Eski Türklerde Demircilik Sanatı

Demircinin önemli aletleri olan, kerpeten, çekiç, örs ve körük gibi alet ve edevat da kutsal sayılırdı. Bunların her birini de ayrı ayrı koruyan, “Koruyucu melekleri ve ruhları” vardı. Yakutlar bu ruhlara tççi, “Efendi, sahip” adlarım verirlerdi. Çok önemli bir noktayı da, burada yazmadan geçemiyeceğiz. Yakutlar, Ruslarla ilgi kurduktan sonra, onlardan demircilikle ilgili bir çok aletler almışlardı. Fakat onlar, bu yeni ve yabancı aletlere kutsal bir önem vermemişlerdir. Kutsal demirci aletlerinin hepsi yerli ve eski biçimde yapılan aletlerdir.

Oğuz-Han, Muz-Tag’ı geçtikten sonra, “duvarı altından, pencereleri gümüşten ve çatısı da demirden” bir ev görmüştü, Evin anahtan olmadığı için, o evi açıp orada oturması için bir beyine emir vererek ilerlemişti. Yakut mitolojisinde de böyle “demirden yapılmış evlere” rastlanır. Bu evleri yaptıran kimseler genel olarak kadınlardır. Evlerini yaptırmak için diyar, diyar gezerler ve kendilerine göre bir demirci bulurlardı.

Manas Destanı ile ilgili bölümümüzde. Manasın kendi demircisine ne kadar önem verdiğini görmüştük. Her akına çıkmadan önce Manas kendi demircisine gider, kılıçlarım biletir, silâhlarım tamir ettirir ve öyle yola çıkardı. Nogay-Han’ı Yoloy’u mağlup ettikten sonra, onun iki kızını esir ederek yurduna getirmişti. Bu Han kızlarından birini, teşekkür ifadesi ile demircisine vermiş ve diğerini de oğluna nikahlamıştı. Manas, demircisini Darkan, yani Tarkan, saygı deyimi ile çağırırdı. Çünkü Tarkan’lık hükümdar tarafından verilmiş çok yüksek bir üstünlük unvanı idi. Tarkan’lar vergi vermez ve ceza görmezlerdi. Onların bu rütbesi de nesilden nesile devam edip, giderdi. Manas’m, Nogay Han’ının kızını büyük demircisine hediye olsun diye vermesini Ulu-Hatun Kanıkey töreye uygun bulmamış ve kızı demirciden alarak, kocası Manas’a  vermişti.

Demirci aynı zamanda, insanlara kötülük getiren Albastı ruhunun da en büyük hir düşmanı idi. Prof. Abdulkadir Inan’ın anlattığına göre Kazaklar, loğusa kadınları kötü ruhlardan korumak için, bir demir parçası veya bir çekiç ellerine alarak : “Demirci geldi! Demirci geldi!” Diye bağırırlarını;. Albastı, demirciden korktuğu için, loğusanın yanma yanaşamazmış “.
Buryatların demircilikle ilgili inanışları, Türklerinkine nazaran çok geri ve iptidaidir. Bilindiği üzere Buryatlar, Moğolların eski inanışlarım en az kaybeden bölümlerinden biridir. Onlara göre demirci bir sihirbazdır. Bu sihirbazlığı da, hep ateşle beraber olduğu ve ateşle çalışmasından dolayı ileri gelirdi.

Demirci, taşı alır ve onu eritir, demir yapar. Onlara göre böyle zor işleri yapan bir kişi, tabiatın bir çok karanlık sırlarını da biliyor, demekti. Bunun için onlar, “demirci, hem akıllı ve hem de korkunç bir kişidir” derler. Buryatlardaki demir ve demircilik inanışları ile ilgili çok önemli bir Özet hazırlayan, tanınmış Rus etnografı D. Klements’e göre, demircilik ve demirle ilgili olan inanışlar, Buryat Moğollanna dışarıdan gelmiş olmalı idiler. Zaten Buryat efsaneleri de demirciliği, bir zamanlar yakınlarından göçüp giden yabancı bir kavimden öğrendiklerini yazarlar.

Buryatlara göre Buryat halkı, demirciliği birdenbire öğrenmişti. Onlarda, Ak-Demirci ve Kara-Demirci olmak üzere iki türlü demirci vardı. Tabii, bunlara paralel olarak da, Ak-Şaman ve Kara-Şaman unvanlarım taşıyan iki nevi Şaman ortaya çıkıyordu. Bu demircilerin her ikisi de, önceleri insanların dostları imişler. Fakat nedense, sonradan insanlara düşman olmuşlar. Ak-Demirci’nin efendisi, insanlara iyilik getiren, Batıdaki Tanrı idi. Kara-Demirci de, kötülük veren Doğudaki Tanrı’yı bağlı imiş. Buryatların ilk demircilerinin adı Boyontoi idi. Onu Tanrı, insanlara hizmet etsin diye gökten yere indirmiş. İki defa yere indiği yer de. Bay kal Gölü’nün güney batısındaki Tunka dağı imiş…

Yine Güney Sibirya’da söylenen bir efsaneye göre ise ilk demirci, hayvan postlarına bürünen bir insanmış. Bu, bir mağarada otururmuş ve bu mağara içinde de çok zengin bir demir madeni varmış la. Görülüyor ki, Moğol efsaneleri Türklerinki gibi realist değildirler. Esasen eski çağlarda demir işledikleri de şüphelidir. Demirciliğin merkezi  Yenisey Ktrgızları  ile,  Güney Batı  Altaylardaki  Göktürk bölgeleridir.

Ergene kon Efsanesi ve Ye’cuc-Me’eue Şeddi s Ortaasya kavimlerinin bir zamanlar yüksek demir dağlar arasında kalıp, sonra da dağlan eriterek dışarı çıktıklarını anlatan efsaneleri incelemiştik. Ortadoğu kavimlerinde de buna benzer bazı inançlar vardı. Onlar da böyle yüksek dağlan aşan ve demir kapılan devirerek yeryüzüne felâket getiren bir kavmin varlığına inanırlardı. Hemen her kutsal kitapta geçen bu Ye’cuc ve Me’cuc efsanesine ters tarafından bakılınca, Türk ve Moğolların Ergenekon efsanelerini hatırlamamanın imkânı yoktur. Bunlar nihayet, insan muhayyelesinin bazı fantazilerinden başka bir şey değillerdi. Bu dış benzerliklere bakarak büyük sonuçlara varmak, elbette ki, doğru olmayacaktır.

Önasyaldarla Avrupalılar Türkleri, herhalde Ye’cuc ve Me’cuc kavimlerinden biri olarak saymışlardı. Fakat Türkler bunu kabul etmemişlerdi. Nitekim Kaşgarlı Mah-mud’un kitabında Ye’cuc ve Me’cuc yec’üc ve mec’üc şeddi, Çin   Şeddi olarak  gösterilmekte idi.

Fakat Han-Nâme’de durum böyle değildir. Han-nâme’ye göre Özbeklerin yurdu Karnülbakar dağıdır. Bilindiği üzere bu dağ, kutsal kitaplara göre Ye’cuc ve Mecuc’ların oturduğu bir dağ idi. Han – nâme’ye göre Özbekler sık sık bu dağdan çıkarlar ve Ozgan, yani Oğuz-Han’ın nesillerine bile felâket getirirlerdi. Aynı eserde, Özbeklerin yerini garip yaratıklar da alırlardı.

Yahudilik ve Hıristiyan âlemi de, doğudan veya kuzeyden böyle bir kavmin kopup geleceğini ve bundan sonra da kıyametin kopacağına inanmışlardı. Bunun için de Hıristiyan âlemi bu anı, asırlarca beklemiş ve Ortaasya’dan gelen her Türk kavmini, Ye’cuc ve Me’cuc’lar sanmışlardı. Hele Attila Hunlarının akınları, bütün Avrupalılarca Ye’cuc ve Me’cuc kavimlerinin gelişi gibi kabul edilmişti. Hunlar hakkında söylenmiş, bir Hıristiyan Süryani efsanesini özetliyeceğiz. Bu özeti yaparken de, büyük iskender’in yaptığı akınlar dolayısı ile zikredilen bir çok yer ve efsanevî kıral adlarım vermemeğe çalışacağız. Ümid ediyoruz ki, bu yolla yapacağımız bir özet daha açık ve anlaşılabilir bir hale girecektir.

Bu efsanede de Ergenekon destanında olduğu gibi demircileri de görüyoruz. Aııl önemli olan nokta, bu kavimlerin “Tanrı’nın emri ile sedleri ve demir kapılan devirerek yer yüzüne yayılmış olmaları” inancıdır. Kendisini, Tanrının kırbacı sanan Attila ile daha sonraki Türkler ve Moğollarda da bu inanç vardı. Onlar da kendilerini, kötü yola sapanları cezalandırmak için gönderilmiş “Tanrının ordusu” olarak kabul ediyorlardı.

Yorum yapın

Kerim Usta sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et