Şair Gedai’nin Hayatı ve Eserleri
Şair Gedai, 15. yüzyılda Çağatay edebiyatında öne çıkan bir isimdir. Gedai, Gedâyî, Gedaî ve Gedâ mahlaslarıyla da tanınır. Ali Şir Nevai’nin aktardığına göre, Ebulkasım Babur döneminde büyük ün kazanmış ve 90 yaşını aşmasına rağmen hayattaydı.
Gedai’nin divanı, 231 gazel, 1 müstezat ve 5 kıt’a içerir. Bir kopyası Paris’teki Bibliotheque Nationale’de bulunmaktadır. Aruz ölçüsünü ustalıkla kullanan Gedai’nin üslubu oldukça doğal ve dil basittir.
Gedai’nin gerçek adı bilinmemektedir, ancak Antakya kökenli olduğu bilinir. Gedai’nin ailesi ve eğitimi hakkında da bilgi bulunmamaktadır. Kâtiplik mesleğini icra etmiş, ardından Mevlevi dergahına katılmış ve Mesnevi eğitimi almıştır.
Aynı zamanda hattat olan Gedai’nin doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir, ancak Gülşen-i Şu’arâ’da adı geçtiği zaman hala hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Gülşen-i Şu’arâ, 971/1563-64 yılında yazılmıştır. Bu eserden Gedai’nin adının geçmesi, onun o dönemde hala hayatta olduğunu düşündürmektedir. Dolayısıyla Gedai’nin ölüm tarihi bu tarihten sonradır.
Nevâyî’nin Mecâlisü’n-Nefâyis adlı tezkiresine dayanarak bir başka tahminde şöyledir. Bu eserde belirtildiğine göre Nevâyî, Ebulkâsım Babur zamanında şöhrete kavuşan Gedâyî’yi tanımaktadır. Tezkiresini yazdığı dönemde şair hâlâ hayattadır ve yaşı da doksandan fazladır, bu bilgiyi ve Mecalisü’n-Nefâyis’in 896/1490-91 tarihlerinde tamamlandığını göz önüne alarak Gedâyî’nin 806/1403-04 yıllarında doğmuş olabileceğini belirtmiştir.
Nevâyî’nin, Muhâkemetü’l-Lugateyn’de Timur Küregen devrinden oğlu Sultân Şâhruh devrinin sonuna kadarki dönemde Türkçe şiirler yazan şairler arasında da adını zikrettiği Gedâyî’nin bilinen eseri Dîvân’ıdır. Eserin Dîvân-ı Gedâ başlığını taşıyan tek nüshası “Bibliothèque Nationale”dedir.
Özbekistan Bilimler Akademisi’ndeki Alî Şîr Nevâyî edebiyat müzesinde de bu nüshanın mikrofilmi vardır. Eldeki yazmanın müstensihini ve yazım tarihini içeren son kısmı eksiktir. Blochet’e göre 161 varaklık metin, 16. asrın başlarında istinsah edilmiş olmalıdır. Yazmanın son 66 varağında yer alan bu mürettep Dîvân, “230 gazel, 1 kaside, 1 müstezad, 5 kıt’a” olmak üzere 1492 beyitten oluşmaktadır.
Fahrî-i Hîrevî’nin Redâyifü’l-Eş’âr adlı tezkiresinde şairin Farsça şiirlerinin olduğu da belirtilmektedir. Gedâyî’nin şiirleri üzerine ilk bilimsel çalışma Eckmann’a aittir. Bu çalışmada şairin 50 gazeli bulunmaktadır. Özbekistan’da Ganiyeva, Rüstemov ve Ahmedhocayev Gedâyî Dîvânı’ndan örnek olarak seçtikleri metinleri yayımlamışlardır.
Şairin şiirlerinin kitap olarak ilk yayını da yine Eckmann’a (1971) aittir. Bunun dışında Dîvân, Özbekistan’da Ahmedhocayev (1973) ve Rüstemov (2007) tarafından; Türkiye’de ise Erdem Uçar (2015) tarafından neşredilmiştir.
Gedâyî’nin, yer yer Batı Türkçesinin etkisinin de hissedildiği şiir dili oldukça sadedir. Arapça ve Farsça ifadelerden dönemin diğer şairlerine göre daha az yararlandığını söylemek mümkündür. O, şiirlerinde yer verdiği redif ve kafiyelerle dilinin akıcı, ahenkli ve renkli bir yapıya bürünmesini sağlamıştır.
Aruzu ustalıkla kullanmış ve manzumelerinin büyük kısmını (160 gazel, 5 kıt’a) remel bahrinin “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazmıştır. Ahmedhocayev , “Türkî aruz” olarak adlandırılan bu kalıbın, Özbeklerin dil hususiyetlerine çok uygun düştüğünü, Gedâyî’nin yoğun olarak bunu kullanmasının da onun halka yakın bir şair olmasından kaynaklandığını ifade etmiştir. Şiirlerinin ana teması insandır. Devrinin dinî ve mistik edebiyat anlayışının aksine şair, gazellerinde daha çok insan sevgisini ele almakta, ayrıca sık sık aşk, sevgili, sevgilinin güzelliği, sevgilinin âşığa çektirdiği cefa gibi konulara yer vermektedir.
Gedai’nin gazellerinden bir örnek şu şekildedir:
Fürkatuñden hem-dem iken baña eşküm ey nigâr
Âh kim hecrüñ gamından ol dahı tutdı kenâr
Zahm-ı peykânuñı görmek diler iseñ sînemi
Gel berü ey seng-i harâdan katı göñüllü yar
Cevşen-i zülfüñ geyüp gamzeñ hadengiyle iñen
Âşıka kasd itme kim anuñ da tîr-i âhı var
Ey kad-i dil-cûy dil-ber her giyâhı serv olur
Şevk-i kaddüñle ne yirde çeşmüm olsa cûybâr
Gonçe gibi hâlüme handân olur ol bî-vefâ
Bülbül-i şûrîdeveş ben kıldugumca âh u zâr
Ey baña ışkında yâruñ terk-i âr itmez diyen
Ben ki âşık olmışam bi’llâh n’eyler bende âr
Ol cefâ-hû varam öldürem Gedâyî’yi dimiş
Gelmez ise öldürür âhir beni bu intizâr
Kerimusta.com/Kerim Yarınıneli
Kaynak: