Selman-ı Farisi (r.a.) Hayatı ve Sözleri

Selman-ı Farisi (r.a.) Hayatı ve Sözleri

Selmân-ı Fârisî, İslam’ı kabul eden İran asıllı ilk sahabe ve Peygamberimizin yakın arkadaşlarından biridir. Aslen Mecusi olan Selmân, Hristiyanlığı benimseyip son peygamberi aramış, Medine’ye geldiğinde Hz. Muhammed’i tanıyıp Müslüman olmuştur. Hendek Savaşı’nda bir hendek kazılmasını önermesi ve pek çok konuda bilgisi olan âlim bir kişi olmasıyla tanınmaktadır. Hz. Peygamber onu Ehl-i Beyt’ten kabul etmiştir. H. 35 veya 36 yılında vefat etmiştir.

Selmân, Hz. Muhammed’in son peygamber olduğuna iman eden ilk İranlı sahâbîdir. Hz. Muhammed, onu Ehl-i Beyt’ten kabul etmiş, ona Selmân ismini vermiş, onunla Ebü’d-Derdâ’yı kardeş ilân etmiş, onun âzat edilmesine yardımcı olmuş, onun teklif ettiği hendek kazma fikrini kabul etmiş ve ondan hadis rivayet etmiştir. Selmân da Hz. Muhammed’e büyük bir bağlılık, saygı ve sevgi göstermiş, onun sohbetinde ve hizmetinde bulunmuş, onun emirlerini yerine getirmiş, onunla birlikte bütün savaşlara katılmış, onun öğretilerini öğrenip uygulamış ve yaymıştır.

Selmân-ı Fârisî’nin hayatında önemli olaylar şunlardır:

  • Mecusi dinine mensup olan Selmân, bir gün kilisede Hristiyanların ibadetlerini görüp etkilenmiş ve Hristiyanlığı benimsemiştir.
  • Hristiyanlığı öğrenmek için Şam’a gitmiş, orada son peygamberin geleceğini haber almış ve onu aramaya başlamıştır.
  • Bir Arap tüccarı tarafından köle olarak satılmış, Medine’ye gelmiş ve Hz. Muhammed’i tanıyıp Müslüman olmuştur.
  • Hendek Savaşı’nda bir hendek kazılmasını önermiş ve Müslümanların zaferine katkıda bulunmuştur.
  • Taif’in fethi sırasında mancınık ve debbabe kullanılmasını tavsiye etmiş ve bunların yapımını bizzat gerçekleştirmiştir.
  • Hz. Ömer’in halifeliği zamanında İsfahan’a dönmüş ve orada vefat etmiştir.

Selmân-ı Fârisî, Hendek Savaşı’ndan sonra bütün savaşlara katıldı. Bunlar arasında şunlar sayılabilir:

  • Kadisiye Savaşı: İslam ordusu ile Sasani ordusu arasında 637 yılında gerçekleşen ve İslam’ın Irak’ı fethine yol açan savaş.
  • Medain Savaşı: İslam ordusu ile Sasani ordusu arasında 637-638 yıllarında gerçekleşen ve Sasani başkenti Medain’in ele geçirilmesiyle sonuçlanan savaş .
  • Celula Savaşı: İslam ordusu ile Sasani ordusu arasında 638 yılında gerçekleşen ve İslam’ın Irak’ın güneyini tamamen kontrol altına almasını sağlayan savaş .
  • Belencer Savaşı: İslam ordusu ile Sasani ordusu arasında 638 yılında gerçekleşen ve İslam’ın İran’ın batısını fethetmesine vesile olan savaş .

Selmân-ı Fârisî, bu savaşlarda hem asker hem de danışman olarak görev yapmıştır. Ayrıca mancınık ve debbabe gibi kuşatma silahlarının yapımında ve kullanımında önemli rol oynamıştır . Selmân-ı Fârisî, İslam’ın yayılmasına büyük katkıda bulunan bir sahabe ve âlimdir.

Selmân-ı Fârisî, İslam’ın ilk sahabelerinden ve âlimlerinden biridir. Onun hikmetli sözleri ve nasihatleri, İslam’ın özünü ve güzelliğini yansıtmaktadır.

İşte onun sözlerinden bazıları:

  • Gece olunca insanlar üç hâl üzere olurlar: Kimi lehine olanı yapar, aleyhine olanı yapmaz. Kimi, aleyhine olanı yapar, lehine olanı yapmaz. Kimi de ne lehine ne aleyhine hiçbir şey yapmaz. Yani bâzı insanlar, diğer insanların gafletini ve gecenin karanlığını fırsat bilir, bundan istifâdeyle kalkar, abdest alıp namaz kılar, geceyi amel-i sâlihlerle ihyâ ederler. İşte bunlar, lehlerine olanı yapmış, aleyhlerine olanı terk etmişlerdir. Kimileri de, insanların gafletinden ve gecenin karanlığından istifâde ile Allâh’ın haram kıldığı fiilleri işler, nefsânî arzularıyla geceyi ziyan ederler. Bunlar da aleyhlerine olanı yapmış, lehlerine olanı terk etmişlerdir. Diğer bir kısmı ise sabaha kadar uyumuş, geceyi gafletle geçirmişlerdir. Onlar da ne lehlerine ne de aleyhlerine bir şey yapmamışlardır.
  • Kalp ile cesedin durumu, âmâ ile kötürümün durumu (birbirine yardımcı olması) gibidir. Kötürüm: “Şurada bir meyve görüyorum, ama uzanıp alamıyorum. Beni oraya götür de onu alayım”. der. Bunun üzerine âmâ onu kaldırıp götürür. O da, meyveyi koparır, hem kendisi yer, hem de âmâya yedirir.
  • Bir mü’minin dünyadaki hâli, hekimi yanında olan bir hasta gibidir. Hekim, onun hastalığını da bilir; ilâcını da. Hasta, zararlı bir şey istediği zaman, hekimi ona mânî olur ve: «–Sakın ha ona yaklaşma; onu alırsan seni helâk eder!» der. Hastalıktan kurtuluncaya kadar onu zararlı şeylerden uzak tutar ve nihâyet ağrıları dinip iyileşir. İşte mü’minin hâli de böyledir. O, başkalarına verilen dünyalıklardan pek çok şeye kavuşmak ister; fakat Allah Teâlâ onu dâimâ nefsânî arzularından uzaklaştırır, tâ ki bu hâl üzere canını alıp Cenneti’ne koyar.
  • Mekke’de mü’minler zulüm altındaydı ve çok cefâ görüyorlardı. Çeşitli ülkelerde ticaret yapıp bol kazanç elde eden müşriklere bakıp; “–Kâfirler sereserpe rahat rahat geziyorlar. Bizler ise Cenâb-ı Hakk’a kulluk gayretinde olduğumuz için büyük mahrûmiyetlere mâruz kalıyoruz.” dediler. Bunun üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:
  • İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattir o, sonra onların varacakları yer Cehennem’dir. O ne kötü varış yeridir!
  • Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır: “Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık su ile döndüğüne bir baksın!”
  • Mü’minin dünyada karşılaşıp da sabır ve rızâ ile tahammül ettiği sıkıntı ve meşakkatler, ilâhî imtihan îcâbıdır. Cenâb-ı Hak, bunlar vesîlesiyle ya kulunun günahlarını affeder veya mânevî derecesini yükseltir. Dolayısıyla başa gelen meşakkat ve iptilâları sabır ve rızâ ile karşılayabilmek, kâmil kalplerin sanatıdır…
  • Yapabiliyorsan, çarşı-pazara ilk giren ve oradan en son çıkan kişi olma! Çünkü orası şeytanın savaş alanı olup bayrağını oraya diker.
  • Cenâb-ı Hakk’a karşı gizli gizli günah işlediysen, gizli gizli itaat ve istiğfâr et! Açıktan günah işlediysen, açık açık itaat ve istiğfâr et ki birbirlerini silsinler.

Üç şey beni güldürdü, 

  • İnsan dünya için ümitlerle doludur; hâlbuki ölüm onun peşindedir.
  • İnsan gâfil bir şekilde yaşar, hâlbuki kendisinden gâfil kalınmaz, her hâli kaydedilir. Kirâmen Kâtibîn melekleri her an tespit hâlindedir.
  • Bâzı insanlar kahkaha ile gülerler. Hâlbuki gafletleri sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın gazabını mı celbediyor, yoksa O’nu râzı mı ediyorlar bilmezler

[Nitekim, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, gülmekte olan bâzı insanların yanına varmıştı. Onlara; “–Cennet ve cehennemden bahseden kitap aranızda olduğu hâlde siz gülüyor musunuz?!” buyurdular. Oradakilerden hiçbirini, vefât edinceye kadar bir daha gülerken gören olmadı.

Şu üç şey de beni ağlattı:

  • Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâb-ı kirâm gibi güzîde ahbâbdan ayrılmak, onların rûhânî ikliminden uzak kalmak,
  • Ölüm ânındaki dehşet verici hâdiseler,
  • Cennet’e mi, yoksa Cehennem’e mi gideceğimi bilmeden Âlemlerin Rabbi’nin huzûruna çıkmak

Kerimusta.com/Kerim Yarınıneli

Kaynak:

Yorum yapın

Kerim Usta sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et