Cennet Annelerin Ayakları Altındadır.

‘Of’ bile demeyin
Dinimiz, ebeveynimizi üzmek, incitmek, şöyle dursun; yüzlerine karşı “Of” bile demeyi yasaklamış, onlara son derece saygılı olmayı, hoşgörülü davranmayı ve onları yürekten sevmeyi emretmiştir. Anne-babamız bize darılsalar da, kırıcı ve acı sözler söyleseler de, onlara daima güler yüz göstermeli, hoşgörülü olmalıyız. Onlardan hiçbir zaman şikayet etmemeliyiz.

Annenin hakkı ödenemez
Annesini sırtına alıp Kâ’be-i Muazzama’yı tavaf eden bir kimse, Abdullah ibn-i Ömer Hazretleri’ne dedi ki:

“Efendim, annemi, böyle sırtıma alıp, Kâ’be-i Muazzama’yı tavaf ettiriyorum. Acaba annemin hakkını ödemiş olur muyum?”

Abdullah ibn-i Ömer, şöyle cevap verdi:

“Annenin hakkının yüzde birini bile ödeyemezsin. Ancak iyi muamele eder ve güzel bakarsan, yapacağın en küçük bir hizmete, çok büyük sevap verilir.

Onlara alçak gönüllü olun, gönüllerini alın
Ana-babaya karşı alçakgönüllü olmalı, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmeli ve bununla onların rızalarını kazanmalıdır. Hz. Hüseyin’in oğlu Ali, edeplerini gözetemem endişesiyle, ana-babasıyla yemek yemekten çekinirdi. Ana-babasını râzı eden kimse için, cennet kapıları sonuna kadar açılır. Bir kimsenin ana-babası zalim olsalar dahi onlara karşı gelmek onlarla sert konuşmak câiz değildir. Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duaları alınmalı, haklarını helal ettirmelidir. Bu vesilelerden biri de bayramlardır. Bayramlarda, ana-babaya çeşitli hediyeler alıp, bayramları tebrik edilerek, hakları helal ettirilmeli ve dualarını almalıdır! Arada kırgnlıklar varsa bu vesile ile giderilmelidir.

Anne
Yaratılmışların en şereflisi ve en mükemmeli olan insan birçok görevlerle sorumlu tutulmuştur. Bu görevlerin başında Allah’a karşı görevlerimiz ile ailemize karşı sorumluluklarımız gelmektedir.

Anne olmak ne zordur kim bilir. Bir erkek ve bir baba anneliğin nasıl bir duygu olduğunu tabii ki tahmin bile edemez. Ancak, doğumhanelerde sancılar dayanılmaz hâle geldikçe, “Bir daha mı, aslaa!” diye inleyen anne adaylarının, çok geçmeden nur topu rahmet çiçeklerinin esintisiyle avunup, unutup, yeni anneliklere yiğitçe yelken açmalarındaki duygu yognluğu da o ölçüde tahmin edilemezdir.

Annelik zordur. Bir hanım olup, annelik nimetini tadamama imtihanına tutulmak da zordur. Bir yetim çocuk olup da bir gün bile bir anne sicaklığı yaþayamamak da zordur. Hem yetim, hem de öksüz olmak daha da zordur.

Ummu Muhammed (Âmine) (şaş) olmak; dünyanın en tatlı, en şirin, en bereketli çocuğunun sırf şehirdeki salgın hastalıklardan etkilenmesin diye bir uzak köyde, bir şutanne elinde kalmasına ister istemez razı olmak zordur. Tam kavuştum derken, “Rabbim, acaba mürüvvetini gösterir mi?” diye düşünürken, ondan ayrılmak, onu da yalnız bırakıp gidivermek daha da zordur.

Ummu isa olmak (Meryem) olmak da zordur. Dünyanın en iffetli, en betûl, en şerefli hanımlarından biri olup da, en dayanılmaz iftiralara uğrayıp, en büyük utançlara gark edilip, hepsinden Rabbi’nden gelen teselli ile sıyrılıp, ferahlamak çok zordur. Oğlunuz, en temiz bir oğul olacak; ama ona da o nahoş iftira atılacak. Birileri, kısaca “babası belirsiz” demek olan o üç harfli bayağı kelimeyle, mübarek isminin “kabala” değerlerini denk düşürerek iğrenç iftiralarını “ispatlamaya” çalıþacak ve siz bunları sabırla göğüsleyeceksiniz. imran kızı Meryem olmak da, Meryem oğlu isa (aş) olmak da zor..

Ne zor imtihan…

Hz. Musa’nın annesi olmak… Canından bir can olan yavrusunu, kalbine verilen bir ilhamla Nil nehrine bir sepet içinde salıverip, Rabbi’nin hıfzına emanet edivermek.. Zor…

Âsiye (r.anha) olmak… Firavun’un sarayında bir ehl-i iman olarak kalabilmek… Onun zehirli sofralarından, zehirli sohbetlerinden, şeytan avuntulu kibrinden etkilenmeden, Allah’ın emaneti olan Musa’yı (aş) en güzel şekilde yetiştirebilmek… Zor…

Ya da tüm annelerin annesi olmasına rağmen kendisi anne şefkatini yaşayamamış olan Havva Annemizi (r.anha) anlamak. O da zor…

Ne mutlu “anne”lere
Anne sevgisini, Peygamberimiz Hazreti Muhammed Aleyhisselam’ın “Cennet, annelerin ayağının altındadır” hadis-i şerifinden daha güzel anlatacak bir söz yoktur. Muhakkak ki, Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, anne ve baba sevgisi en kutsal sevgilerdendir.

Bize kanından kan, canından can katarak aylarca karnında taşıyıp sonra da yaşadığımız dünyaya getiren, bununla da kalmayıp gecesini gündüzüne katarak büyütüp besleyen o değerli varlığımıza ne kadar hürmet etsek azdır.

Annemize karşı olan sevgimizi, saygımızı ve hürmetimizi, yılda yalnız bir gün olarak kutlanan anneler gününde değil, kişinin annesinin ve babasının hayatta olduğu müddet zarfında, yılın her gününü anneler günüymüş gibi kabul edip, onlara karşı görevlerimizi eksiksiz olarak yerine getirmeliyiz.

iyi ve kötü günümüzde her an yanımızda olan, güldüğümüzde bizimle gülen, ağladığımızda bizimle ağlayan, yeğâne varlığımız annemizi ne kadar sevsek azdır. Anne sevgisinin yerini dünyada başka hiçbir sevgi tutamaz.

imandan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar bazıları için ne kadar kötü gibi görünseler bile, yine de her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kiranın ibadeti kabûl olmaz. Müslüman doğmamıza ve Müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lazımdır. Müslüman ana-babamız, bizden razı olmadıkça, Rabb’imizin (cc) sevdiği kulu olmamız çok zordur.

Kaynak:forumdaş

Yorum yapın

Kerim Usta sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et