Bütün Yıldızlarda O’nun Emrindedirler!

Bütün Yıldızlarda O’nun Emrindedirler!

Evrendeki tüm varlıklar, varedenin sayısız özelliklerinin âşikâre çıkmasına vesile olmak gayesiyle ve sanki o özelliklerin yoğunlaşması suretiyle oluşmuştur. Bir diğer ifade ile; tüm takım yıldızlar, yıldız birikimleri olan galaksiler hep vareden mutlak varlığın sayısız isimlerinin ve vasıflarının yoğunlaşmış halleridir gerçekte!. Ve bunların yaydıkları sayısız kozmik ışınım dahi kendilerini oluşturan mânâların tüm varlığa yayılmasından başka bir şey değildir.

İnsana bakıp, “bu, etten-kemikten ibaret basit bir hayvandır!. Ruhu yoktur!!! Ebedî bir hayatı yoktur!. Değişime girer ve tükenir!.” demek ne kadar ilkel ve dargörüşlü bir anlayış ise;

Galaksilere, takım yıldızlara, burçlara, Güneş sistemindeki planetlere bakıp da, onlar için. “bunlar basit yıldızlardır. Doğar, ölürler. Canlılıkları yoktur, cansızdırlar!. lâf olsun diye oluşmuş ve oluşmaktadırlar!. Ne etki alırlar ne de etki verirler.” demek de o kadar ilkellik ve dargörüşlülüktür!.

“HİÇBİR ŞEY HARİÇ OLMAMAK ÜZERE, HER ŞEY ALLAH’I TESBİH VE HAMD ETMEKTEDİR ANCAK SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ” (İsrâ – 44)

Âyeti dahi onların canlılığına ve bir görev îfa etmekte olduğuna işaret etmektedir.

Böylece olayı izah şartlarından mahrum olan eski kemâl ehli de, bu yıldızlarda yaşayan meleklerden sözetmişlerdir ki esasen aynı şeydir. Bir kısmı da yıldızların ruhunu ifadeye çalışmıştır ki; bu da aynı şeydir.

Nahl sûresinin 16’ncı âyetinde;

“YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR”

denmektedir.

Bu apaçık bir gerçeğe işarettir!. Ancak ne var ki, sürekli olarak tapınma duygusu ile gözünün gördüğü bir takım şeylere tapınma arzusu içinde olan insan, yıldızlarda takılıp kalmasın ve onlara tapınmasın diye bu gerçek örtülmüştür.

“Onlar yıldızla yollarını bulurlar” şeklinde, bu âyet anlatılmak istenmiştir. Ve elbette ki âyetin sadece bu mânâsına şartlanmış olan kişiler bizim bahsettiğimiz yönünü şimdi inkâr etmeye çalışacaklardır.

Oysa yıldızların yaydığı kozmik ışınımlar, onların beyne ulaşması, ‘’hidâyet’’ dediğimiz olaya yol açan beyin devrelerini açması ve o kişinin takdîri Hüda ile böylece hidâyet bulması hiç de yadırganacak bir olay değildir!.

‘’Allah’ım beni doyuran sensin!’’ dediğin zaman, yediğin gıdaların çeşitli organların tarafından değerlendirilerek enerjiye çevrilmesi olayı nasıl ana mânâyı değiştirmiyor ve ortadan kaldırmıyor ise; burada da olay aynıdır!.

Burada anlaşılması gereken en önemli olay şudur:

Bedene nisbetle yenen yemeğin, içilen suyun, teneffüs edilen havanın yeri ne ise, yıldızlardan beyne ulaşan ışınımın yeri dahi odur!.

Nasıl ekmeğe suya havaya tapınılmıyorsa, böyle bir şey ilkellik ise, aynı şekilde yıldızlara tapınmak da o derece ilkelliktir!.

Varlıkta mutlak hüküm süren-tasarruf eden, Allah azze ve celledir!.

Dilemiş ve herşeyi bir vesîle ile meydana getirmiştir.

Eğer biz aklımızı kullanır, kâinatın nasıl tümüyle bir mekanizma şeklinde işlediğini idrâk edebilirsek; Allah’a karşı kulluk görevimizi çok daha geniş boyutlarda îfa etmiş oluruz!. Elimizden gelmiyorsa, muhakkak ki kişi kapasitesi dışında kalandan mesûl değildir!.

“GECEYİ VE GÜNDÜZÜ, GÜNEŞİ VE AYI SİZLERE TESHİR BUYURDU. BÜTÜN YILDIZLAR DA O’NUN EMRİNDEDİRLER!. ELBETTE BUNDA AKLI OLAN KAVİM İÇİN, İBRETLER VARDIR (Nahl – 12)

Allah, yeryüzünde “Halife” olarak insanı meydana getirmek istedi. Onda, kendi özelliklerini izhar etmeyi diledi. Ve onu meydana getirecek muhteşem kozmik fabrikayı, yâni kâinatı yarattı!. Sonra onun içinde, kudretiyle insanı yarattı ve nihâyet onu kendine ayna kıldı!. Tâ ki sayısız özellikleri onlarda her birinde ayrı ayrı yansısın!.

“Allahû Teâlâ yaratıklarını karanlık içerisinde yarattı ve sonra onlara NÛRUNDAN SAÇTI. O NURDAN KİME İSABET EDERSE HİDÂYET BULUR. Ve her kime isabet etmezse dalâlette kalır”. (Tırmizî)

“VE YILDIZLA ONLAR HİDÂYET BULURLAR” (Nahl – 16)

Bu anlayışla eğer araştırırsak, bu hususa işaret eden daha nice âyet buluruz.

Evet, “Yıldızla hidâyet bulurlar”.

Kimler?.

Hidâyet bulanların tümü!.

Çünkü, âyeti kerîmede sınırlayıcı hiçbir hüküm yok!.

Oysa, maalesef bu yönünden haberdar olmayanlar tarafından, âyetin mânâsı son derece dar kapsamlar içinde mütalâa edilmiş ve kısmen de âdeta zorlanarak; “Çölde yollarını kaybedenler, yıldızlara bakarak yollarını bulurlar” şeklinde bir mânâ ile sınırlanmıştır!.

Evet… Hâdi, Cenâb-ı Hak’tır!. Dilediğine hidâyet eder, dilediğini dalâlette bırakır!. Dilediğine nûrunu isabet ettirir, hidâyet denilen çalışma o yönde, onu çalışmaya kolaylaştırır. Dilediğine de isabet ettirmez!.

Diğer taraftan “YILDIZLAR DA ONUN EMRİNDEDİRLER. AKLI OLAN İÇİN BUNDA İBRET VARDIR!” şeklindeki açıklama dahi, yıldızların O’nun emri ile birtakım işler yapmak üzere varedildiğini; cansız, işe yaramaz, süs olsun diye yaratılmış şeyler olmadığını anlatmaktadır.

Ancak bütün bunları değerlendirebilmek için “AKLI OLANLARDAN” olmak lâzımdır. Ki, geniş boyutlarda konuyu ihâta edip; bütün sistemi tüm ihtişamıyla kavrasın ve Allahû Teâlâ’nın azâmetine birazcık olsun yaklaşabilsin!.

Yorum yapın