Tavşan ile Aslan
Aslanın kızgınlığı arttı, titizlendi. Baktı ki tavşan, uzaktan geliyor. Korkusuz ve çalımlı bir tavırla hiddetli, titiz, kızgın, suratı asık bir halde koşmakta.
Çünkü mütessir ve zebun bir halde gelişten suçluluk anlaşılır. Ama cesurluk her türlü şüpheyi giderir. Aslanın hizasına yaklaşıp ilerleyince aslan bağırdı:
“Bire adam evlâdı olmayan! Ben ki filleri parça parça etmişim; ben ki erkek aslanların kulağını burmuşum; Bir tavşan parçası kim oluyor ki böyle benim emrimi ayak altına atsın! Tavşan uykusunu ve gafletini bırak; ey eşek, bu aslanın kükreyişini dinle!”
Tavşanın mazeretini söylemesi ve aslana yaltaklanması
Tavşan dedi ki:
“Eğer efendimiz affederlerse aman dileyeceğim, mazeretim var.”
Aslan
“Ey ahmaklardan arta kalan, bu ne biçim özür? Padişahlar huzuruna bu zaman mı gelinir? Sen vakitsiz öten horozsun başını kesmeli. Ahmağın mazereti dinlenmez. Ahmağın özrü kabahatinden beter olur. Cahilin özrü her ilmin zehridir. Ey tavşan! Senin özründe bilgi yok. Ben tavşan değilim ki kulağıma sokasın” dedi.
Tavşan
“Padişahım, adam olmayanı da adam sırasına koy; zulüm görenin mazeretine kulak ver! Hele mevkiinin sadakası olarak yolunu şaşıranı kendi yolundan sürme! Bütün ırmaklara su veren deniz bile her çöpü başının üstünde taşır. Deniz, bu kereminden dolayı eksilmez; ihsanı yüzünden aşağılaşmaz” dedi.
Aslan dedi ki:
“Ben yerinde ve lâyık olana kerem ve ihsanda bulunurum; herkesin elbisesini boyuna göre biçerim.”
Tavşan
“Dinle, eğer lûtfa lâyık değilsem kahır ejderhasının önüne baş koydum, ne yaparsan yap! Ben kuşluk vakti yola düştüm, arkadaşımla padişahıma geliyordum. Arkadaşlarımla, senin için başka bir tavşanı da bana yoldaş etmiştiler.
Bir erkek aslan, kulunuzun kanına kasdetti. Yolda, bu iki yoldaşa da sataştı. Ben ona “Biz padişahlar padişahının kuluyuz, o kapının iki küçük kapı yoldaşıyız” dedim.
Dedi ki:
“Utan be! Padişahlar padişahı dediğin kim oluyor? Benim huzurumda öyle her adam olamayanın adını anma! Eğer huzurumdan iki adım ileri atarsan seni de, padişahını da paramparça ederim.”
“Beni bırak, bir kerecik daha padişahımın yüzünü görüp seni haber vereyim” dedim.
Dedi ki:
“Yoldaşını huzurumda rehin bırak; yoksa sen benim kanunumca kurbansın.” Ona çok yalvardık, hiç fayda etmedi. Yoldaşımı alıp beni yalnız bıraktı. Arkadaşım hem şişmanlık ve letafetçe, hem de güzellik ve irilik bakımından benim üç mislimdi.
Bundan böyle o aslan tarafından bu yol kapanmıştır, böyle bir düşman yüzünden, Padişahım, yol bağlıdır. Bundan sonra tahsisattan ümidini kes. Ben doğru söylüyorum, doğru söz acıdır. Sana tahsisat lâzımsa yolu temizle. Haydi gel, o pervasızı oradan kaldır!” dedi.
Aslanın tavşana cevap vermesi ve onunla gitmesi
Aslan dedi ki : “Bismillah, haydi gel bakalım, nerede o? Doğru söylüyorsan düş önüme! Onun da cezasını vereyim, onun gibi yüz tanesinin de. Fakat bu sözün yalansa seni cezalandırırım.”
Tavşan; onu, kurduğu dolaba düşürmek için kılavuz gibi öne düştü. Nişan koyduğu bir kuyuya doğru yola çıktılar. Aslana derin bir kuyuyu tuzak yapmıştı. Her ikisi de kuyunun bulunduğu yere yaklaştılar. İşte sana hilebaz, saman altından su yürüten bir tavşan!
Su bir saman çöpünü ovaya götürür ama bir dağı nasıl sürükler acaba? Onun hile tuzağı aslana kemenetti. Ne tuhaf tavşan ki bir aslanı avlıyor!
Tavşan aslana bu çeşit nasihatler verip “Ben bu sebepler yüzünden geriledim” dedi. Tavşanın ayağını geri çekmesindeki sebebi, aslanın ciddiyetle sorması
Aslan dedi ki:
“Sen bu sebepleri bırak da şu geriye çekilmenin sebebini söyle, benim maksadım o.” Tavşan,
“O aslan, bu kuyuda oturuyor; bu kalenin içinde bütün âfetlerden emin!” dedi.
Aklı olan kimse oturmak için kuyu dibini seçmiştir. Çünkü gönül sefaları halvetler. Kuyunun karanlığı, halkın verdiği karanlıklardan daha iyidir. Halkın ayağını tutan, halkla karışıp görüşen; başını kurtaramamış, selâmete erişememiştir.
Aslan
“İleri yürü. Benim açacağım yara, onu kahreder, bir bak, o aslan orada mı? “ dedi.
Tavşan
“Ben o ateşten bir kere yanmışım. Sen beni kucağına alırsan, Ey kerem madeni, ancak o vakit yardımınla gözümü açar, kuyuya bakabilirim” dedi.
Aslanın kuyuya bakıp kendinin ve tavşanın aksini görmesi
Aslan onu kucağına aldı. O da aslanın himayesinde kuyuya kadar vardı. Kuyunun içine, suya bakınca aslanın ve onun aksisi içinde parıldadı. Aslan su içinde parıldayan aksini gördü. Suda bir aslan şekliyle kucağında şişman bir tavşan şekli gördü.
Su içinde düşmanını görünce, tavşanı bırakıp kuyu içine sıçradı. Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü. Çünkü yaptığı zulüm, kendi başına geldi.
Zalimlerin zulmü karanlık bir kuyudur; bütün âlimler böyle dediler: Daha ziyade zalim olanın kuyusu, daha korkunçtur. Adalet “daha kötüye, daha kötü ceza verilir” buyurmuştur.
Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun. İpekböceği gibi kendi etrafını örme; kendine kuyu kazarsan bari kararlıca kaz!
Zayıfları sen yardımcısız, kimsesiz sanma; Kur’an’dan “İza câe nasrullah” ı oku
Kaynak:
- mesnevi/1-cilt/701-1400-beyitler
Bir yanıt yazın