Ankara’nın Başkent Oluşu Lozan Barış Antlaşması’nın TBMM’si tarafından onaylanmasından sonra, İstanbul 2 Ekim 1923’de tahliye edilmeye başlandı. 6 Ekim 1923’de İstanbul’un yabancı işgal kuvvetleri tarafından boşaltılması tamamlandı. Yabancı işgal kuvvetlerinin İstanbul’dan ayrılması, gündeme hükümet merkezi meselesini getirmekte idi. Lozan’dan başarı ile dönen Dışişleri Bakanı İsmet Paşa’yı bekleyen iki önemli mesele vardır. Biri Ankara’nın hükümet merkezi olması, diğeri devlet şeklinin tespiti.
İsmet Paşa, hükümet üyesi olmakla beraber, Ankara’nın başkent oluşunu öngören önergeyi 9 Ekim 1923’de ondört arkadaşı ile birlikte, Malatya Milletvekili olarak TBMM’ne vermişti. Önergeyi veren İsmet Paşa, Dışişleri Bakanıdır. Ankara’nın hükümet merkezi olması konusu, TBMM’ne bir hükümet teklifi olarak gelmemiştir.
O dönemde, Başbakan ve Bakanlar, Meclis hükümeti anlayışının tabiî sonucu olarak, Meclis genel kurulundan doğrudan doğruya seçilirlerdi. Başbakan ve Bakanlar, Meclise karşı sorumlu idiler. Bakanlar Kurulunda karar için oybirliği değil, oyçokluğu yeterli sayılıyordu. Parlamenter rejimde büyük önem taşıyan kabine dayanışması, meclis hükümeti sisteminde önem arzetmiyordu.
Böyle bir durumda hükümet içinde uyuşmazlık her zaman baş gösterebilirdi. Ankara’nın hükümet merkezi olması konusunda hazırlanan bir tasarının Hükümet içinde müzakere edilmesi ve işbirliği sağlanması zaman alacak ve dayanışma içinde çalışılması da güçlükler içerecekti. Bu bakımdan mesele sür’atle çözümlenmesi ve Bakanlar Kurulu üyeleri arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkmaması için, Ankara’nın hükümet merkezi olması konusu bir kanun teklifi şeklinde, İsmet Paşa ve ondört arkadaşının birlikte hazırladıkları bir önerge ile TBMM’ne gelmiştir.
Ankara’nın hükümet merkezi olması, Meclis’te fikir ayrılığı ve görüş farklılığına sebep olmuştu. Karşı görüş sahipleri acele edilmemesinden yana idiler. İsmet Paşa, “Hatıralar”ında hükümet merkezi seçimini hemen yapmak gerektiğini belirterek, “ondan sonra gelecek mesele var. Cumhuriyet ilân olunacak. Bunda biz kararlıyız, mutabık kalmışız. Devletin şeklini bir an evvel tespit edeceğiz. Onlar bu mesele geldiği zaman da aceleye lüzum yoktur, diye en masum tedbir olarak telik etmeyi, uzatmayı istemişlerdir. Mesele şu: yeni devletin esaslarının tespitinde aramızda fikir ayrılığı var”.
İsmet Paşa, Ankara’nın hükümet merkezi olması konusunu acil bir mesele olarak görmekte ve Lozan’dan itibaren zihnine yerleşmiş bulunduğunu ifade etmektedir. İsmet Paşaya göre, Ankara’nın başkent olması iç ve dış çeşitli sebeplere dayanmaktadır. “Lozan’da garp âleminin murahhasları, mütehassısları, diplomatları ile görüşüyorum. Bunlar, İstanbul Hükümetini, İstanbul muhitini tanıyan insanlar ve yeni devletin o muhitin insanlarına göre kurulmasını arzu ediyorlar.
Bunu her hallerinden anlıyorum. Her konuşmamızda hükümet merkezi bahsi geçiyor. Ankara’da kalacak mısınız, kalınabilir mi, sonra nasıl olacak? Bana hep bunları soruyorlar. Ankara’da kalırsanız biz oraya nasıl gideriz, diyorlar. Bunların hepsi, benim her gün içinde bulunduğum muhitin sözleri.
Dış âlemin görüşü, düşüncesi ve telkinleri böyle. Bizim bakımımızdan meselenin daha ehemmiyetli ve değişik cepheleri var. Bir defa Boğazlar askerî bakımdan tamamıyla açık, tamamıyla emniyetsiz. Bu vaziyetteyiz. Lozan Muahedesiyle elde edebildiğimiz neticeler ve tarihî şartlar bizi endişeye sevk ediyor. Ayrıca Anadolu’nun ortasında bulunarak ve bir Anadolu Hükümeti olarak yeni devleti çalıştırmak istiyoruz”. İsmet Paşa, açıklamalarına devamla, görünüşteki bütün tabîi hayat şartlarının hükümet merkezinin İstanbul olmasını zorladığını ifade ile karar almak ve iş yapmak için acele davranmanın gereğini belirtiyor.
İsmet Paşaya göre, “Ankara’nın hükümet merkezi olması meselesinin zahiren (görünüşte), hilâfetle bir ilgisi yoktur. Fakat, Ankara hükümet merkezi olunca, hilâfet bir bakıma devletimizin dışına atılmış oluyor. Gerçi biz hilâfeti devamlı bir müessese olarak düşünmüyoruz. Fakat Ankara’nın hükümet merkezi olması ve hilâfet merkezinin İstanbul’da bulunması, ondan kurtulmak için ayrıca bir temel vasıta olacaktır”.
İsmet Paşaya göre “Ankara’nın hükümet merkezi olması ile ilgili önergenin Meclisten geçirilmesi esaslı bir karardır. Yeni devletin politikasına, ideallerine yazılı bir istikamet veren, kesin, fiili bir adımdır”. Teklif edilen, Anayasa maddesi gayet kısadır. “Türkiye Devletinin makam idaresi Ankara şehridir”. Ancak teklif edilen kanun maddesinin gerekçesi, Ankara’nın yeni Türkiye’nin merkezi olması gereğini açıklamaktadır. Gerekçe özetle, yeni Türkiye’nin esas mevcudiyetinin ve ülkenin kuvvet kaynaklarının ve gelişmesinin sağlanması, Anadolu’nun merkezinde başşehri tesis etme lüzumunu açıklıyor ve coğrafi ve stratejik durum, iç ve dış güvenlikte bunu gerekli görüyordu.
13 Ekim 1923’de Anayasaya konan ek bir madde ile Ankara, yeni devletin başşehri olmuş ve böylece Devlet merkezinin İstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son verdiği gibi, Cumhuriyetin ilânı için de bir adım atılmış oldu. Bu aynı zamanda Millî Mücadelenin başından beri uygulanan Ankara’nın İstanbul’a hakim olacağı esasının da bir sonucu idi. Şevket Süreyya Aydemir’de Ankara’nın başkent olmasını önemli bir olay, manalı bir hâdise olarak ifade etmekte, “İstiklâl mücadelesinin gelenek ve hatıralarına asil bir saygı ve bağlılık nişanesi” olarak görmektedir. Bemard Lewis’in belirttiği gibi, “böylece, meydana gelmekte olan değişiklikleri sembolleştiren ve iyice belirten yeni bir başkent seçildi. Yeni devlet bir hanedan, imparatorluk veya din üzerine değil, Türk ulusuna dayanıyordu ve başkenti de Türk Anayurdunun kalbinde idi”.
Kaynak:
Türkiye Cumhuriyetinin İlanı- Prof. Dr. Hamza EROĞLU(…)
- Çapa: Denizde Güvenlik, Karada Dayanıklılık - 10 Aralık 2024
- Çimariva: Denizcilik Tarihinden Günümüze Bir Gelenek - 9 Aralık 2024
- Ziya Gökalp: Türkçülüğün Büyük Düşünürü - 8 Aralık 2024