaşınca, Allah’ın bütün emirlerini yerine getirir, yasak ettiği hiçbir fiili işlemez. İşte bu, Allah’a teslimi ifade eder. Burada Allah’a teslimi gerçekleştiren bir Sıratı Mustakîm söz konusudur. Fizik vücut teslim olur. Burası 4. Sıratı Mustakîm’dir.
Fizik vücudun tesliminden sonra yani 25. basamaktan 26. basamağa ulaşan bir Sıratı Mustakîm daha vardır. O kişiyi daimî zikre ulaştıran Sıratı Mustakîm’dir.
Bütün bu Sıratı Mustakîm’ler her biri ayrı bir mânâ ifade eder. Kim daimî zikre ulaşmışsa o, nefsini Allah’a teslim etmiştir. Burada kişi birtakım özelliklerin sahibi olmuştur. Bu kişi daimî zikrin sahibidir. Bu sebeple kalbinde hiç afet kalmamıştır. Kalbinde hiç afet kalmadığı için de hem kalp kulağı açılmış hem de kalp gözü açılmıştır. Yani ulûl’elbabtan, lübblerin sahiplerinden birisi olmuştur. Daimî zikrin sahibi, ayaktayken de otururken de yan üstü yatarken de hep Allah’ı zikreder.
3/ÂLİ İMRÂN-191: Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefekkerûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı).
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah’ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah’ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): “Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan’sın, artık bizi ateşin azabından koru.
Tüm bu âyetler boyunca Allahû Tealâ insanların ayrı ayrı Sıratı Mustakîm’lerde Allah’a yaklaştığını açıklamaktadır. Bunlardan sadece bir tanesi gerçek bir yolculuğu ifade eder. Bunun adı seyr-i sülûktur. Orada iki yatay, iki dikey 4 tane sebîl söz konusudur. Bunlardan 7 tane katı aştığımız sebîlin adıysa Tarîki Mustakîm’dir.
Bizi ulûl’elbab olduktan sonra ihlâsa ulaştıran Sıratı Mustakîm 6. Sıratı Mustakîm’dir. İhlâs noktası, o kişinin irşad olduğunu gösterir. İrşada ulaştığımız bir Sıratı Mustakîm söz konusudur. Geriye sadece salâh makamına ulaştıktan sonra o kişinin 5 kademede iradesinin teslimi kalır.
O kişinin Tövbe-i Nasuh’a daveti söz konusudur. Ardından da günahlarının örtülmesi, ona salâh nuru verilmesi ve günahlarının sevaba çevrilmesi gerçekleşir. Bunlardan sonra kişi iradesini Allah’a teslim edecektir. İşte bu işlemlerin geçtiği Sıratı Mustakîm 7. ve son Sıratı Mustakîm’dir. Bu Sıratı Mustakîm kişiyi irşad makamının sahibi kılar. İşte bu noktadaki Sıratı Mustakîm Allahû Tealâ tarafından En’âm Suresinin 153. âyet-i kerimesinde ifade edilmektedir.
Burada en son Sıratı Mustakîm de dahil olmak üzere bütün Sıratı Mustakîm’ler vardır. Çünkü Allahû Tealâ’nın vasiyeti ruhumuzu, vechimizi, nefsimizi ve irademizi Allah’a teslim ettiğimiz bütün safhaları kaplar. Burada irademizin de Allah’a teslim olması devreye girmektedir. Allah’ın vasiyeti bizim nefsimizin, irademizin Allah’ın İlâhi İradesi’ne verdiği ahdi de misaki de kaplar.
Ama vasiyet müessesesi bizim Allah’a verdiğimiz ahdin karşılığıdır. Ahdimiz; ruhumuzu da vechimizi de nefsimizi de irademizi de Allah’a teslim etmeyi ifade eder.
Son Sıratı Mustakîm iradenin teslimidir. Bu, kişinin “İrşada memur ve mezun kılındın.” cümlesiyle irşad makamına tayinini ifade eder.
Kaynak
* KuranMeali.org,