Çin Kaynaklarında Büyük Hun İmparatoru Mete Han

Çin Kaynaklarında Büyük Hun İmparatoru Mete Han

Çin Kaynaklarında Büyük Hun İmparatoru Mete Han

Bu çok önemli vesika, Çin’in ilk resmi tarihi sayılan Shih-chi adlı tarihin 110. bölümünde bulunur. Bu belgeden de anlaşılıyor ki Hunlar o çağda, Asya’nın en cins ve en uzun koşan atlarını yetiştiriyorlardı. Cins atına binerek kaçan Mete’yi Yüe-çi’ler tutamamışlardı.

Hunların doğusunda bulunan milletler de onlardan cins bir atı almak için can atmışlardı. Mete yalnızca bir imparator veya komutan değil; aynı zamanda silâh icat eden ve yaptıran bir askerdi. Bu sebeple Çin kaynaklarının hepsi, vızlayan okun Mete tarafından icat edildiğine inanırlardı.

Vızlayan oklar, kemik bir ok ucuna delikler açmak sureti ile yapılırdı. Osmanlılar bu oka Çavuş oku derlerdi. Bu oku daha ziyade, işaret vermek ve yön göstermek için komutanlar kullanırlardı.

Çin kaynaklarında Hun İmparatoru Mete Han hakkında bilgilerin özeti

Tung-hu’Iar kudretli ve Yüe-çi’ler ise en güçlü çağlarında idiler. Hun’ların Şan-yü (unvanını taşıyan) hükümdarlarının adı ise; Tuman (Tou-man) idi. Tuman’ın veliaht olan bir oğlu vardı. Adı da Mao-tun (Mete veya Bahadır) idi. Tuman’ın ayrıca çok sevdiği bir Hatunu vardı. Bu Hatun da (kendisine) yeni bir çocuk doğurmuştu. Tuman, büyük oğlunu yok ederek, (yeni doğmuş olan) küçük oğlunu (veliaht yapıp) onun yerine geçirmek istiyordu. Bunun için de Mete’yi, Yüe-çi’Iere rehine olarak gönderdi. Mete’nin Yüe-çi’ler yanında rehine bulunduğu bir sırada ise, ordusunu toplayarak, birdenbire Yüe-çi’lere taarruz etti. Yüe-çi’ler bunu görünce, hemen koşup Mete’yi öldürmek istediler. Fakat (Mete’nin) çok iyi bir atı vardı. Atına atladığı gibi (Yüe-çilerin arasından sıyrılıp kaçtı ve) yurduna döndü.

Babası Tuman (sevinir gibi göründü) ve onun bu bahadırlığının bir mükâfatı olarak, 10,000 atlı bir tümenin komutasını ona verdi.

Mete, bundan sonra vızlayan bir ok icat etti ve askerlerini talim ettirmeye başladı. (Tamamen atlı olan) askerlerine, nereye ok atma emredilirse, hemen oraya dönüp ok atmalarını emretti. Kim bunu yapmaz (veya hafifçe tereddüt geçirirse), hemen onun başının kesileceğini ilân etti.

Ayrıca avda da (Mete’nin) vızlayan okunun hangi yöne gittiğine (herkes dikkat edecekti). Vızlayan okun gittiği hedefe, (Mete ile birlikte) ok atmayanların da hemen başı kesilecekti. (Bir ara) Mete dönmüş ve kendisinin meşhur aygırının karnına, bir vızlayan ok atmıştı. Kendisi ile beraber aynı anda ok atmayanların da başlarını (hemen oracıkta) kestirmişti.

Mete, (sonra da) kendisinin çok sevdiği karısına bir ok atmıştı. Askerlerin bazıları duralamış ve Hatuna ok atmağa cesaret edememişlerdi. Mete, (duraklayıp, ok atmayanları da tespit etmiş) ve başlarını hemen orada kestirmişti. (Artık askerler disipline alışmış ve her şeyi öğrenmişlerdi).

Mete, askerleri ile bir ara ava çıktı. (Askerlerini tecrübe etmek için), vızlayan okunu, kendisinin güzel başka bir atına attı. Askerler de bir kişi bile geri kalmaksızın, ata ok atıp vurdular. Mete artık, askerlerinin talim ve terbiyede iyi bir kıvama geldiklerini anlamıştı.

Mete günün birinde, babası Tuman ile beraber ava çıktı. Mete, vızlayan okunu babası Tuman’a atınca, askerler de aynı anda onu takip ettiler. (Tuman’ı delik deşik edip) öldürdüler. Mete, bundan sonra da üvey annesi ile üvey kardeşini ortadan kaldırdı. (Babasının ve üvey annesinin) tarafını tutan vezirlerle büyük memurların da hepsini öldürdü ve kendisini İmparator (Şan-yü) ilân etti.

Mete’nin tahta çıktığı sırada, Tung-hu’lar en kuvvetli çağlarında bulunuyorlardı. Mete’nin, babasını öldürüp de onun yerine tahta çıktığını öğrenince, hemen bir elçi gönderdiler. Elçi Mete’ye gelerek, babası Tuman’ın, yorulmadan 1.000 mil koşan meşhur atının kendilerine verilmesini istedi. Mete hemen, vezirleri ile (devletin ileri gelenlerini) çağırarak bir kurultay topladı. Kurultayda herkes, böyle bir atın Hunlar için de çok önemli olduğunu ve verilemeyeceğini söylediler. Fakat Mete, onlara cevap olarak şöyle dedi :

— Ne! Nasıl olur da bir atı, komşu bir devletten daha değerli tutabiliriz! Mete, böyle dedikten sonra, bin mil yapan meşhur atını aldı ve elçiye teslim etti. Tung-hu’lar atı alınca Mete’nin korktuğunu sandılar ve yeni bir elçi daha gönderdiler. Elçi gelerek, bu defa da Mete’nin karısını istedi. Mete yine devletin ileri gelenlerini topladı ve onların fikirlerini almak istedi. Herkes kızmış ve şöyle bağırmaya başlamışlardı.

— Bu Tung-hu’lar, töre (Tao) diye bir şey tanımıyorlar! Bu defa da Hatunumuzu istiyorlar! Biz onlara, derhal hücum ederek, hepsini ortadan kaldırmayı teklif ediyoruz!”

Mete ise gayet sakin olarak şöyle dedi:

— Oh, demeyin! Ben bir kadını komşu devletimden nasıl üstün tutabilirim! Mete, bu defa da karısını çağırdı ve eli ile onu, Tung-hu elçisine teslim etti.

Bunun üzerine Tung-hu reisinin cesareti büsbütün artmıştı. Ordusunu alarak batıya doğru geldi ve terkedilmiş bir araziye girdi. Burası, Hunlar ile Tung-hu’ların sınırları arasında bulunuyordu. Hiç kimsenin oturmadığı bu arazi, 1.000 mil kadar bir yerdi. Hem Hunlar ve hemde Tung-hu’lar, bu bozkırın iki yatımda oturuyorlardı. Bu yerin adı da Ao-t’o (Ordu ) idi.

Tung-hu’ların reisi Mete’ye bir elçi gönderdi ve elçi gelerek Mete’ye şöyle dedi:

— İkimizin arasındaki bu bölge, kimsenin oturmadığı bir yerdir, üstelik, iki devletin sınırları arasında da bulunuyor. Nasıl olsa burası sizin işinize yaramaz. Gelin de bu yeri bize verin. Mete bu sözleri duyunca, hemen kurultayını topladı ve devletin ileri gelenlerine bu konuda ne düşündüklerini sordu. Bazı vezirler, böyle terkedilmiş bir araziden, vazgeçmişiz, geçmemişiz, hiçbir şey fark etmez” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Mete kızarak şöyle kükredi:

— Toprak, devletin temelidir. Biz, onu başkasına nasıl verebiliriz!” Mete, bunu dedikten sonra, böyle diyenlerin hepsinin de başını kestirdi.

Mete atına atladı ve herkesin kendisini takip etmesini emretti. Geri kalanlarında başını hemen oracıkta kestirdi. Doğuya doğru giderek Tung-hulara hücum etti. Tung-hu Kıralı, Mete’yi küçümsemiş ve müdafaa tedbiri almamıştı. Mete, büyük kuvveti ile Tung-hu’lara yüklendi ve onları büyük bir mağlubiyete uğrattı. Düşmanın ordusunu yok ettikten sonra, halkını, malını ve nesi var, nesi yoksa hepsini aldı.

(Tung-hu zaferinden sonra Mete) yurduna göndü. Bundan sonra da batıya yöneldi. Yüe-çi’leri de mağlup ederek kaçırdı…

Kaynak:

  • Türk Mitolojisi-Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL
Kerim Usta

Yorum yapmaya ne dersiniz?