Şeyh Şamil ile Rus General’in Görüşmesi
Bu görüşmenin gerçekleşmesine sebep, Çar’ın o yılın sonbaharında Kafkasya’ya gelecek olmasıydı. Ruslar, Çar’ın Kafkasya’ya gelmesiyle tüm bölgenin boyun eğmesini kutlayabileceklerini sanıyorlardı. Bunun için de tabi tâbii öncelikle İmam Şamil’in ikna edilmesi gerekiyordu.
Bu yüzden başkumandana ve General Feze’ye emirler gönderilerek Şamil’in en kısa zamanda teslim olmaya razı olmasının sağlanması istendi. Bu sırada Güney Dağıstan’da bulunan Feze, cesareti ve askeri kabiliyetleri kadar Dağlılar hakkındaki bilgisiyle de ünlü olan Klugenav’a bu görevi tevdi etti.
Klugenav da Karanay beyleri aracılığıyla bir mektup göndererek kendisiyle görüşme yapmak istediğini bildirmişti. Aslında araştırmacıların da temas ettiği gibi Klugenav büyük bir ihtimalle böyle nazik ve zor bir görevin hiç başarı şansı olmadığını düşünüyor olmalıydı.
Fakat Çar’ın emirlerine uymak zorundaydı. Bu yüzden Karanay beylerinin aracılığıyla Şamil’e bir mektup göndererek O’nunla bir görüşme yapmak istediğini bildirdi. “Şamil de ertesi günü Gimri’nin kaynağının yanında buluşmaya karar verdi. Bu minval üzere 18 Eylül günü Klugenav, yanına Yevmodikov, 15 Don Kazağı ve Ruslarla dost olan Karanay’dan 10 atlı olduğu hâlde kaynağa geldi.
İmam 200 atlı eşliğinde orada bekliyordu. Muhafızlarını geride bırakan General, yanında sadece bir tercüman olduğu hâlde ilerleyerek ortadaki bir tümseğe yerleşti ve Şamil’in de ilerlemesini istedi. Yüksek sesle Kur’an’dan ayetler okuyan müritler tarafından sarılmış bulunan Şamil, onları geride bırakarak kendisine yakın üç müridi ile General’e yaklaştı.
O anda oradaki manzara çok etkileyici olmalıydı. Bir tarafta yanlarında Dağlı müttefikler olduğu hâlde Ruslar, başlarında da buradan fazla uzak olmayan bir yerdeki bir çarpışmada aldığı kurşun yarasını suratında taşıyan genç kumandanları olduğu hâlde bekliyor; diğer tarafta ise çeşitli renkteki çerkaskaları içindeki sarıklı müritler ve bu müthiş atlıların aralarında dalgalanan mızrak uçlarındaki bazı Naib flamaları göze çarpıyordu.
Bu iki düşman kuvvetlerinin orta yerindeki Klugenav (General Okolniçi’ye göre Klugenav çok uzun boylu, sağlam yapılı, tavırlarında kaba, delilik derecesinde asabi, bunun yanında iyi yürekli, dürüst ve cömerttir.) savaş atının üzerinde heybetli bir şekilde yükselen İmam ve üç müridiyle yüz yüze gelmiş bulunuyordu.
Çevrenin yapısı da gerçekten buluşmaya uygun bir şekilde vahşi ve çekiciydi. Engebeli bir toprak sathı üzerinde yapılan bu buluşma yerinin yukarısına doğru bir kilometrelik dik duvar kayaları yükselirken, aşağı taraflarında da derin uçurumlar uzanıyordu. Akıp geçen Sulak Irmağı’nın açtığı dar vadinin, daha doğrusu yarığın karşısından yine aynı diklik ve yükseklikteki dağ duvarları görünüyordu.
Bir an için ortalığı derin bir sessizlik kapladı. Duyulan tek ses, yatağındaki bin bir renkli taşlar üzerinden atlayarak akan ve yüzlerce metrelik uçurumlardan çağlayan şeklinde dökülen suyun tatlı şırıltısıydı. Bu arada ikisi de gururlu ve korkusuz olan Müslüman liderle Hristiyan general karşılıklı olarak birbirlerini süzüyorlardı. İkisi de biraz sonra sarf edecekleri sözlerin barış ya da savaşa sebebiyet vereceğini çok iyi biliyorlardı.
Atlarından indiler, yere serilmiş bulunan bir burka üzerine oturarak görüşmeyi başlattılar. Rus elçisi, büyük bir ciddiyetle karşısındakini ikna edebilmek için uzun uzun konuştu. İmam’ın ileri sürdüğü bütün görüşleri kendince daha mantıklı olan tezlerle karşılayarak bir sonuç elde edebilmek için çok çabaladı. Sonunda amacına ulaştığı kanısına kapıldı.
Şamil oldukça etkilendiğini söylemesine rağmen, en yakın arkadaşlarına (ki bunlar Tilitli Kıbıt Muhammed, Taşof Hacı ve Karâhî Kadısı Abdurrahman idi) danışmadan cevap veremeyeceğini söyledi. Fakat saat üçe doğru Şamil’i ikna edemeyeceğini anlayan Klugenav ayağa kalktı.
Şamil de aynı şeyi yaptı. Rus General’i yardım etmek için elini ona doğru uzattı. Şamil de tam elini uzatıyordu ki, müritlerinin içinde en sadık ve en ateşli olanların başında gelen Surhay Han, Şamil’in kolunu yakaladı. Kaşları çatık ve gözleri ateş saçarak Müslümanların İmam’ının bir gâvurun elini tutarak günaha girmemesi gerektiğini haykırdı.
Zaten yüklendiği görevi yerine getirememenin verdiği öfkeyle kavrulan General, bu hakaret üzerine artık kendisini daha fazla tutamadı ve taşıdığı koltuk değneğini müridin sarıklı başına vurmak üzere kaldırdı. Böyle bir hareket ise bir Müslümana yapılacak en büyük hakaret demekti. Bir an daha geçse ve vuruş hedefini bulsa, Klugenav ve adamları, Surhay ve arkadaşlarının öfkesine kurban gidebilirlerdi. Bu ihtimal üzerine tahminler yürütmek pek geçerli bir yol değil ama bu hengâme süresinde Şamil ve yakınları da düşebilir ve gelecekteki kanlı savaşların baş aktörlerinin o zaman gelmeden ortadan kalkmasıyla belki de tarihin akışı bambaşka bir yön izleyebilirdi.
Fakat bu olayda da Şamil, gerektiğinde tam bir eylem adamı olduğunu ispatlayarak, duruma müdahale edip hakim oldu. Bir eliyle General’in koltuk değneğini yakalarken, diğer eliyle de bu sırada Kinjalini yarısına kadar çekmiş bulunan Surhay’ı tuttu. Ardından da geriye dönerek hızla kendilerine yaklaşmakta olan müritlerine bağırarak yerlerinde kalmalarını emretti.
Sonra da Klugenav’a dönüp zaman geçirmeden çekilip gitmesini istedi. Diğeri ise bütün bu rica ve ikna sözlerine aldırmadan Dağlılara en ağır hakaretleri sıralayıp duruyordu. Kumandanın hayatından endişelenen Yevdomikov, ileri atılıp onu paltosundan tutarak geri çekti; sonra Şamil’e bir veda kelimesi söyleyerek Klugenav’ı çekilmeye razı etti. Rus General yavaşça atına binerek Şura yolunda uzaklaşırken müritler de kaşları çatık bir şekilde homurdanarak arkalarından sık sık bakıyorlardı. Bu şekilde müritler de Gimri’ye çekildiler.
Dağlılar savunmada çok cesur ve başaralı olmalarına rağmen saldırıda genellikle yavaş ve zayıf kalıyorlardı. Ayrıca kuvvetlerini birleştirerek ortak bir şekilde hareket etmek düşüncesinden de oldukça uzaktılar.
İmam Şamil, bir maceraperest, bir sergüzeştçi değil; aksine tebasını düşünen, onları tehlikelerden ve yok olmaktan kurtarmayı vazife sayan bir imam ve savaşçılarını göz göre göre yok oluşa sürüklemekten çekinen bir kumandandı. Fakat önceki tecrübeleriyle Rusların verilen sözleri yerine getirmediğini, yapılan antlaşmalara riayet etmediğini de biliyordu. Bu arada müritlerinin ve halkın nabzını da yokluyor ve durumun vahameti karşısında direncin yavaş yavaş kırılmaya yüz tuttuğunu görüyor olmalıydı.
Uzun bir zaman önce İçkeri Starşinası Camala aracı olmayı önermiş, fakat Grabe sadece Şamil’in baş eğmesini kabul edeceğini belirtmiş ve samimiyetinin bir ifadesi olarak da Şamil’in oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermesi gerektiğini söylemişti.
Bu teklifin ardından Rusların, ardı arkası kesilmeyen ve her defasında kendilerine ağır kayıplara mal olan saldırıları vardır. En son saldırı da 17 Ağustos tarihinde yapılmış ve Ruslar eskilere oranla daha az sayıda kayba mal olan bir yenilgiyle daha tanışmışlardı. Ruslar açısından yenilgi kaçınılmaz gibi görünürken son anda şans Ruslara gülümsedi. Çünkü müritler bu kez birçok yerden gelen ateşlere maruz kalmışlar ve bir öncekinden çok daha fazla kayıp vermişlerdi. Neticede dirençleri kırılan müritlerin ısrarları karşısında İmam Şamil çaresiz boyun eğmek zorunda kalmıştı.
Bu olay da göstermektedir ki Şamil “Öl!” dese ölecek kadar kendisine sadakatle bağlı müritlerinin görüşlerine başvurmada ve onlarla istişare yapmada, istişarenin ve şûranın kararlarına uymada son derece titiz davranmaktadır. Velev ki hatta ciğerparesi, biricik yavrusunu Ruslara rehin vermek pahasına… Bu da onun yıllar yılı süren başarılarının ve zafer dolu hayatının arkasında yatan sebeplerin bizce en önemlilerinden birini teşkil etmektedir. Ancak Şamil burada dirayetini göstermiş ve ilk merhalede oğlunun Rusların elinde oyuncak olmasını ve dinini, milletini unutmasını önlemek amacıyla bir dostunu lala olarak göndermeyi de ihmal etmemiştir. Ne var ki gelişen olaylar gönderilen bu mürebbinin geri dönmesini gerektirmiştir.
Bir yanıt yazın