Çağatay Hanlığı, Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın oğullarından Çağatay Han’ın adını taşıyan Türkleşmiş Moğol devlettir. Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Yıktıkları Kara Hıtay’ın toprakları olan Kaşgar civarı ile Maveraünnehir’in büyük bölümünü Çağatay’a vermişti. Çağatay’ın bu topraklarda 1227’de kurduğu devlet 1370’e değin varlığın sürdürdü.
Çağatay Han, önce ağabeyi Cuci Han ve ardından babası ölünce hanedanın en yaşlı üyesi oldu. Buna karşın kardeşi Ögeday’in kaan (büyük han) olmasına karşı çıkmadı ve topraklarını ona bağlı kalarak yönetti. Çağatay Han’ın 1241’de ölümünden sonra Çağatay Hanlığı merkezi Moğol devletine karşı mücadeleye girişti.
Çağatay’ın torunu Algu, Kubilay Han ile Arik Böge arasındaki taht mücadelesinin yol açtığı iktidar boşluğundan yararlanarak Harezmşahlar, Batı Türkistan ve Afganistan’ı da sınırlarına kattı. 1266’da tahta çıkan Mübarekşah, İslam dinini kabul eden ilk Çağatay hanı oldu. Ondan önceki Çağatay hükümdarları Şamanizm inancını benimsiyorlardı.
Çağatay Hanlığı en parlak dönemini Kebek Han’ın yönetiminde (1318-26) yaşadı. Kebek Han göçebe hayatını bırakıp Karesi’de sarayı yaptırarak yerleşmiş, Çağatay ekonomisi gelişmiş ve ilk Çağatay parası Kebek[1] i basıldı. Bu yerleşme ve şehirlileşme ile birlikte din açısından İslamlaşma ve dil açısından Türkleşme yaşanmıştır. Ancak bu durum boylar arasındaki siyasi çatışmanın sebebi yaratılmıştır.
Aslında Çağatay Han döneminde İslam’ın dinî alışkanlıkları yasaklanmıştır. Fakat Kara Hülâgu’den sonraki Hanlar Orta Asya’nın çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara barışık davranmaya başlamıştır. Mübarek Şah Müslüman olduysa da kendisinden sonraki Hanlar Kebek Han’a kadar Budist idi. Moğol Hanların ciddi İslamlaşması ise Tarmaşirin’nin İslam’ı kabul etmesinden sonra yaşanmıştır.
Bu dönemde Maveraünnehir’de oturan ve kent kültürüne alışarak Türkleşmiş Batı Çağatay Hanlığı bünyesindekiler kendilerine “Çağataylı” olarak hitap etmeye başlamıştır. Bu dince İslamlaşmış dilce Türkçeleşmiş “Çağataylı”lar bazı tarihçiler tarafından Çağatay Türkleri ve kullandıkları dili de Çağatayca olarak adlandırılmaktadır.
Bu “Çağataylı”lara karşın doğuda İli vadisi ve Tanrıdağı kuzeyinde göçebe hayvancılığını sürdürmüş boylar kendilerine “Moghul (Moğol)” olarak hitap ederek Moğol kültürününden gururu duymaya devam etmişler ve Moğolluğunu yitirmiş “Çağataylı”lara “Karaunas (Melez)” diyerek aşağılamıştır. “Çağataylı”lar ise “Moghul”lara “Çete” diyerek aşağılamıştır.
Bu durumda Tarmaşirin’den sonraki Çağatay Hanlığı, Duva Han’ın oğullarının güç mücadelesinin sahnesi olmuş ve 1340’dan sonra Pamir Dağlarının doğusunu yöneten Doğu Çağatay Hanlığı ile batısını yöneten Batı Çağatay Hanlığı olmak üzere ikiye bölünmüştür.
Doğuda tahta çıkan Tuğluk Timur (1359-70) batı bölgesini ele geçirerek Çağatay topraklarını yeniden birleştirdi. Çağatay Hanlığı Altıshahr[2] (Yarkand Hanlığı), Moghulistan ve Uyguristan gibi üç bölgeden oluşmuştur.
Bu sırada Doğu Çağatay kökenli Barlas boyundan Timur, hanlık için bir tehlike olarak belirmeye başlamıştı. Çağatay Hanlığı’na bağlı Semerkant emirinin hizmetinde bulunan Timur, önce Semerkant’ı, sonra Çağatay topraklarını ele geçirdi.
Çağatay Hanlığı böylece yıkılmasına karşın, Çağataylılar 17. yüzyıl sonlarına kadar varlıklarını sürdürdüler.
Çağatay hanları listesi, bu maddede Cengiz Han’ın oğullarından Çağatay Han’ın ulusuna bağlı Çağatay Hanlığı, Doğu Çağatay Hanlığı ve Yarkand Hanlığı’nın hanlar listesi ve soy ağaçları mevcuttur.
Çağatay ulusu hanları
- Çağatay, 1225-1242
- Kara Hülagû, 1242-1247, 1252
- Yesü Möngke, 1247-1252
- Orgina Hatun, Kara Hülagû’nün karısı 1252-1261[1]
- Algu, 1261-1266
- Mübarek Şah, 1266, 1266
- Gıyasettin Barak, 1266-1271
- Negübeg, 1271-1272
- Buga Temür, 1272-1291
- Yesü Duva, 1291-1306
- Könçek, 1306-1308
- Taligu, 1308-1309 w:en:Taliqu
- Kebek, 1309, 1318-1326
- I. Esen Buga, 1309-1318
- Elcidigi, 1326
- Duva Temür, 1326
- Alaaddin Tarmaşirin, 1326-1334
- Çangşi, 1334
- Buzan, 1334-1338
- Yesün Temür, 1338-1342
- Muhammed, 1342-1343
- Kazan, 1343-1346
- Togluk Temür, Doğu Hanlığı 1347-1359, Çağatay Hanlığı 1359-1362
- İlyas Hoca, Çağatay Hanlığı 1362-1370, Doğu Hanlığı 1370-1383
Çağatay ulusunun bölünme döneminde hanları
- Kazan Казаган Batı Çağatay Emirliği 1346-1358
- Danişmend Şah, Çağatay Hanlığı 1346
- Bayan Kuli, Batı Çağatay Hanlığı 1348-1359
- Temürşah, Batı Çağatay Hanlığı 1359
- Togluk Temür, Doğu Çağatay Hanlığı 1347-1359, Çağatay Hanlığı 1359-1362
- İlyas Hoca, Çağatay Hanlığı 1362-1370, Doğu Hanlığı 1370-1383
- Hüseyin, Batı Çağatay Emirliği 1364-1370
- Adil, Batı Çağatay Hanlığı 1370
- Kabul Şah, 1359
- Surkatmış, Batı Çağatay Hanlığı 1370-1388
- Sultan Mahmud, Batı Hanlığı 1388-1398
- Satuk, Batı Çağatay Hanlığı 1398-1405, ö. 1409
Doğu Çağatay (Moğolistan) hanları
- Tugluk Temür, Doğu Çağatay Hanlığı 1347-1359, Çağatay Hanlığı 1359-1362
- İlyas Hoca, Çağatay Hanlığı 1362-1370, Doğu Çağatay Hanlığı 1370-1383
- Hıdır Hoca, Doğu Çağatay Hanlığı 1383-1399
- Şem-i Cahan, Doğu Çağatay Hanlığı 1399-1408
- Muhammed, Doğu Çağatay Hanlığı 1408-1416
- Şir Muhammed, Doğu Çağatay Hanlığı 1416
- Nakş-ı Cahan, Doğu Çağatay Hanlığı 1416-1418
- Sultan Üveys, Doğu Çağatay Hanlığı 1418-1429
- II. Esen Buga (Yesü), Doğu Çağatay Hanlığı 1446-1461
- Dost Muhammed, Doğu Çağatay Hanlığı 1461-1466
- Yunus Han, d.1415, Doğu çağatay Hanlığı 1466-1486
- Kebek Han, Çalış’ta Hanlığı 1466-1472
- Sultan Mahmud Han, d.1443, Taşkent’te Hanlığı 1485-1501
- Sultan Ahmed Han, Doğu Çağatay Hanlığı 1486-1504
- Yunus Han’ın küçük oğlu. Kalmuklara karşı yaptığı savaştan sonra, katil anlamına gelen alaça veya alaç lakabı verilmiştir.
- Mansur, Aksu Hanlığı 1504-1514, Doğu Çağatay Hanlığı 1514-1544
- Sultan Said Han, d.1487, Yarkand Hanlığı 1514-1533
- Ayman Hoca, Aksu’da Hanlığı 1516-1531
- Baba, Kuça’da Hanlığı 1516-
- Abdürreşid, d.1509, Yarkand Hanlığı 1533-1544, Doğu Çağatay Hanlığı 1544-1565
- Şah, Çalış’ta Hanlığı 1544-1570
- Abdül Kerim, Doğu Çağatay Hanlığı 1565-1592
- Abdül Muhammed, Çalış’ta Hanlığı 1570-
- Muhammed, Doğu Çağatay Hanlığı 1592-1610
- Hüdabende, Çalış’ta Hanlığı -1596
- Şah Şücayüdddin Ahmed, d.1570, Kaşgar Hanlığı 1596-1610, Doğu Çağatay Hanlığı 1610-1619
- Ziyayeddin Ahmed Timur, Aksu’da Hanlığı 1596-1614
- Abdürrahman, d.1560, Çalış’ta Hanlığı 1596-1624
- Abdüllatif Apak, Kaşgar Hanlığı 1611-1619, Doğu Çağatay Hanlığı 1619-1627
- Kureyş, Doğu Çağatay Hanlığı 1619
- Abdullah, Çalış’ta Hanlığı 1624-1637, Doğu Çağatay Hanlığı 1637-1667
- Sultan Ahmed Pulad, Doğu Çağatay Hanlığı 1627-1632 ve 1635-1637
- Sultan Mahmud Kılıç, Kaşgar Hanlığı 1627-1632, Doğu Çağatay Hanlığı 1632-1635
- Cülbars, Kaşgar Hanlığı 1637-1665, Hotan Hanlığı 1665-1667, Doğu Çağatay Hanlığı 1667-1669
- Ebu ül Muhammed, Çalış’ta Hanlığı 1637-1655
- İbrahim, Hotan Hanlığı 1637-1641, Çalış’ta Hanlığı 1655-
- Sultan Said Baba, Hami Hanlığı 1637-
- Hayreddin, Hotan Hanlığı 1641-1650, Aksu Hanlığı 1650-1667
- Übeydullah, Hotan Hanlığı 1661-1665
- İsmail, Aksu Hanlığı 1667-1670, Doğu Çağatay Hanlığı 1670-1678
- Abdullatif, Doğu Çağatay Hanlığı 1669-1670
- Muhammed Emin, Doğu Çağatay Hanlığı 1681-1692
- Muhammed Mumin, Doğu Çağatay Hanlığı 1692-1706
Çağatay Han
1185 veya 1186 senesinde dünyaya geldi. Cengiz Han’ın ikinci büyük evladı ve adı ile anılan Çağatay Hanlığı’nın kurucusudur. Çağatay Türkçesi ve Çağatay Türkleri isimlerini bu hükümdardan almaktadır.
Günümüzde beş devlet arasında paylaşılan Orta Asya’dan en büyük mirası alan ölüm tarihi olan 1241 senesine kadar bu bölgeyi yöneten hükümdardır. Cengiz Han hayatta iken kendi kanunları olan “yasak”ın uygulanmasından sorumlu olan en üst düzey yönetici idi ve hayatı boyunca da bu yasaların korunması ve uygulanması hususunda çok titiz davranmıştır. “yasak” denilen bir takım ahlaki ve toplumsal kurallardan oluşan bu yasalar Cengiz Han’ın Moğol İmparatorluğu başına geldiği ilk günlerden itibaren uygulanmaya başlanmıştı. Cengiz Han’ın vefatı sonrası Orta Asya topraklarının önemli bir kısmı kendisine miras kalan Çağatay’ın devleti kendi ismi olan Çağatay Hanlığı adı ile anılmaya başlanmıştır. Ancak devlet esas manası ile Moğol İmparatorluğuna sıkı sıkıya bağlı olduğundan dolayı idari atamalar önceleri Karakum daha sonraları ise Pekin’den yapılmaya başlanmış, ülke hükümdarları tam manasıyla ülke kontrolünü sağlayamadıklarından devlet çok sonraları ancak Çağatay’ın torunlarından Algu (1260-1266) döneminde idari olarak tesis edilmeye ve bağımsız hareket edebilmeye başlanmıştır ve bu yüzden Algu devletin asıl kuucusu kabul edilmektedir. Daha sonraları batıda ki komşuları ve akrabaları İlhanlılarla mücadeleye girişecek olan Çağataylar da İslamiyet’in etkisi yavaş yavaş kendisini hissettirmeye başlayacaktır. Bunun sebeplerini ise Cengiz Han yasalarının Müslümanlar üzerindeki menfi etkisi, İslam Devletleri ile olan menfi ilişkiler (buna daha sonraları kuzeyden gelen komşu ve akrabaları Altınorda Devleti de dahildir), Moğolistan’a bağlılık (bu etki devletin zayıflamaya başladığı günlerde de devam etmekteydi) olarak sıralayabiliriz. Ancak tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen devlet geçte olsa İslamlaşacaktır. Ayrıca bölge de Moğolların bölgenin asıl etnik unsuru olan Türkmenler karşısında azınlıkta kalması da Türkleştirmeyi beraberinde getirecek, özellikle Transsaxonia (Maveraünnehir) bölgesi halkı Çağatay Türk’ü olarak daha sonraları adlandırılacaktır. İslamlaşma beraberinde kentleşmeyi getirmesine
rağmen göçebe kültürü son zamanlarına kadar ülkede etkisini devam ettirecek ancak Timur ve sonrası dönemde kentselleşme süreci ivme kazanacaktır. Devlet ilk olarak Mübarek Şah’ın (1251-1260) (ve 1266) özellikle ikinci taht döneminde ciddi manada İslamlaşma ile karşılaşacak ancak Moğolistan’daki yönetimin bundan hoşnutsuz kalması üzerine bu Han tahtan indirilecek ve İslamlaşma süreci uzun bir müddet sekteye uğratacak, devlet ancak 1331 ve 1334 seneleri arasında hükümdarlık yapan Tarmaşirin döneminde resmi olarak İslam dinini kabul edecektir. Ancak bu değişime rağmen Tarmaşirin göçebe toplumların tepkisini çekecek ve öldürülecektir. Bu vefattan sonra devlet parçalanma sürecine girecek ve konumunu kaybetmeye başlayacaktır. Bu mirasa ilk olarak bu aileye damat olan Timur başta olmak üzere daha sonraları Özbeklerin ataları olan Şeybaniler sahip olacaklardır.
Çağatay Han’ın kişiliğinden birazcık bahsedecek olursak oldukça asabi, akrabalarından rivayet edildiğine göre dengesiz kişiliğe sahip biriydi. Ağabeyi Çöçi’yi (Cüci) oldukça kıskanır, onu aileden saymazdı. (Cengiz Han’ın en büyük oğlu Çöçi’nin gerçekten evladı olup, olmadığı halen netlik kazanamayan bir husustur) Ömrü boyunca da en büyük rakibi abisi olmuş, babasının önünde bile onun menşeini tartışmaktan çekinmemiştir. İki kardeş arasında ki rekabetten çekinen Cengiz Han, kendisinden sonra ülkesini bölünmesini engellemek için mecburiyetten iki kardeşi Moğol İmparatorluğu tahtına oturmaktan muaf tutmuş ve üçüncü evladı olan Ögeday’dan yana tavır koymuştur. Çağatay ayrıca Müslümanlara karşı Cengiz evlatları içinde en acımasız olanıydı. Abisi Çöçi’yi Müslümanlarla iyi geçindiği için çok tenkit etmiş ve Moğol komutanlarını ve akrabalarını yanına çekmeye çalışmıştır. Özellikle oğullarından Mütügen’in 1221 senesinde Bamyan Kalesi (Afganistan’dadır) kuşatması esnasında vefat etmesini bahane edip Müslümanlara karşı öç maksatlı kitlesel imha hareketine girişmiştir.
Kara Hülagü (1242-1246 ve 1252) ve Yesü Möngke (1246-1252)
Kara Hülagü, Çağatay Han’ın hayatta iken ölen oğlu olan Mütügen’in oğludur. Dedesi Çağatay Han’ın vefatından bir müddet sonra Çağatay Hanlığı’nın başına getirildi. İlk hükümdarlığını 1242 ile 1246 seneleri arasında yaptı. Daha önce bahsettiğimiz gibi Çağatay Hanları başlangıçta Büyük Moğol İmparatorluğunun başkenti olan Karakum’dan atanmaktaydı. Kara Hülagü, büyük amcası olan Moğol Han’ı Ögeday Han tarafından Çağatay ulusunun başına getirildi. Aynı sene içinde Ögeday Han’ın vefat etmesine rağmen Çağatay liderliğini Moğol İmparatorluğunda bir sonraki Han’ın seçim tarihi olan 1246 senesine kadar sürdürdü. 1246 senesinde Ögeday Han’ın oğlu Güyük Moğol Han’ı ilan edildi ve yeni Han aynı sene içinde Kara Hülagü’yü görevinden azletti. Yerine ise amcası Yesü Möngke’yi Çağatay ulusunun başına getirildi. 1248 tarihinde Büyük Han Güyük vefat edince 3 sene kadar Moğol İmparatorluğu tahtı boş kaldı. 1251 tarihinde Moğol İmparatorluğuna Cuci Ulusunun (Altınorda) da desteğiyle Cengiz Han’ın Tuluy’dan torunu olan Möngke Han getirildi. İşte bu noktada Ögeday nesli ile Tuluy nesli arasında bir rekabet yaşanmaya başladı. Kendisini hanlık seçiminde desteklemeyen Çağatay hükümdarı Yesü Möngke’yi vazifesinden azleden Möngke Han 1252 tarihinde Kara Hülagü’yü ikinci kez Çağatay Ulusunun başına getirdi. Ancak görevine getirildikten kısa bir süre sonra vefat etti. Yerine Möngke Han tarafından oğlu Mübarek Şah atanmıştır.
Mübarek Şah ve Ergene Hatun (1252-1260 ve Mart-Eylül 1266)
Mübarek Şah, Kara Hülagü ve Ergene Hatun’un oğludur. Annesi ile birlikte devleti idare ettiği için biz burada annesinin adını da birlikte zikretme gereği duyduk.
Ergene Hatun’dan kısaca bahsedecek olursak Moğolların Oyrat boyundandır. Anne tarafı olarak soyu Cengiz Han’a dayanmaktadır. Dolayısıyla Cengiz soylularındandır. Bu yüzden de Cengiz Han’ın torunlarından ve Çağatay Hanlarından Kara Hülagü ile ilk evliliğini yapmış ve bu izdivaçtan Mübarek Şah dünyaya gelmiştir. Kocası Kara Hülagü’nün 1246 tarihinde yeni Han olan Güyük tarafından Çağatay Ulusu hükümdarlığından azledilmesinden sonra siyasi olarak kocası namına propagandaya girişti ve Ögeday nesline karşı Tuluy neslini destekledi. Bu siyasi manevrası sayesinde 1251 senesinde Güyük Han’ın vefatı sonrası dönemde Tuluy neslinden gelen Möngke’nin Han seçilmesinde büyük rol oynadı. Möngke Han’da sabık hükümdar olan kocası Kara Hülagü’yü tekrar Çağatay Ulusu’nun başına getirdi. Tahtan indirdiği Yesü Möngke’yi ise katlettirdi. Ancak Kara Hülagü ikinci kez tahtta fazla kalamadı ve kısa bir süre sonra vefat etti. Bu vefat sonrası Ergene Hatun’un oğlu Mübarek Şah, Büyük Han Möngke tarafından Çağatay Ulusu’nun başına geçirildi. İlhanlı tarihçisi ve devlet adamı Reşiddin’e göre Mübarek Şah’ın ilk saltanat döneminde Ergene Hatun ayrıca İran ve Irak mıntıkasını ele geçirilmekle görevlendirilen İlhanlı Devleti’nin kurucusu Hülagü Han da desteklemiştir.
1260 senesinde Büyük Han Möngke’nin ölümünden sonra Moğol ülkesi karıştı. Möngke Han’ın kardeşi Arık Büke tahtı ele geçirmek için Çağatay neslinden gelen Algu ile işbirliğine gitti ve Beşbalık şehrinden güçlü bir ordu ile Çağatay topraklarına gelen Algu, Çağatay tahtını ele geçirdi. Ergene Hatu ise oğlu Mübarek Şah ile birlikte Moğolistan’a kaçtı. Ancak kısa bi süre sonra Tuluy neslinden gelen bir başka Moğol olan Kubilay, Arık Böke ile mücadeleye girişti. Bu kavgadan istifade etmek isteyen Algu, Çağatay Hanlığını özerk bir devlet olarak kabul ettirmek için Kubilay’ın yanında yer aldı ve ülkesinde bulunan Arık Böke taraftarlarını katlettirdi. Durumun vehametinin farkına varan Arık Böke ise Algu’yu tekrar kazanmak gayesiyle beylerinden Mesut Bey’i ve Ergene Hatun’u barış yapmak maksadıyla Algu’ya gönderdi. Ergene Hatun’un güzelliğinden ve zekasından oldukça etkilenen Algu, Ergene Hatun ile evlendi ve Mesut Bey’i de ülkesine genel vali olarak atadı. Bu manevrasıyla hem Kubilay’ın hem de selefi olan üvey evladı Mübarek Şah’ın desteğini aldı.
Algu’nun 1266 senesinde vefat etmesinden sonra sabık hükümdar olan üvey evladı Mübarek Şah annesinin desteğiyle tekrar Çağatay Ulusu’nun başına getirildi ancak Moğol Hanlığını elde etmiş bulunan Kubilay Han bunu kabul etmedi ve Çağatay neslinden olan Barak’ı sağlam bir güçle Çağatay yurduna gönderdi. Birkaç ay içinde kendi tarafarlarının da desteğini yitirmesiyle Mübarek Şah tahtından oldu ve kısa bir süre sonra da Ergene Hatun vefat etti.
Annesinin gölgesinde yukarıda anlatıldığı gibi hüküm süren Mübarek Şah’dan kısaca bahsedersek, 1552 tarihinde babasının vefatıyla Çağatay tahtına oturdu. Ancak 1260 senesinde Moğol Han’ı olan Arık Büke’nin desteklediği Algu tarafından tahtından edildi. 1262 tarihinde Algu’nun Kubilay-Arık Büke çekişmesinde Kubilay tarafını tutması neticesi önce Arık Büke’ye destek verdi ve annesi aracı olarak Çağatay ülkesine gitti. Annesinin Algu ile evlenerek barışı sağlamasından sonra Çağatay ülkesine geri döndü. 1266 tarihinde Algu’nun vefatını müteakip annesinin desteğiyle mart ayı içinde tekrar Çağatay Ulusu’nun başına geldi. Ancak 1264 tarihinde Moğol Hanlığını elde eden Kubilay Han’dan bu cülus için izin alınmaması Kubilay Han’ı öfkelendirdi. Ayrıca Mübarek Şah’ın İslam dinine giren ilk Çağataylı olması da İslam ülkelerine karşı yaklaşımı hiçte sıcak olmayan Moğol ve Çağatay hanedan mensuplarının ve beylerinin kendi yanından uzaklaşmasına neden oldu. Siyasi durumun kendi lehinde olduğunu gören Kubilay Han, Çağatay’ın torunlarından Barak’ı destekleyerek güçlü bir ordu ile Çağatay topraklarına gönderdi. Çağatay ordusunun önde gelenlerinin de desteğini alan Barak çok zorlanmadan eylül ayı içinde Çağatay tahtını elde etti. Ele geçirilen ve fazla direnemeyen Mübarek Şah ise sürgüne gönderildi. Sürgünde iken Tuluy nesline karşı Ögeday neslini destekledi ve Kubilay Han’ın en azılı düşmanı olan Kaydu’yu Barak’a karşı olmasından ötürü 1271 senesine kadar destekledi. Ancak bu tarihten sonra Kubilay Han’ın en büyük destekçilerinden İlhanlı hükümdarı Abaka tarafına meyletti. Bu meyledişteki başlıca amil, Abaka ve Barak arasında Horasan ve Afganistan topraklarının paylaşımına dair aralarında çıkan kavgadır.
Abaka ise onu İran’ın doğusunda yerleşik bir Moğol kökenli toplum olan Karaunasların önderlerinden biri olarak atadı. Ölüm tarihi olan 1276 tarihine kadar Belucistan ve Kirman bölgesinde etkisi olan önderlerden biri olarak hüküm sürmüştür.
Algu Han
Çağatay Hanlığını 1261 tarihinden vefatı olan 1266 tarihine kadar yöneten Moğol hükümdarıdır. Çağatay Han’ın ikinci büyük oğlu olan Baydar’ın oğludur.
1261 senesinde ki Moğol iç savaşı esnasında Arık Büke muvaffak olarak Moğol İmparatorluğu tahtına oturdu ve başlangıçta destekçisi olan Algu Moğolistan’dan harekete geçerek Seyhun nehrine kadar olan mıntıkayı eline geçirerek Çağatay Hanlığı tahtına oturdu. Algu ayrıca kardeşi Kubilay’a destek olmak isteyen İlhanlı Devleti kurucusu Hülagü Han’ın Moğolistan topraklarına ulaşıp, Kubilay’a destek verilmesini de önlemiş oldu. Tahtan indirilen Mübarek Şah ile annesi Ergene (Organa) Hatun ise Moğolistan’a sürgüne gönderildi. Tahtını bu şekilde sağlama alan Algu Çağatay Hanlığını Moğolistan’dan bağımsız olarak hareket ettirmek gayesi ile Arık Büke ile Kubilay arasında yer alan taht kavgasında taraf değiştirerek Kubilay tarafına geçti. Ayrıca bağımsızlığının göstergesi olarak daha önce Moğol İmparatorluğu görevlilerince toplanan vergileri artık Çağatay Hanlığı adına toplamaya başladı. Aslında Algu’nun böyle davranmasında ki esas sebep Arık Büke ile Kubilay arasında süren iç savaş sırasında ekonomik olarak dar boğaza giren Arık Büke’nin, Çağatay Hanlığı üzerinde baskı yaparak alınan harç ve vergileri artırma yoluna gitmesidir. Kubilay’dan yana tavır koyan Algu ilk olarak kendi ülkesinde bulunan Arık Büke taraftarlarını katlettirdi. 1262 senesinin sonlarına doğru cereyan eden bu hadiseler silsilesi ile Kubilay imparator olma yolunda çok büyük bir destekçiyi elde etmeyi başardı. Arık Büke açısından kötü olan ise artık iki cephede birden mücadele edecek olmasıydı. Algu ise ilk başlarda eski müttefiğine karşı bazı başarılar elde ettiancak bu başarıları sürekli olamadığı için giderek güç kaybettti ve devletinin en önemli şehirlerinden biri olan Semerkand’ı Arık Büke güçlerine kaptırma tehlikesi ile karşı karşıya geldi. Maveraünnehir topraklarına giren ve Algu’ya karşı oldukça öfkeli olan Arık Büke kitlesel katliam olaylarına girişti. Algu’nun iyice yıprandığı kanaatine varınca öfkesi giderek yatıştı ve bu sefer kendisine karşı oluşturulan bu cepheden kurtulmak için diplomatik faaliyetlere başladı. Bu esnada Altınorda tahtında bulunan ve hanedanın en yaşlı üyesi olan Berke Han ise Kubilay’a karşı Arık Büke’nin yanında yer almıştı. Algu üzerine yürüyen Altınorda ordusu Çağatay ordusunu mağlubiyete uğrattı. Bu saldırı neticesi toprak kaybına uğrayan Çağatay Hanlığı başta Harezm bölgesi olmak üzere Aral gölünün doğusunda bulunan topraklarını ve Otrar şehrini Altınorda Hanlığına kaptırdı.
1263 senesinde Arık Büke’nin elinde esir olan Ergene Hatun azat edilerek, Çağatay Hanlığının başşehri olan Almalık’a diplomatik faaliyetlerde bulunması maksadıyla Arık Büke tarafından gönderildi. Ancak önceliğini Semerkand ve çevresinin muhafazasına veren Algu Han Ergene Hatun’u Semerkand’da karşıladı ve Ergene Hatun ile izdivaç ederek bir nevi Arık Büke’ye olumlu yanıt vermiş oldu. Ergene hatun’un bu izdivaç ile tekrar Çağatay tahtında etkin olması ile en yakın adamlarından Mesut Yalavaç mali işleri koordine etme vazifesi ile görevlendirildi ve bu atama Çağatay Hanlığı namına ekonomik olarak çok büyük katkı sağladı. 1264 senesinde Kubilay Han’ın muvaffak olması üzerine Kubilay Han’ın karşısına bu sefer Ögeday’ın torunlarından Kaydu saltanat hakkının kendisinde olduğunu iddia ederek dikildi ve Algu Han, Kaydu karşısında oluşturulan ittifakta yer alarak Kaydu’yu Batı Türkistan topraklarından uzaklaştırdı. Doğu sınırlarını güvence altına alan Algu Han eski bir hesabı görmek üzere bu sefer Berke Han’ın başında bulunduğu Altınorda cephesine yüklendi ve kısa sürede
başarılar elde etti. Çağataylıların bu başarıları üzerine Altınorda Devleti, Çağatay Hanlığından daha önce aldığı Harezm topraklarını ve Otrar şehrini Çağataylılara kaptırdı. Algu Han kısa bir süre sonra Mart 1266 tarihinde vefat etti ve yerine selefi ve üvey evladı olan Mübarek Şah ikinci kez Çağatay Hanlığı tahtına oturdu.
Barak Han (1266-1271), Negübey Han (1271-1272) ve Toka Temür Han (1272-1274)
Barak Han, 1266-1271 seneleri arasında Çağatay Hanlığını yöneten Moğol hükümdarıdır. Babası Çağatay Han’ın torunlarından Yesünto’a’dır.
Algu Han’ın Mart 1266 tarihinde ki vefatından sonra hem üvet evladı hem de selefi olan sabık hükümdar Mübarek Şah, annesi Ergene Hatun’un desteğiyle ikinci kez Çağatay tahtına çıktı. Ancak Moğol İmparatoru Kubilay Han’ın onayı alınmadan yapılan bu cülus neticesinde Kubilay Han yanında bulunan Çağataylı prenslerden Barak’ı meşru hükümdar olarak tanıdı ve Mübarek Şah’la mücadele edebilmesi için güçlü bir orduyla kendisini Çağataylı ülkesine gönderdi. Mübarek Şah’ın Müslüman olmasından ötürü kendisine karşı pek sıcak olmayan Çağatay ileri gelenleri de kendisinden desteği çekti ve böylece Barak 1266 senesinin Eylül ayı içinde rakibi Mübarek Şah’ı çok zorlanmadan tahtan indirmeye muvaffak olabildi. Ele geçirilen Mübarek Şah ise sürgüne gönderildi. Annesi Ergene hatun ise Çağatay ülkesinde kaldı ve kısa bir süre sonra vefat etti. Tahta geçtikten kısa bir süre sonra ise arası kendisini tahta getiren kişi olan Kubilay Han ile açıldı. Bunun sebebi ise Kubilay’ın Sincan eyaleti valisini Çağatay Hanlığının başına getirmek istemesi olmuştur. Büyük Han’ın gönderdiği 3000 süvariden oluşan bir birliği 30000 kişilik bir Çağatay birliği ile karşılıyarak geri püskürttü. Büyük Han’ın buna tepkisi Çağataylılara ait Hotan şehrini talan ettirmek oldu. Ertesi sene ise Barak Han’ın, Kubilay’ın en azılı düşmanı olan Moğol prenslerinden Kaydu ile müttefiği olan Altınorda Devletinin kağanı Mengü Timur ile arasında sıcak çatışmalar başladı. Kaydu’nun Çağataylılar üzerine yürüme maksadı Altınorda-Çağatay çekişmesinden istifade ederek Moğollar içinde o sıralarda Büyük Hanlıktan sonra en güçlü devlet olan Altınorda devletinin desteğini almak ve Moğol devletleri içinde en zayıf halka olan Çağatay Hanlığı topraklarını ele geçirerek Kubilay Hanlığı için bir tehdit alanını ve siyasi nüfuzunu genişletmekti. Ancak Barak 1269 senesinde güçlü bir ordu ile Maveraünnehir’den harekete geçerek o sırada Kaydu’nun elinde olan Kaşgar bölgesine bir harekat düzenledi ancak Kocand yakınlarında Kaydu’ya ve müttefiği Altınorda devletine karşı mağlup oldu ve Kaydu orduları ile birlikte Maveraünnehir bölgesine gelerek buraları kırdı, geçirdi. Bu mağlubiyet neticesinde önce Semerkant’a daha sonra Buhara’ya kaçan Barak bu şehirleri talan ettirerek düşmanının zengin olan bu kentlerin kaynaklarından istifade etmesini engellemeye çalıştı. Rakibine istediği mesajı verdiği kanaatine varan ve kendi hakimiyet bölgesinden iyice uzaklaşan Kaydu daha fazla ilerlememeye karar verdi. Bu arada başta Çağatay Hanlığı genel valisi Mesut Bey olmak üzere Çağatay yerel idarecileri Barak’a Kaydu ile antlaşma yapması için baskı yapmaya başladılar ve bunun sonucunda Barak Han ile Kaydu arasında bir antlaşma yapıldı. Bu antlaşmaya göre Barak, Kaydu’yu meşru hükümdar olarak kabul edecek, bu sırada batısındaki komşusu ve en azılı düşmanı olan Abaka Han’ın başında bulunduğu İlhanlılara karşısında da Kaydu kendisini destekleyecekti. Bu antlaşmanın yeri ve zamanı hususunda İlhanlı tarihçileri farklı bilgiler sunmaktadır. İlhanlı devlet adamı ve tarihçisi Reşiddin’e göre antlaşma 1269 senesinin bahar aylarında Talas’ta yapıldı. Bir başka İlhanlı tarihçisi Vassaf’a göre antlaşma Semerkand yakınlarında 1267 tarihinde yapıldı. Bu antlaşmaya göre ayrıca Çağatay topraklarının yaklaşık üçte ikilik bir kısmını Barak’a geri iade edilecek, kalan üçte birlik kısmı ise Kaydu ve müttefiği Altınorda devleti arasında bölüşülecekti. Çağatay ülkesinin topraklarının üçte birini ele geçiren Kaydu ve Altınorda Kağanı Mengü-Timur arasında toprak paylaşımında ki hoşnutsuzluklar nedeni ile bir süre sonra ithilaf oluşmaya başladı. Yapılan antlaşmadan memnun olmayan Barak fırsattan istifade ederek Buhara ve çevresinde hakimiyetini yeniden tesis etti. Barak’ın bu hamlesi ince hatlar üzerinde duran antlaşmayı bozdu ve Barak ikinci hamle olarak Buhara ve Semerkant şehirlerini yağmalamaya girişti ancak kentlerin asıl hakimi olan Mesut Bey üzerinde basklı kurarak Barak’ı bu girişiminden caydırdı. Mesut Bey’in girişimleriyle bozulan ara düzeltildi ve ortak düşmanları olan İlhanlılar üzerine Barak yoğunlaşmaya başladı. Bu sıralarda Kaydu’nun İmparatorluk için mücadele ettiği Moğol hakanı Kubilay’ın Moğollar içinde tek destekçisi kalmıştı. Bu desteği veren devlette öz kardeşi Hülagü tarafından İran’da kurulmuş bulunan İlhanlı Devleti idi. İlhanlı Devleti özellikle Hülagü’nün halefi Abaka Han zamanında Çağatay Hanlığı ile önemli çatışmalara girmiştir. Kaydu İlhanlılar üzerinde yapacağı harekatlarda Barak’a destek sözü verdi ve böylece Çağatay-Kaydu-Altınorda arasında çıkan meseleler rafa kaldırıldı. Altınorda Kağanlığı da Berke Han zamanından beridir Azerbaycan toprakları meselesi ve dini meselelerden ötürü İlhanlı Devleti ile sıcak çatışmalar içine girmiş ve bir İslam devleti ve İlhanlıların amansız düşmanı olan Memlüklükler ile de sıkı ilişkiler kurmuştu. Bu yüzden Çağatay Hanlığı ile yapılacak bir antlaşma onların da işine gelmekteydi. Bu antlaşma ile İlhanlı Devleti dolaylı yollardan da olsa Rükneddin Baybars’ın başında olduğu Mısır Memlükleri, Altınorda Kağanlığı, Çağatay Hanlığı ve Kaydu gibi dört devletin tehdidi altına girmiş oldu. Kaydu’nun bu savaşlarda uzaktanda olsa İlhanlılar için tehdit oluştuğunun delillerinden biri de Güyük’ün torunlarından olan ve kendisi gibi Ögeday neslinden gelen generallerinden Çabat’ı Barak’a destek olarak göndererek Tuluy neslinden gelen İlhanlılara bir mesaj vermesidir. Zaten ileride ele alırsak İlhanlı Devleti’nin yıkılışında Ebu Said Han’ın öldürülmesinden hemen sonra İlhanlı devlet adamlarınca Ögeday neslinden gelen Moğol prenslerinin sürekli olarak devlet başına getirilmesi ve yaklaşık yetmiş senelik mazisi olan bir kavganın sürekli gündemde tutularak devlet otoritesinin giderek zayıflaması en önemli sebebi oluşturmaktadır. Barak ilk iş olarak İlhanlıların Horasan bölgesinde genel valilik yapan Abaka Han’ın kardeşi Teküder’in hizmetinde olan Çağatay neslinden bir generali İlhanlılara karşı ayaklanması hususunda ikna etmeyi başardı. Ancak daha önceden anlaşmış bulunan Altınorda askerleri ile Çağataylı generallerden Celayir arasında anlaşmazlık çıktı. Barak ise aranın düzeltilmesi için kardeşlerinden birisini arabulucu olarak gönderdi ancak muvaffak olmadı. Kaydu’nun da Kubilay meselesi ile uğraşmak için Moğol topraklarına geri dönmesi de aranın düzeltilmemesinde başka bir etken oldu. Kısa bir süre sonra ise Çabat Buhara’ya yöneldi ve burada Barak’ın kardeşinin başında olduğu bir Çağataylı ordusunu bozguna uğrattı. Barak ise Kaydu’ya elçi göndererek adamlarına hakim olma becerisinden yoksun olduğunu dile getirerek protesto etti. Bundan sonra arasının bozulduğu İlhanlılarla antlaşma yoluna gitmeye çalıştı ancak bunda da muvaffak olamadı.
1270 yılı Mayıs aylarında Nişapur ve Herat şehirlerine gelerek buraları yakıp, yıkan Barak Han’ın üzerine Abaka Han bizzat karşılık vermek üzere Tebriz’den harekete geçti ve 22 Temmuz 1270 tarihinde Herat yakınlarında Çağatay ordusunu büyük bir bozguna uğrattı. Bu hezimette Çağatay askerlerini fazla mukavemet göstermeden savaş meydanından kaçmış olması başlıca etken olmuştur. Barak ise bu savaşta ağır yaralandı ve Maveraünnehir’e geri çekilmek zorunda kaldı. Bu hezimet üzerine Çağatay yönetiminden memnun olmayan Buhara’nın Müslüman halkı ayaklandı ve şehrin üzerinden kaldırtılmış bulunan İslam adet ve ritüelleri yeniden uygulanmaya başladı. Bu ayaklanmayı Maveraünnehir civarında ki başka şehirlerin ayaklanması takip etti. İçinde düştüğü zor durumudan kurtulmak isteyen Barak Kaydu’ya elçi göndererek yardım talebinde bulundu. Barak bu iletisinde önceki sözlerinden dolayı özür diliyor ve asıl antlaşmayı Kıpçakların (Altınorda) ve Çabat’ın bozduğundan bahsediyordu. Barak’ın talebini olumlu karşılayan Kaydu güçlü bir orduyu destek olarak Çağatay ülkesine gönderdi. Kaydu’nun gönderdiği ordu ayaklanmaları kısa zamanda bastırdı ancak gönderilen bu ordunun asıl maksadı Çağatay ülkesinde uzunca kalarak ve ayaklanmalardan istifade ederek Çağataylıların askeri gücünü yok etmek üzerineydi. Nihayetinde bu ordu Barak’ın bulunduğu kampı kuşattı ancak bir gece önce (9 Ağustos 1271) Barak Han vefat ettiğinden ötürü bir şey yapmaya gerek kalmadı. Çağataylı generalleri ise Kaydu’nun otoritesini kabul ettiler.
Barak’ın ölümü Çağataylı ülkesinde yeniden karışıklıklar çıkmasına neden oldu. Kendi oğullarından ve Alguhan’ın oğullarından biri Maveraüünehir bölgesinde Kaydu’ya karşı ayaklandılar. Kaydu ise ayaklanmaların büyümemesi için diğer Çağataylı prensleri arasında ülkeyi bölüştürdü ve isyan eden prensler üzerine asker sevk etti ve bunları bozguna uğrattı. Ancak Çağatay ülkesine en geniş yetkilerle başa getirdiği Negübey kısa bir süre sonra kendisine hiyanet etti. Ancak Negübey’de diğer Çağataylı prensleri ile uğraştığından ötürü tahta fazla kalamadı ve 1272 senesinde Kaydu’nun üzerine gönderdiği Toka Temür (Büke Temür) tarafından katledilerek tahtan indirildi. Yerine geçen Toka Temür ise 1274 tarihine kadar Çağatay Hanlığının başında kaldı. Toka Temür’ün ölümüyle birlikte Çağatay Hanlığının en tanınmış hükümdarı olan Duva Han’ın 1306 tarihine kadar sürecek olan hükümdarlığı başlayacaktır.
Duva Han (1274-1307)
Duva, Çağatay Hanlarından Barak’ın ikinci büyük olan oğludur ve 1282 tarihinden Kaydu’nun 1301 tarihindeki ölümüne kadar Kaydu’nun otoritesi altında, 1301 tarihinden ölümü olan 1307 tarihine kadar ise Kubilay Hanlığı otoritesi altında Çağatay Hanlığını yönetmiştir. 1274 tarihinde halefi Toka Temür’ün vefatı üzerine tahta çıkmıştır. Çağatay Hanlığına en parlak dönemini bu hükümdar yaşatmıştır.
Duva ilk harekatını 1275 tarihinde Kubilay Hanlığının yönetimi altında olan ve kendisine karşı Kubilay tarafından Çağatay Hanlığına karşı getirilmek üzere hazırlanan Çağatay sülalesinden Acıki’nin ve Kubilay Han’ın oğlu Eyaçi’nin yönetimi altında bulunan Uygur (İdikut) topraklarına gerçekleştirdi. Kardeşi Kara Buzma’yı 120000 kişilik bir ordu ile günümüzde İdikut şehri olarak adlandırılan Kara Hoca şehrini kuşatmak üzere görevlendirildi. Altı ay kadar süren bu kuşatma neticesinde şehrin valisi olan Uygur asıllı İdikut Koçar teslim oldu. Duva, İdikut Koçar’ın kızı ile evlenme ve savaş tazminatı alma karşılığında kuşatmayı kaldırdı ve şehrin yönetimini tekrar İdikut Koçar’a bıraktı. Kısa bir süre sonra, İdikut Koçar vefat etti ve bunu fırsat bilen Kaydu şehri hakimiyeti altına almak üzere bir ordu gönderdi. Bunun üzerine harekete geçen Duva’da Kaydu’nun birlikleri üzerine bir ordu gönderdi ve iki ordu Yuan (Kubilay Hanlığı) sınırında karşı karşıya geldi. Ancak bu mücadeleden iki taraf için de bir netice çıkmadı. Duva daha sonra Kubilay’ın Tibet’teki otoritesini sarsmak amacıyla burada Çin’den yoğun baskı gören Budizm’in merkezi olan Bri-gung şehrinin (günümüzde Zhigung adıyla anılan küçük bir yerleşim yeridir) ayaklanmasını destekledi ancak bu ayaklanma başarısızlıkla neticelendi. Araları giderek düzelen Kaydu ve Duva bir sonraki sene ilk ortak harekatlarına imza atarak Beşbalık şehri üzerine bir ordu gönderdiler. Bu harekat neticesi Yuan güçleri mağlubiyete uğratılarak şehir ele geçirildi. 1278 senesinde ise Duva, Yuan toprakları üzerine baskın tarzda bir harekat icra etti.
1282 yılında ise Kaydu, Duva’yı Çağatay Hanlığına resmi olarak atadı. Duva da Kaydu’yu Büyük Han olarak kabul etti. Böylece Çağatay ve Ögeday ulusları, Tuluy ulusuna karşı bir ittifak vücuda getirmiş oldu. 1295 yılında otoritesini daha da genişletmek isteyen Kaydu, bu sırada Çin’de bulunan Yuan hanedanlığına karşı sürekli bir bağlılık gösteren İlhanlılar üzerine bir harekat tertip etmek istedi. Bu harekata Duva’yı da davet eden Kaydu, Duva’dan özür beyan eden bir cevap aldı. Çin ile olan mücadelesinde Kaydu ile beraber hareket eden Duva, asıl düşmanı olan İlhanlılar karşısında ise Kaydu’yu işin içine katmak istemiyordu. Ancak buna rağmen tek başına bir harekat tertip eden Kaydu, oğlu Sarban komutasında bir orduyu İran içlerine kadar gönderdi. Horasan ve Mazenderan’a ulaşan Sarban bu harekat esnasında İlhanlı emirleri arasında ülkenin batısında yaşanan karışıklıklardan istifade edebildiği için rahatlıkla Mazenderan’a kadar ulaşabildi. Mazenderan’da sekiz ay kalan Sarban, daha sonra geri dönüş emri aldı. Geri dönüş yolunda yolu üzerindeki tüm şehirleri yağmalayarak hareket etti. Duva ise ilhanlı yönetimi altında Horasan’ın İlhanlılar kısmında kalan topraklarını Herat şehri merkez olmak üzere idare eden Fars kökenli bir hanedan olan Kartidler üzerine bir harekat düzenlemek istedi ancak bu girişimi Kaydu tarafından kabul görmedi. Ekonomik durumunu düzeltmek amacıyla Kusui şehri üzerine bir yağma harekatı düzenleyen Duva bu girişiminde de muvaffak olamadı. Bunun üzerine Fushang şehri üzerine yürüyen Duva burada ise muvaffak oldu. Ancak bu yağma esnasında şehrin tamamına yakını katledildi. Benzer bir harekatı Herat üzerine de icra etmek isteyen Duva, Kaydu’dan yeterli destek alamadan bu amacını gerçekleştirmeyeceğine kanaat getirince bu hareketinden vazgeçti. Onun niyetini fark eden Kaydu ise Yuanlılara karşı gerçekleştirecekleri harekatları ileri sürerek onu yanına geri çağırdı.
Uzun süren savaşlar neticesi Yuanlı generaller Çağatay-Ögeday baskınlarına karşı defansif önlemlerini ve yöntemlerini geliştirdikleri için Yuan güçleri 1297 senesinde Çağatay-Ögeday kuvvetlerini geri çekilmeye mecbur bıraktılar. 1298 senesinde Duva bu başarısızlıkların intikamını almak için kış mevsimi içinde Yuan garnizonları üzerine bir harekat daha düzenledi. Kış mevsimi dolayısıyla tedbir almayan çoğu Yuanlı general bu baskınlar neticesi başarısız oldular. Özellikle Hıristiyan bir topluluk olan Öngütler üzerine yapılan bu harekat neticesi bu topluluğun başına getirilmiş olan Büyük Han Temür’ün (İmparator Chengzong) oğlu olan Körgüz (Hıristiyan adı George) başarısızlığa uğradı. Bu harekat esnasında propagandayı da ihmal etmeyen Duva, Büyük Han’ı destekleyen kimi toplulukları kendi tarafına çekmeye çalıştı ancak muvaffak olamadı. Aynı senenin eylül ayı içinde ise Turfan ile Kansu şehirleri arasında Tangut (eski Batı Şia Krallığı) topraklarında yaptığı bir savaşta Prens Ananda’yı esir olarak ele geçirdi. Bunun üzerine Körgüz intikam almak için harekete geçti ve günümüzde Kebuduo olarak bilinen şehrin yakınlarında yapılan savaşta Çağatay güçleri mağlubiyete uğrattı. Bu harekat esnasında Duva’nın tek başarısızlığı olan bu yenilgi neticesi Duva’nın kardeşi Yuanlıların eline esir düştü. Bunun üzerine esir değişimi yapıldı ve bu başarısından sonra babası Temür Han’ın yanına geri dönen Körgüz kısa bir süre sonra vefat etti. 1298 veya 99 seneleri arasında ise Duva oğlu Kutluk Hoca’yı Horasan bölgesinin Çağatay Hanlığı kısmında kalan topraklarını idare eden Moğol kökenli Karakunasların başına getirdi.
1300 senesinde ise Yuan İmparatorluğu Kaydu meselesini çözmek amacıyla Ögeday ulusu üzerine geniş çaplı bir harekat tertip etti. Kaydu bunun üzerene Duva’dan yardım talep etti ancak Duva bu talebe olumsuz yanıt verdi. Duva’nın olumsuz yanıt vermesinde Çağatay-Ögeday ilişkilerinin artık eskisi kadar olumlu olmaması ve iki ulusun arasının giderek açılması öne sürülebilir. Eski müttefiğinden aldığı olumsuz yanıt karşısında şaşıran Kaydu en güvendiği adamlarından birini Duva’ya gönderdi ve Yuan tehlikesinin ülkenin doğu sınırlarında olduğunu ve durumun vehametini iletti. Araya giren hatırı sayılı kişiler vasıtasıyla Duva pek gönüllü olamayarak Kaydu’ya destek olmak amacıyla bir ordu gönderdi ancak bu yardıma rağmen 1301 senesinde Ögedaylıların başşehri olan Karakum’da yapılan savaş neticesi Kaydu hezimete uğradı. Yaralı halde geri çekilmeye çalışırken ise Yuan askerleri tarafından ele geçirilerek katledildi. Bu hadise neticesi siyasi durum yön değiştirdi. Duva, Kaydu’nun kendi seçtiği varis olan Orus’un hükümdarlığını red ederek yerine Kaydu’nun en büyük oğlu olan Çeper’in Ögeday ulusunun başına getirilmesini sağlamak üzere harekete geçti. 1303 senesinde Karakum’un batısında bulunan Hangai dağları sırtlarında cereyan eden savaşta Çeper’in ordusuna iştirak ederek Oğur’un tahtan indirilmesini sağladı. Şüphesiz bu zaferde Duva’nın ve Çeper’in Yuan devletine karşı giderek yanaşma siyasetinin de etkisi vardı. Nitekim Çeper’in tahta gelmesinden kısa bir süre sonra Ağustos 1303 tarihinde Pekin’e elçi gönderen gerek Duva ve gerekse Çeper, Çin’de bulunan Temür Han’a karşı bağlılıklarını bildirdiler. Çeper’i bu hususta ikna eden de Duva olmuştu. Böylece kuzey batıda bulunan Cüci ulusunun da Pekin’e bağlılığını bildirmesiyle Moğol ulusları tekrar bir araya gelmiş oluyordu.
Büyük Han Temür bu ittifakı değerlendirmek amacıyla daha önceleri Moğolların değişik kollarınca Hindistan topraklarına karşı değişik tarihlerde icra edilen ancak pek bir netice alınamayan Hindistan’ın fethi projesini neticelendirmek niyetiyle yeni bir harekat tertip etmek ister. Duva’nın daha önceki Hindistan harekatlarına değinecek olursak 1292 yılında Pencab’ı işgal etmek üzere gönderdiği ordu Türk menşeili (Karluk Türkü) Halaci hükümdarı olan Celaleddin Firuz’un gönderdiği ordu karşısında hezimete uğrar. 1294 yılında gönderdiği ordu ise Halacilerin başarılı komutanı Zafer Han tarafından geri püskürtülür. 1296-97 seneleri arasında birkaç deneme daha yapılır ancak netice elde edilemez. 1297 tarihinde ise Celandar yakınlarında büyük bir muhabere cereyan eder ve Saldi komutasındaki Çağatay ordusu Zafer Han komutasındaki Halaci ordusu tarafından geri püskürtülür. Ancak kalabalık olan Moğollar Siri kalesini kuşatırlar ancak buna rağmen tarihin gördüğü yenilmez olan nadir komutanlardan biri olan Hint kökenli Zafer Han tarafından tekrar hezimete uğratılırlar. 1298 tarihinde ise kendilerine göre daha zayıf bir hedef olan Hindu Rajput Krallığı üzerine yürüyen Moğollar başlarında bulunan Türk kökenli komutanları ile aralarında olan kavgalar münasebetiyle anlaşamazlar ve Rajputlar karşısında da bir netice elde edemezler. 1299 yılında ise Moğollar Duva’nın oğlu olan Kutluk Hoca öncülüğünde tahmini sayısı 200000 olan büyük bir ordu ile yine Hindistan içlerine akın ederler. Önüne geçen her yeri ezip geçen bu ordu ülke başkenti Delhi’ye doğru giderek yaklaşınca Halacilerin başarılı hükümdarlarından olan Alaaddin Halaci emirlerinin çoğunun aksine geri çekilmek yerine Moğolları karşılamayı uygun gördü. Ordusunun komutasını başarılı komutanları olan Zafer ve Uluğ Han’a teslim eder. Delhi yakınlarında büyük Moğol ordusunu karşılayan bu başarılı iki komutan Moğolları ağır bir hezimete uğratır. Bu büyük zafere rağmen Zafer Han bu savaş esnasında şehit düşer. Moğollar bu hezimete rağmen ülkede 12000 kişilik artçı bir birlik bırakarak geri çekilirler. Kendi ordusunun Delhi önlerindeki zafere rağmen bitik duruma gelen Alaaddin Halaci ise Moğol yağmalarına göz yumar ancak civardaki garnizon ve kaleleri kuvvetlendirir. İki ay kadar yağma harekatı icra eden ancak bir neticeye ulaşamayan Moğol artçı birlikleri de geri çekilirler. Ancak kısa sürede geri dönen Moğollara karşı hazırlıklı olan Halaciler, Gazi Malik ve Malik Kafur adlı ünlü komutanlarının gayretleri neticesi Moğolları Pencab’tan geri püskürtmeyi başarırlar. 1304 tarihinde Moğol birliğinin yeniden sağlanması sonrasında bu sefer Büyük Han Temür Ögeday-Çağatay ve Tuluy neslinden müteşekkil büyük bir orduyu Hindistan üzerine göndermeye karar verir. Ancak bu seferde Duva’nın kendi elleriyle Ögeday ulusunun başına getirdiği Çeper’le arası açılmıştır. Çeper babası Kaydu gibi Duva’nın kendi meşruiyetini tanımasını istemektedir. Duva ise bu talebi red eder, Büyük Han’dan meseleyi çözmesini ister. Ancak Büyük Han tüm çabalarına rağmen ikisi arasındaki problemi çözemez ve yapılması düşünülen Hindistan harekatı daha başlamadan sekteye uğramış olur.
Büyük Han Temür tarafından Duva’ya ait bazı toprakların Çeper’e verilmesi üzerine Duva bir Çeper’e orta yollu bir öneri sunar ancak Çeper tarafından bu öneri kabul edilmez. Duva’ya kendince haddini bildirmek isteyen Çeper 1305 yılı içinde kardeşi Sarban komutasındaki bir orduyu Hocand ile Semerkant arasında ki kendisine verilen topraklara gönderirir. Bunun üzerin son bir barış teklifi gönderen Duva olumlu yanıt alamayınca Ögeday ordusuna karşı harekete geçer ve Sarban komutasındaki Ögeday ordusu karşısında muvaffak olur.Duva karşısında mağlubiyete uğrayan Sarban ise Seyhun nehri batısına ordusunu çekerek Çağataylıların eski düşmanı olan İlhanlılara sığınır. Bu başarıya rağmen Ögedaylılarla kapışmak istemeyen Duva, Çeper’e bir antlaşma daha önerir ve Çeper durumun vehameti karşısında bu antlaşmayı kabul eder. Ancak Çeper’in barış önerisini kabul etmesine rağmen Çağatay sınırında bulunan ve Sarban’a destek olarak gönderilen kardeşi Oğul Şah bu antlaşmayı kabul etmez. Bunun üzerine ikinci kez Ögeday ordusu üzerine yürüyen Duva, öncelikle Talas üzerine yürür ve Çeper’in o mıntıkadaki büyük destekçisi olan emirlerinden Baba’yı mağlubiyete uğratır. Daha sonra ise söz dinlemez kardeş olan Oğul Şah üzerine yürür. Hocend yakınlarında yapılan savaşta Ögeday ordusu karşısında bir kez daha muvaffak olur. Bu gelişmeler üzerine Büyük Han Temür, Çeper’e İrtiş ırmağının altında kalan toprakları verir. Kardeşinin söz dinlemez hareketleri üzerine topraklarının büyük kısmını Çağatay ulusuna kaptıran Çeper her şeye rağmen mücadeleye devam eder. Ancak bu sefer söz dinlemeyen taraf Ögedaylılar olduğu için imparator Çağatay tarafına döner. Veliaht Prens Külüg (İmparator Wuzong)’ün başında bulunduğu Yuan destekli bir ordu ile Ögeday topraklarına giren Duva, Temmuz 1306 tarihinde bu sefer karşısına çıkan Çeper’in kardeşlerinden Orus komutasındaki Ögeday ordusunu mağlubiyete uğratır.
Bu son mağlubiyet üzerine kendisine sadık adamlarla birlikte Çeper çöl topraklarına çekilir. Meseleyi kökten çözmek isteyen imparator ise Duva’ya daha fazla destek gönderir. Bu destek ile Çeper’e ve ordusuna ulaşan Duva fazla zorlanmadan Çeper’i ve ordusunu teslim olmaya ikna eder. Ögeday ulusuna böylece büyük bir darbe vuran Duva, ele geçirdiği toprakların kuzey kısmını Yuan İmparatorluğuna bırakır ve böylece kalan topraklarla birlikte ülkesinin sınırlarını en geniş sınırlara ulaştırmayı başarır. Böylelikle Çağatay Hanlığı ile Yuan İmparatorluğu arasındaki ilişkiler en iyi dönemine ulaşmış olur. Duva daha sonra Çeper’in gönlünü almak üzere ona bazı mülkler ihsan eder ve onu emekliye ayırır. Ancak işini sağlama almak isteyen Duva, Çeper’in kalan ne kadar destekçisi varsa ya hapseder yada ortadan kaldırır. 1307 tarihinde tahtan indirdiği Çeper’in yerine ise diğer kardeşlerinin aksine kendisi ile geçmişte bir sürtüşmesi olmayan kardeşlerinden Yangiçar’ı Ögeday ulusunun başına getirir. Ancak bununla da yetinmeyerek Ögeday neslinden olan ve Büyük Hanlardan Güyük’ün torunlarından olan Tügme’ye de ülkenin önemli sayılacak bir toprak parçasını verir. Böylece Ögeday ulusunu ikiye bölmeye muvaffak olur. Tüm bu başarılardan sonra aynı sene içinde vefat eder ve oğlu Könçek yerine tahta geçer ancak Könçek’in de hükümdarlığı iki seneye yakın sürer ve Könçek’te 1308 tarihinde vefat eder.
Duva ve oğulları yönetimleri altında Budizm dini mensuplarını korumuş ve himaye etmişlerdir. o dönem Budizm dininin merkezi konumunda olan Bri-gung’un halkını ve burada bulunan Budist tapınaklarını korumak üzere Kubilay Hanlığının varlığına rağmen bir birlik göndermekten çekinmemiştir. Duva, Du’a Sechen ismi ile yani “bilge Duva” adıyla anılmıştır. Duva asla Müslüman olmamasına rağmen torunları tarafından kendisine on altıncı asırda Yarkent şehrinde İslamik tarzda bir türbe inşa ettirilmiştir.
Könçek Han (1307-1308) ve Taliku Han (1308-1309)
Könçek, Duva Han’nın vefatından sonra çok zorlanmadan Çağatay tahtına oturdu. Şüphesiz Çin’de olan Büyük Han’a olan bağlılığı sayesinde bunu sağlayabilmişti. Könçek dönemi çok kısa olmakla birlikte olduğu için Çin ile aralarında herhangi bir tatsızlık meydana gelmedi. Anılan dönemde Çin’e karşı tam bir bağlılık söz konusu olduğundan bizzat Büyük Han İmparator Wuzong (Haishan veya Külüg Han olarak ta adlandırılmaktadır.) zamanında Yuan Devletinin bir vasalı gibi hareket etmiştir. Yuan hakanı Çağataylı prenslere verdiği cömert hediyelerle onları avucunun içinde tutar ve gönderdiği elçileri vasıtasıyla da ülkenin gelirlerini bizzat Çin’e akıtırdı. Şüphesiz Duva’nın çocukları arasında birisinin bu duruma ses çıkartmaması ileri de Çağataylı prensler arasında cereyan edecek yeni bir çekişmenin doğacağını gösteriyordu. Nihayet Könçek’in kısa bir süre sonra vefat etmesinden sonra Kirman’da (güneydoğu İran) büyümüş bir Müslüman olan ve Çağatay’ın hayatta iken bir kale kuşatması sırasında vefat eden oğlu olan Mütügen’in soyundan gelen Nalighu adında birisi Çağataylı diğer prenslerin bulunduğu gaflet durumundan istifade ederek ve Çağatay ileri gelenlerinin kendisine olan desteklerini de arkaya alarak Çağataylı tahtını ele geçirmeyi başardı. 1308 yılında Çağataylı hükümdarlığına getirilen Nalighu, tahta geldikten sonra Taliku adını alacak ve İslam akaidini ülkesinde uygulamaya yönelik adımlar atmaya çalışacaktı. Ancak uygulamaya çalıştığı İslamlaştırma politikası sonucu destekçilerinin desteğini kısa sürede kaybedecektir. Bu sırada Çin için Kaydu’nun çocuklarının yeniden tehdit oluşturmaya başlaması üzerine bu mesele ile ilgilenmek üzere Duva’nın çocuklarından Kebek’i görevlendiren İmparator Wuzong, kendisini Çağatay tahtına çıkması konusunda destekleyeceğini sürerek bir pazarlık yapmıştır. Kebek’in Çin desteğini arkasına alması ve Taliku Han’ı destekleyen Çağatay ileri gelenlerinin hem İslamlaştırma politikası yüzünden hem de Çin ile baş edemeyeceklerini ileri sürerek Kebek tarafına geçmeleri üzerine Taliku Han herşeye rağmen Kebek’in karşısına çıkmış ancak 1309’da vuku bulan bu savaş neticesi mağlubiyete uğratılarak ele geçirilmiş ve ortadan kaldırılmıştır. Çağatay tahtına oturan Kebek Han ise ilk iş olarak Kaydu’nun oğulları üzerine yürümüş ve onları mağlubiyete uğratarak Çin’e olan sözünü yerine getirmiştir.
Kebek Han (1309-10 ve 1318-26)
12. Çağatay hükümdarı. 1309 yılından 1310 yılına kadar ilk kez; 1318 tarihinden vefat edinceye kadar olan dönemde ise ikinci kez Çağatay hükümdarlığı yapmıştır.
Kebek, Duva Han’ın oğullarından biri olarak Çin’de ki Yuan hakanının (İmparator Wuzong) desteği sayesinde Çağataylı tahtına geçti. Babasının sağlığında iken Hint seferine iştirak etmiş, ayrıca önceki yıllarda bir Moğol müfrezesinin Halaciler (Delhi Türk İmparatorluğu)tarafından imha edilmesi üzerine 1305 yılında yapılan misilleme harekatında Moğol ordusuna komuta etmiştir. Bu harekatı esnasında özellikle Multan civarı olmak üzere Pencab bölgesinin harap edilmesi emrini vermiştir. Ancak dönüş yolunda iken Halaciler tarafından İndüs nehri kıyısında yapılan bir baskın neticesi ordusu bir çok zaiyat vermiştir. Bu Moğolların Tarmaşirin Han’ın 1327 yılında başlatacağı Hint seferine kadar olan son Hint seferi olacaktır. (1307-27 yılları arasında Hindistan seferi yapılmamıştır)
Babası Duva’nın vefatını izleyen yıllarda kendisine sıra gelinceye kadar kardeşlerinden Könçek ve akrabalarından Taliku Han, Çağataylı tahtına oturmuşlardı. Bu arada Ögeday nesli (Kaydu’nun oğulları) Duva zamanında kaybettikleri güçlerini yeniden kazanmaya başlamışlardı. Ayrıca müslüman bir hükümdar olan Taliku’nun İslamlaştırma politikası da gütmesi üzerine Çin’de bulunan Yuan hakanı İmparator Wuzong, Duva’nın oğullarından olan Kebek’i başarılı olursa kendisini Çağatay Han’ı olarak atayacağı vaadinde bulunarak bu iki meseleyi halletmesi görevini verdi ve bir ordu ile birlikte Çağatay topraklarına gönderdi. Çağatay Hanlığının önde gelenlerin de Kebek’e dönmesi üzerine her şeye rağmen Kebek’in karşısına çıkan Taliku Han 1309 yılında yapılan savaşı kaybederek ortadan kaldırıldı.
İlk görevini başarıyla ifa eden Kebek’in ikinci hedef ise giderek güçlenmeye başlayan Ögeday Ulusuydu. Daha önce Taliku’nun hükümdarlığı esnasında meydana gelen savaşta Çağatay ordusu Kaydu’nun oğulları karşısında başarısızlığa uğramışlardı.
Kaydu’nun oğulları olan Yangiçar, Orus, Çapar ve Tügme karşısına çıkan Kebek, Almalık (günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içinde yer alan Gulca şehri) yakınlarında Ögeday ordusu ile karşı karşıya geldi. Zor geçen savaş neticesi Ögedaylar karşısında Kebek zaferi elde etmiştir. Ögedayların önderi Çapar ise gelişmeler üzerine İmparator Wuzong’a teslim olmuş tekrar Yuan hakanlığına biat etmiştir. Bu teslim oluşla birlikte Ögeday meselesi tamamen kapanmış ve Ögeday ulusu bir daha Çin’de ki imparatora karşı baş kaldırmamış, güçlerini ve etkinliklerini giderek kaybetmeye başlamışlardır.
Çin’e itaat etmeyen Yangiçar başta olmak üzere diğer kardeşleri de ortadan kaldıran Kebek, 1310 yılında hanlığın geleceğinin belirlenmesi amacıyla bir kurultay toplanmasını emretti. Ancak kurultayda kendi kardeşlerinden biri olan Esen Boğa diğer Çağataylı prenslerce han olarak kabul edildi. Kurultayın kararına boyun eğen Kebek ise direnmeyerek hanlıktan feragat etti.
1314 yılında Esen Boğa Han İlhanlı Devleti topraklarına karşı yapılacak harekat için Kebek’i ordu komutanı olarak görevlendirdi. Daha önceleri İlhanlılara bağlı olan ancak siyasi bir anlaşmazlık yüzünden İlhanlılarla ilişkileri gerilen Davud Hoca önderliğinde ki Karaunaslar’da bu harekat esnasında Çağataylılar tarafında yer aldı. Müttefik ordu temmuz ayı içinde Ceyhun nehrini geçerek İlhanlı topraklarına kuzeyden giriş yaptı ve Murgab (günümüz Afganistan’ın da yer almaktadır) nehri kıyısında yapılan savaş neticesi İlhanlı ordusu bozguna uğratıldı. Herat yakınlarına kadar ilerleyen müttefik ordu daha da ilerleyecekken Esen Boğa’dan gelen acil çağrı üzerine harekatını durdurdu. Ülkenin doğusunda meydana gelen gelişmeler Yuan-Çağataylı ilişkilerinin giderek kötüye gitmesi ve Yuanlıların Çağataylıların doğu topraklarında giderek ilerlemesi olmuştu. Ancak tek dert bu değildi. İlhanlı harekatı esnasında Çağataylı prenslerden biri olan Yasaur, İlhanlı hakanı Olcaytu Han tarafından gönderilen ordunun tarafına geçti ve bu sefer Çağataylılar bozguna uğratıldı. Yasaur bu hareketi karşısında ödül olarak Afganistan topraklarının idaresi görevini Olcaytu Han’dan almıştır.
1318 yılında (bazı kaynaklarda 1320 yılı da geçmektedir) Esen Boğa Han’ın vefat etmesi üzerine Kebek diğer prenslerin de desteğini alarak Çağataylı hükümdarlığına ikinci kez getirildi. İlk iş olarak Yasaur’dan intikam almak isteyen Kebek, bu esnada İlhanlılara karşı da isyan eden Yasaur’un hareketinde başarısız olması üzerine durumdan istifade etmesini bilmiş ve hiç bir desteği kalmayan ve pozisyonunu giderek kaybeden Yasaur’un karşısına çıkmış ve zorlanmadan güçlerini bozguna uğratarak onu ortadan kaldırmıştır.
Kebek’in bu anlatılan dışında ikinci hükümdarlığı dönemi küçük çatışmalar haricinde genellikle barış ortamında geçmiştir. Bu dönemde sikke basımı işi ele alınmış ve bir standart getirilmeye çalışılmıştır. Bu arada hanlığın düzenli bir devlet merkezi olmaması üzerine bu meseleyi ele alarak Karşi (günümüzde Özbekistan’da yer almaktadır) şehrini başkent yapmıştır. Buraya bir sarayda inşa ettiren Kebek, vefatı olan 1326 yılına kadar umumiyetle bu şehirde yaşamıştır. Vefatından sonra kardeşi Elçigidey Çağatay tahtına oturmuştur.
Kaynak:
Wikipedia
Bir yanıt yazın